Sigortanızı Sigortalayın!


 Hüseyin Tepeler    27.12.2020 11:17:24  


20 Kasım 2020'de kaza geçirdim. Karşıdan gelip benim şeridimi ihlal eden taşıta çarpmamak için aracımı sağa sola çarparak durabildim. Kazanın hemen sonrasında Türk Nippon şirketini arayarak yetkili personele ne yapmam gerektiğini sorup beni yönlendirmesini istedim (ki görüşmeler kaydedildi). Kendisi bana kesinlikle trafikle ilgili herhangi bir tutanak tutmam gerektiğiyle ilgili herhangi bir yönlendirme yapmadı. Ambulans veya çekici isteyip istemediğimi sordu. Ben de tamircilerin bulunduğu sanayi bölgesine yakın olduğumu, tekerleklerin hafif sürmesine rağmen aracı oraya götürebileceğimi söyledim. Aracı kaportacıya götürerek orada yazılı ve imzalı beyanımla kasko sürecini başlattım. 4 yıldır müşterisi olduğum şirketin ilgili acentesini de arayıp durumu bildirdim, acente görevlisi de gelip aracı görüp durumu benden dinledi. İşlemler öyle başladı. Şirketin eksperi ancak bir hafta sonra gidip incelemelerde bulunmuş ve dosyayı şirkete bildirmiş. Ben gelişmelerden habersiz, ikinci haftadan itibaren sürekli müşteri hizmetlerini arayıp durumu sordum ve nihayet eksperin dosyayı şirkete bildirmediğini söyleyerek bana eksperin telefonunu verdiler. Eksperle görüştüğümde gerekli işlemleri yapmış olduğunu, şirketin kendilerine dönüş yapmadığını beyan ederek (!) şirkete mail attı ve gelen cevapta kazanın şüpheli bulunduğunu, Adıyaman'da bulunduğum için dosyanın bir aracı şirket olan ve bulunduğum bölgeye bakan Diyarbakır'da bulunan Dicle Fırat Araştırma ve Danışmanlık Şirketi'ne aktarıldığını, oradan gelecek sonuca göre hareket edeceklerini bildirdi. (Ki kasko şirketi başka bir şirkete neden dosyalarını aktarır, kendi eksperlerine rağmen durumu nasıl çözemez, tıkanılan nokta sadece benim kaza tutanağı tutmamış olmam ise bunu kazadan hemen sonra ne yapmam gerektiğini sorduğum personel neden söylemez, nihayetinde dosyanın yönlendirildiği şirketin amacı mağdur tarafı bir şekilde dosyayı geri çekmeye ikna ederek kendilerine prim mi sağlamaktır, yazının tamamı buraya sığmadığı için paylaşacağım ikinci bölümünde anlatacağım detaylarda bu soruların muhtemel cevaplarını verebilecek detayları hayretlerle alacaksınız, yorum sizin!)

Türk Nippon şirketinin dosyamı aktardığı araştırma şirketi yetkilileri 18 Aralık'ta (kazadan tam 29 gün sonra) öğlen saatlerinde beni aradılar. Kendisinin Türk Nippon'dan geldiğini söyleyen şahıs, Adıyaman Merkez'de bulunan Migros marketinin önünde olduklarını, kaza yaptığım yerin oraya yakın olup olmadığını sordu. Ben de zaten bulundukları yere yakın olduğumu, yanlarına gidip kendilerine yardımcı olabileceğimi söyledim ve gittim. Yanlarına gittiğimde iki kişi araçlarının yanında beklemekteydi. Bir yandan telefonda konuştuğum şahıs bana sorular sorup verdiğim cevapları bir tutanağa yazarken yanındaki kişi kendisini savcılığın görevlendirdiğini söyleyerek önce kaza fotoğraflarının bende kayıtlı olup olmadığını sordu. Ben olumlu cevap verince airdrop ile telefonlarımızı eşleştirerek fotoğrafları aldı. Sonra kullandığım telefon operatörünü sordu. Sonra telefonumu benden aldı ve araca girerek içerideki cihazla bir şeyler yaptı ve tekrar telefonumu bana verip operatörümden gelen şifreyi benden isteyerek görüşme detaylarıma ulaştı. Ben bir yandan öteki şahısın sorduğu sorulara cevap vermeye çalışırken bir yandan da kendisini en başta savcılığın görevlendirdiğini söyleyen bu şahısın yönlendirmelerine uymaktaydım. Niyetim olayı en şeffaf biçimde aktarmaktı. Açıkçası o kadar profesyonel tavırlar sergilediler ki kendilerine kimlik sormak bile aklıma gelmedi. (Hem neden gelsin ki? Sözüm ona güvenliğimizi ve mağduriyet yaşamamamızı teminat eden kasko ve sigorta şirketleri kendi güvenilirliğini neden sorgulatsın ki?!) Şahısların araçlarına binerek kaza yerine rahat bir şekilde ulaşmalarını sağladım. Üçümüz kaza yerine vardığımızda etrafı inceleyip tarif ettiğim kazayla ilgili hiçbir bulgu olmadığını iddia ettiler. Sonra yine birlikte aynı araçla arabamın bulunduğu kaportacıya gittik. Aracı inceleyip güya beyan ettiğim gibi bir darbenin olmadığını iddia ettiler. Sonra şahıslardan biri benimle konuşurken öteki bir şey unutmuş gibi araçtan inerek tekrar kaportacı ustaya gitti. Benimle konuşan şahıs iyi niyetime inandığını, bana yardımcı olmaya çalıştığını, beni haklı gösterecek hiçbir şeyi bulamadığını, süreç yargıya taşınırsa yalan beyandan memuriyetimin yanacağını (!), dosyamı geri çekip masraflarımı kendim karşılarsam konunun kapanacağını tavsiye etti.

