MEDYA VE GELENEK- 3


 Zehra ÇOLAK Doktora Öğr.    17-01-2016  


 Bu koşullar altında medya, kendi iç dinamizminden gelen bu gücü bu yapının devamında isteyerek ya da istemeyerek, ancak bu sonuçlara neden olacak biçimde kullanmakta ve sistem her defasında kendini yeniden üretmektedir. Aslında bu işlevsel deformasyon, doğal olarak ortaya çıkmakta ve kontrol edilmeyen güç, güç olmaktan çıkmanın yanı sıra bozulmaya da eğimli duruma gelmektedir.

Demokratik ve evrensel hukuk kuralarının geçerli olduğu batı ülkelerinde bu “yozlaşma” eğiliminin önüne daha 19. Yüzyılda geçilmeye çalışılmış ve bugün de siyasi iktidarlar bu savaşı sürdürmektedirler. Bilinen ilk anti-tekel yasasının yürürlüğe girdiği ülke olan ABD, piyasaları olumsuz etkileyecek tekelleşme ve kartelleşme oluşmularına karşı önemli ve etkin yasal mücadelesini bugün de devam ettirmektedir. Bu arada belirtmek gerekirse önemli olan yasal düzenleme kadar bu yasaları kararlılıkla uygulayabilme yeteneği ve isteğidir.

Nisan 1994’de yürürlüğe giren RTÜK yasasının üzerinden yedi yılı aşan bir süre geçmesine karşın yasanın her maddesinin tam anlamıyla uygulanabildiğini söylemek oldukça güçtür. Burada unutmamak gerekir ki, en iyi yasa bile uygulayıcının elinde korkunç ölçüde kötü hal alabilir. O halde dikkat edilmesi gereken yalnızca yasama aşaması değil, aynı zamanda yasanın uygulama süreci ve uygulayıcısıdır.

Kamuoyu oluşumunun sağlıklı biçimde gelişmesi demokrasilerde, medya aracılığı ile gerçekleşir. “doğru ve dürüst” bir medya ortamına sahip olmayan ülkelerde seçmenlerin yapacakları tercihlerde her zaman yanılma payı yüksek olacaktır. Demokrasinin erdemi, esas itibariyle hiçbir yanlışın yapılmadığı, her zaman doğru tercihlerin ortaya konulduğu bir yönetim tarzı olmaktan kaynaklanmaz. Elbette yanlışlar her zaman olacaktır.