Kavram(ayanların) kargaşası-1


 Hüseyin Tepeler    15.11.2020 10:46:24  


Hatırlayanlar bilir; ilk köşe yazımda bir alıntıyla vurgulamıştım: “Kelimeler, gerçeğin beceriksiz avcılarıdır” diye. Keza bu yazımda da, bazı kelimelerin, sadece birkaç yıl sonra farklı anlamlara gelebilmesi ile ilgili örnekler sunmak istiyorum.

            Konuya -amiyane tabirle- bodoslama daldığımın farkındayım, hatta o kadar farkındayım ki, bundan zerre kadar pişman değilim. Çünkü söz sanattır, sanat ise yaratıcısının elinden, dilinden, tuvalinden, keskisinden, zımparasından çabucak kurtulmak ister. Bir diyeceği vardır çünkü. Doğduğu bünyeden adeta taşar, patlar, fışkırır; tabiatı böyledir, yoksa sanat sanat olmaz, alkış heveslisi, benzerlerinden farksız, günü kurtaran, iyi ambalajlanmış, fakat öğrenildiğinden daha kısa sürede unutulan “şey”ler arasında bulur kendini, tarihin çöplüğünde.

            Hadi başlayalım… Sizler de bir zahmet bir yandan okurken, bir yandan da hatırlanması mümkün olan en eski zamanlarınıza giderek anlamanızı sağlamama yardımcı olun. Zira, şu sıralar size laf anlatmak o kadar zor ki… Küçük bir sözlük oluşturacağım aşağıda. O sözlükte bazı sözcüklerin (her ne kadar kabul etmek işinize gelmese de) çok değil otuz sene öncesine kadar bu ülkede, o günün şartlarında hangi anlama geldiğini, neye hizmet edip neyi çağrıştırdığını, sonra da bugün yine aynı sözcüğün nasıl algılandığını irdelemeye çalışacak, ortaya çıkan müthiş farkı hayretinize ve insafınıza sunacağım:

*(1990) “Anne”:  Sokakta oynarken düştüğümüzde yırtılmamış pantolonumuzun altındaki yarayı eve döndüğümüzde birkaç adım uzaktan fark edebilen, onay makamı, her şey.

*(2020) “Anne”:  Sürekli şikâyet eden, hiçbir şeyi beğenmeyen, bir türlü susmak bilmeyen, babamızın onca yıl nasıl katlandığına hayret ettiğimiz, çoğu zaman da bunu matah bir şeymiş gibi ve hatta kendisinin de duyacağı şekilde dillendirdiğimiz, anlayışsız aile bireyi, hiçbir şeyimiz.

*(1990) “Aşk”:  Kişinin kendisini karşısındakinin asla beğenmeyeceğine inanarak başladığı, bünyesinde oluşturduğu ve asla yerine başka bir şeyi koy(a)madığı şizofrenik hayranlık duygusu.

*(2020) “Aşk”:  Bazı kadınların yine bir şekilde (kısa süreliğine de olsa) eski tanımına uygun bir şekilde hissedebildiği, erkek neslinde ise artık tükenmiş olan, yerine de (her iki cinsin de genelinin algısına göre) “Bir sonrakinin bir öncekini unutturmayı başarabildiği, ama ilkinin –nedense- unutulmadığı” hisler.

*(1990) “Baba”: Dünya üzerinde yaşayan en güçlü adam. Ara sıra çok sinirlense de, dünyanın en ama en güzel gülümseyen, kahkahasıyla şaşırtan, bir şey başarmayı o bunu takdir edecek diye güzel kılan, olmazsa olmaz aile bireyi. Ayrıca melodi ve tınısıyla da dünyanın en güzel, söyleniş kolaylığıyla da birçok bebeğin süt kokan ağzından düşürdüğü ilk kelimesi.

*(2020) “Baba”: Bir türlü beğenemeyen, başta anne olmak üzere tüm aile bireylerini vakt-i zamanında çok hırpalamış olan, “herkes öldü o hala niye yaşıyor” diye sorduran, hatta bunu dillendirmenize bile defalarca şahit olan, kulağındaki kılları dışında bariz her hangi bir özelliği olmayan, zaten hiçbir şeyden de anlamayan yaşlı bir aile bireyi.

*(1990) “Barış”: Zamanının çocuklarının “Burnu iki karış” diye tekerlediği, genç ve yetişkinlerinin ise “daha iyi bir dünya” umuduyla olmazsa olmaz saydığı, bu uğurda inançlarını, fikirlerini, ibadetlerini, kitaplarını gizleyip ruhunu ortaya sürdükleri (ve maalesef bu yazı bugünün cahil, çamur, illet ön yargıları arasından yazıya döküldüğü için, yazarının genetiğine kodlanmış korkularından dolayı tereddütle kaleme aldığı) kavram.

*(2020) “Barış”: Zarar vermeksizin affedebilenin aciz, olması gerekenin ise meziyet sayıldığı bu çağda, bu sözcük “-daha haklı bile olsa- daha az güçlü olan tarafın diğer tarafı bedel ödemeyi kabul etmek zorunda bırakması” şeklinde ve sadece kavgalı ailelerin birbirlerine tehdit oluşturmaktan vazgeçmesi ritüelinde dillendirilince kendisine dünyamızda yer bulabilmektedir. Sahi, en son ne zaman birinin size kavgalı olduğu bir başkası hakkında “Biz barıştık” dediğini duydunuz?

… (devam edecek)

 

COMMAGENE GAZETESİ

(Yazardan) “Sevgili okurlarım, Covid-19 illetinin hemen hemen her gün aramızdan birilerinin yakınlarından birini uzaklaştırdığı bugünlerde, -her ne kadar birilerine göre hayat devam etse de-, bir süreliğine köşemin bu bölümüne tebessüm katmak içimden gelmiyor. Çünkü yıllar önce ben ve çok sevdiğim Adıyamanlı arkadaşlarımın yavanlığından(!) ortaya çıkıp sosyal medyada yayınladığımız bu bölüm ve ona adını veren misyon, aslında GÜNDEMDE OLAN KONULARI Adıyaman ağzı ve karakterleriyle şekillendirip güldürmekle mükelleftir. Gündem kötü, karanlık ve acı… Daha güzel günlerde fazlasıyla telafi edip, o günün mevzusunu da gendime(!) acımasızca malzeme yapacağımdan kimsenin şüphesi olmasın. Sıkı durun, çünkü mizahla şaka olmaz!”

                   

ADIYAMAN ATASÖZLERİ VE DEYİMLER SÖZLÜĞÜ

Üşşş!”: Yöre kadınlarının sağ eliyle sağ dizlerine vurarak tam da aynı anda şaşkınlık ve üzüntülerini birlikte sergilemek için kullandıkları nida.

Örneğin;  

Ayşe: “Abla bilon mı Sakine gilin güccik kızı herifini boşamış!”

Şefika: “Üşşş! Kız hakket mi diyon?”

“,tama!”: Cümle başına ya da sonuna iliştirildiğinde, “farkında değil misin, bunu nasıl bilmez ya da önemsemezsin” tadında bir eleştiriyi katan ifade.

Örneğin;  

Ahmet: “Anne ben düğüne gelmom! Siz gidin!”

Annesi: “Bak ha! Oğlım insan annesinin eltisinin dayısının kızının düğününe gitmez mi? Ayıbolır tama!”

Ahmet: “Le de yiri git bana ney ley!”