Öteki şahıs (başta kendisini savcılığın görevlendirmiş olduğunu söyleyen, baştan beri psikolojik baskıyla bin bir soru sorup beyanlarımın çelişkili olduğunu her seferinde iddia eden, telefonumu cihazıyla eşleştirip kaza günü yaptığım telefon görüşmelerini ve hatta sosyal medya paylaşımlarımı bile tespit eden kişi) tekrar araca döndü ve yolda o da "Hocam ikimiz de memuruz, dosyayı geri çekmezseniz ve bir açığınız bulunursa memuriyetiniz yanar!" dedi. Ben ise herhangi bir yalan beyanımın olmadığını tekrarlayarak süreç nasıl işleyecekse işlesin dosyayı çekmeyeceğimi ifade ettim. Sürecin neden bu kadar uzadığını kendisine sorduğumda da "Hocam hakkınızda ihbar var." dedi. Sonra aracımı kazadan önce son park ettiğim yere giderek oradaki mağazaya girdik ve sözde savcılık görevlisi olan kişi mağaza sahibinden güvenlik kamerası görüntülerini istedi. Mağaza sahibi dışarıdaki kameranın arızalı olduğunu ve polislere de bu durumu açıklamış olup gereğini yapacağını söyleyince kendisine bunun suç olduğunu, polislerin ne biçim iş yaptığını, bu konuyu iletirse polislerin de mağazanın da ceza alacağını söyledi. Şahıslar gittikten sonra konuyu hemen bir polis arkadaşımla paylaştım ve bunun mümkün olmaması gerektiği cevabını alınca avukatımla görüştüm. Şimdi gelelim sonuca:

Emniyet birimleri ve avukatımla görüştüm, Türk Nippon ve Dicle Fırat şirketlerine suç duyurusunda bulunacağım.

Şirket hasarımı telafi etse bile, konu artık benim için haysiyet ve insani bir meseleye dönüştü, davamdan asla vazgeçmeyeceğim.

15 yıllık öğretmen olup hileyle hurdayla işimin olmayacağını ve görüşmenin bir yerinde artık panik atak benzeri rahatsızlık yaşadığımı belirtmeme rağmen psikolojik baskıları hiç ama hiç bitmedi. Hatta bir ara artık neredeyse yeter, kapatın dosyayı diyecek raddeye bile geldim. Önceden çalışılmış, muhtemelen başkalarına da uygulanmış ama bundan sonra hiç kimseye kendilerini kamu görevlisi olarak tanıtmaya cesaret edemeyecekleri bu konuyu Yüce Türk Adaleti'ne, CİMER ile sayın Cumhurbaşkanımıza, sosyal medyaya, yerel ve ulusal basına bildireceğim. 155'teki değerli memurumun da dediği gibi: Bu millet sahipsiz değil!

(Not: Konuyu siz değerli kamuoyuyla paylaşmadan önce dosyanın olumsuz sonuçlanmasını bekledim. Çünkü birilerinin aklında meselenin benim lehime sonuçlanması için medyayı kullandığım gibi bir fikir oluşsun istemedim.)