İSMET AMCA; ESKİDEN GÜZELLİĞİ, ŞİMDİ HERŞEYİ SÖZ EDİYORLAR..


Fırıncı, berber, sünnetçi ve muhtar. On parmağında on marifet. Adıyaman’ın il oluşunun ardından Bahçelievler mahallesinin ikinci muhtarı olan İsmet Aslangöz. Adıyamanlılar onu “Berber İsmet” olarak bilirler. Adıyaman’ın yerlisi. Hem Ağa çocuğu, hem tek evlat, hem de Ağa damadı. Üstelik ordu’da 3 kuşak subaylık yapan bir ailenin en güzel kızı “Emine” teyze ile evli. Yaşı 70 küsur ama Adıyaman’ın Bahçelievler Mahallesi halen ondan sorulur. 70 küsur yıllık ömrüne öyle güzel anılar sığdırmış ki, o hatıralarını anlatmaya başlayınca çocukları ve torunları dizinin dibinden ayrılmaz, masal dinler gibi “Berber İsmet”i dinlerler. İşte bir dönemin en iyi sünnetçisi, Bahçelievler’in muhtar ismet amcası İsmet Aslangöz ve eşi emine teyzeyle yaptığımız doyumsuz sohbet ve onların hayatındaki Adıyaman’dan kesitler…

post

 17    2016-05-17  


İsmet amca şimdi sana berber ismet mi? fırıncı ismet mi? Yoksa muhtar amca mı diyeceğiz? Asıl mesleğin nedir, gençliğinde nelerle uğraştın?

_ İsmim İsmet Aslangöz. Adıyaman merkez Bahçelievler mahallesinde dedemin dedelerinden beri burada oturuyoruz. Benim çocuklarım da halen oturmaya devam ediyor. Gençliğimde fırıncılık yaptım, berberlik yaptım. Askerde de berberdim zaten. Askere gittiğimde evliydim. 16 yaşında falan evlendim. Askerden geldikten sonra da berberliğe devam etti. O zamanlar sünnetçilik çok yaygın değildi. Adıyaman’da bir tane sünnetçi ustası vardı biz de onun çıraklarıydık. Mehmet usta vardı, Elişır’gillerden. Bir numaralı sünnetçiydi. Bizde ondan öğrendik sünnetçiliği. Mesela Kadır ağa vardı. Adıyaman’ın en büyük ağası. Çok yakışıklı ve çok sevilirdi. Derlerdi ki; “Kadır ağa geliyor” bütün millet ona bakardı. O bi köye küvre olurdu mesela. Gelir bizi alırdı köye giderdik. Bi hürmet, bi hürmet görmek lazım. O zaman Küvrelik çok önemliydi. Varını yoğunu Küvrenin önüne sererdin. O kadar kıymetliydi.

Peki, ismet amca, gençlik döneminde arkadaşlarınla, esnaflarla neler yapardınız? Mesela Harfane nasıldı? Anlatır mısın biraz.

_ Ehbablık, arkadaşlık, dostluk çok güzeldi. Mesela Harfane yapardık, bir arkadaşımızın evinde toplanırdık. Ya cumartesi ya da Pazar akşamı. Sıra kimdeyse akşam olunca teker teker giderdik. Ev sahibi kadayıfından kahvesine, çiğköftesinden meyvesine kadar her şeyi hazırlardı. Yemeğimizi yer, çayımızı kahvemizi içer, sonra da sohbete başladık. Oyun oynardık mesela. Birimiz yüzüğümüzü fincanların altına kor onu bulmamaya çalışırdık. Çünkü kim bulursa ona sıra gelecekti. Herkes sıra gelmesin diye birbirini kandırır işte burada, bu fincanın altında diye yanıltırdı. Ama çok eğlenceliydi. Çok gülerdik. Ah, ah. Nerde şimdi o samimiyet!

İsmet amca sünnetçiliği bıraktın sonra muhtarlık serüvenin başladı. O dönemde Adıyaman kalabalık mıydı? Kimler vardı?

_ Çok güzel evler vardı bizim mahallede. Büyük bahçeli böyle çiçekli, incir ağacı tut ağacı olan evler. Adıyaman’ın en zenginleri bizim mahallede otururlardı. Kadınları gündüz kapının önünde toplanır, çay içerlerdi., konuşur sohbet ederlerdi. Dedikodu yaparlardı. Ama şimdiki gibi birbirinin arkasından konuşmazlardı. Derlerdi ki; maşallah şu amcanın kızı Allah esirgesin çok ahlaklı, şu amcanın oğlu maşallah çok efendi, çok zeki, iyi bi esnaf, haramda gözü olmaz, kötüye bakmaz diye. Ama şimdi millet birbirinin arkasından konuşarak kendi yaşantısını unuttu. Bizim zamanımız Böyle değildi.

Peki, komşuluk ilişkileriniz nasıldı?

_ Bak oğlum. Bizim mahallemizde kimse birbirinin evine, işine, namusuna yan gözle bakmazdı. Millet evinin kapısını hayatta kapatmazdı. Erkekler kadınların önünden geçerken kafalarını hayatta o tarafa çevirmezlerdi. Kadınlar da başlarını öne eğerler ya da içeri kaçarlardı. Mesela herkes evinin önünde bulgur kaynatırdı, bütün mahalle yardıma gelirdi. Öyle çarşıdan hazır almak çok ayıptı. Komşuları “Elinden bişey gelmiyor” derler diye utanırlardı. O mahallenin çocukları ellerinden taslarla kapı kapı gezerlerdi; “teyze bulgur ver ” diye. O zaman evin sahibi o kadar mutlu olurdu ki; bunlar gelip benim bulgurumu istediler, demek beni ne kadar seviyorlar ki” diye gururlanırdı. Biz iki kazan bulgur kaynatırdık. Dama sererdik. Çok eğlenceli olurdu.

Adıyaman’ın asfaltsız, yolsuz, arabasız dönemlerinde neler yapardınız. Mesela Adıyaman’ın yerli sebzesi-meyvesi çok meşhurdu. Ne zamanlar gelirdi?

 _ Ramazan ayında heç unutmam. İtfaiye arabaları çarşıyı sulardı, serin olsun, toz-toprak olmasın diye. El arabacılar bağırırdı; “Yerli Karpız, Tamatiz, Mişmiş, Mağdanız” diye. Bi bakardık bütün kapılar açılır, alışveriş başlardı. Adıyaman’ın meyvesi, sebzesi çok meşhurdu. Öyle Adana’dan gelen malları fazla almazdık. Eskisaray camisinin önünde hafızlar otururdu. Yoğurt satarlardı. Çok sevilen kişilerdi. Millet onları akşam misafir etmek için sıraya girerlerdi. Çünkü çok esprililerdi. Çok eğlencelilerdi. Memi hafız vardı. Ona gel bu akşam bizim misafirimiz ol derlerdi. O da “hele get lo, get lo” derdi aha gülme başlardı. Derdi  ki“ yok ağam yok. yok ben gelmom. Arvada sölememişim” derdi. Ama korkudan değil ha saygıdan. Şimdi avrattan hebersiz eve getmezsem avrat keyitte kalacak olur mu? Sona diyeceki ki hafıza noldu? Bişey mi oldu?” derlerdi. Eskiden ailenin kıymeti vardı, kocanın kıymeti vardı. Şimdi öyle mi?  Kocalar şimdi ucuz, yaaa şimdi ucuz…

İsmet amca, o zaman gelir mi hayırsız dı? Damatlar mı yoksa kaynana kayınbabamı hayırsızdı? Yoksa çok mu iyilerdi? Şimdiyle kıyaslar mısın?

_ Şimdi; En büyük sermaye kaynanadır. Kaynana güzel olursa, oturup kalkmasını bilirse, nizamını bilirse, oğlu da mutlu olurdu. Evin sahibi kaynanaydı. Çünkü şikâyet yok, huzur var anladın mı? En önemlisi huzur. Şimdi oğluna hanımını şikâyet etse evin ortamı bozulacak, huzuru kaçacak. Bişey olsa bile “yok oğlum Allah razı olsun gelinimden” derdi. Ama olanı biteni de gelini yanı başına oturtur, uyarırdı. Kızım bak böyle yapma, hoş değil, şöyle yaparsan daha iyi olur” diye güzel güzel uyarırdı. Gelin de kaynanasının elini öper saygıda kusur etmezdi. Çünkü cahillerdi, bilmiyorlardı. Yabancı bir eve gelmiş, eksizcağaz netsin. Zamanla kaynana ona her şeyi öğretirdi. Allaha şükür hem gelinlerim, hem de eniştelerim çok iyiler bize. Biz de onları çok severiz.

İsmet amca, muhtarlık dönemize gelelim. Nasıl başladı muhtarlık serüveniniz?

 Valla Tayfun, hırs pazarı oldu. Tam 30 yıl beleş muhtarlık yaptım. Şimdiki gibi para yok bişey yok. Babam bana çok kızardı; niye muhtar oldun? derdi. Bende ; “olsun ha baba. Maksat zaman geçiriyorum” derdim. İşte öyle diye diye bizim muhtarlığımız bitti. Maşallah şimdi 1,5 milyar (bin 500 lira) maaş alıyorlar. Sigortaları var. Benim sigortam yoktu. Kendim yatırdım hep. 3 aydan 3 ay’a 72 lira yatırırdım. Bağkur vardı o zaman. O da annemin zoruyla yatırdım. Annem; oğlum Bağkur’unu yatır, yarın öbür gün emekli olursun maaşın olur rahat edersin en azından” diye diye yatırdık valla. Hatta ilk aylığımı param yoktu. Birinden borç aldım yatırdım. Bizim kahveci geldi, Mahmudo. İsmet dedi; “ne düşünon? Dedim heç sorma. Bağkur çıkmış, 3 ayda 73 lira. Peşin de yatırmak lazım, nerden bulakyav 73 lira. Eyi de para”. Dedi; la canın sağolsun. Al sana 73 lira, yatır sona bana verirsin” dedi. Eyi adamdı. İşte onun sayesinde Bağkur’umu yatırdım ve sona da devam ettim.

Peki, ismet amca, muhtarlığa gireceğin zaman Adıyaman yeni il olmuş ve hazırda muhtar vardı. Ne yaşandı seçim döneminde?

_ Benden önce muhtar vardı. İlk muhtar. Yusuf Çelik vardı. Bizim eniştemizdi. Bana dediler ki, muhtarlığa girme Yusuf kızıyor. Bi gün geldi dükkâna bana; “İsmet muhtarlığa girme dedi. Kazanamazsın boşuna uğraşma dedi. Bende; ismet abi şimdiye kadar sen muhtardın, bi kere de ben girim nolmuş. Kazanamazsam tekrar devam edersin” dedim. O da biliyor şimdi şehir çocuğu çok bana verirler. Rahmetli babanda benim yanımda. Sandığın başında bele duror.  Oylar sayılmaya başladı, bir tane Yusuf Çelik, 3 tane İsmet Aslangöz çıkıyordu. Baban nasıl seviyordu, ama Yusuf Çelik ismi çıkınca da kaşlarını çatordu valla. Benim ismim çıkınca da nasıl sevinordu. Yanıma geldi kulağıma; “ismet kazanon mu ney la” diyordu. Sevinordu ha… Bütün şehir çocukları seviniyordu anlayacağın. Velhasıl kazandım. Tam 30 sene muhtarlık yaptım Bahçelievler’de.

Peki, gelelim Emine teyzeme. İsmet amca, Emine teyzemle nasıl tanıştın? Nerede gördün? O mu seni buldu, sen mi onu buldun?

( bu bölümde emine teyzenin yanına gittik. Elinde subay olan babası, binbaşı olan dedesi ve Atatürk ile birlikte çok sayıda savaşa katılan yine binbaşı olan büyük büyük babasının resimleriyle bizi bekleyen emine teyze ve ismet amcayla birlikte sohbete devam ettik )

(Soruyu Emine teyze cevaplıyor) yok oğlum o beni buldu. Öyle görme falan yok. Nerdeee… Şimdi eski zamanda öyle bişey yokturdu.  Oğlan evi eşyayı kız evine getirirdi, metreyle beğenirlerdi, sonra terziye götürür tiktirirlerdi.

Peki, emine teyze, evlendikten sonra ismet amca seni çarşıya, gezmeye götürdü mü?

_ Bu mu? (burada gülüşmeler başlıyor) yok oğlum yok. Bu beni (ismet amcayı kastediyor) evlendikten sonra kapıdan dışarı çıkarmadı. Karşımızda komşu vardı bırakmazdı ki o komşuya gidim. Çok kıskançtı. Gece yasından sonra bile siyah çorapla, çarşafla dama çıkardım. Yoksa çıkarmazdı.

Peki, hiç pişman oldun mu ismet amcayla evlendiğine?

_ Eeee bazı zaman pişman oldum, bazı zaman da eyiydi.

(burada ismet amca söze giriyor) ne zaman pişman oldun?

Çok sıkıntı çektiğimde bazen pişman oluyordum.

Peki, emine teyze sen ağa kızıydın, neden sıkıntı çektiniz? İsmet amca sen de bakkaldın o dönemde değil mi?

(Emine teyze cevaplamaya devam ediyor)

_Heee ben ağa kızıydım ama o da ağa oğluydu. Terman gendilerinin köyüydü. Babası oranın ağasıydı.

Yani ikiniz de ağa çocuğuydunuz öyle mi?

_ Ağa, Ağayla evlenirdi. Fakir oğlana ağa kızı vermezlerdi. İmkân mı vardı. İstemezlerdi, isteyemezlerdi. İşte ismetgil beni istemişler, tatlım yinmiş, sakal öpülmüş, heç benim bişeyden haberim yoktu. Rahmetlik Tahsin abim dedi ki, emine hanım üzerini giyin gideceksin. Ablamın yanındaydım, eniştemde tahsildardı. Köyleri gezerdi. Dedim, ablanı nasıl yalanız bırakim İki çocuktan. Aha beni gece apar topar aldı geldiler. Bide baktık evlenmişiz.

Peki, emine teyze sen gelinine kaynanalık yaptın mı? Gelinlerin de sana aynısını yapıyor mu?

_ doğrusunu söylemek gerekirse kaynanam bana tam kaynanalık yaptı. Çok zorluk çektim yani. Onun için benim büyük kızım diyordu ki; “anne senin eline düşen gelin yandı. Sen kaynanandan kötü gördün, geliline de aynısını yaparsın, senden çok çeker”. Bende; “kızım güzün aç, beriye bak. Ben kaynana gördüm diyin, ben gelinime heç kaynanalık etmeyeceğim” dedim. Onlar da benim bir kızım sonuçta. Bütün gelinlerimden Allah peygamber razı olsun. Anaları babaları nur içerisinde yatsın. Hiçbir hatalarını görmedim. Hepsi büyüklü, küçüklü, çocuklarına kadar hepsi bize saygılılar, hürmetliler, yani ben bişeylerini görmedim, Allah peygamber razı osun. Ben razıyım onlardan. Ben kaynanamdam çok gördüm ama gelinlerime kaynanalık etmedim.

(burada İsmet amca oldukça esprili bir şekilde söze giriyor) bak anamı lekeleme haaaa. Devamı burda değil haaa, bak öğleni (öğle namazını) başında kılarım ha…(ve bütün aile gülüşmelere devam ediyor)  

Peki, İsmet Amca, Emine Teyze. Bize zaman ayırıp eskiyi anlattığınız için ikinize de çok teşekkür ediyorum. Ellerinizden öpüyorum.

ŞEHİRDE BU HAFTA ÖZEL RÖPORTAJ: Tayfun GÜZEL

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

şehirde bu hafta gazetesi,adıyaman