Simli Kartpostallar


 Hüseyin Tepeler    07.02.2021 11:02:19  


(70’lerden sonra herhangi bir tarihte doğmuş, ve mesela 80’lerde çocuk, ergen veya genç olan hiç kimsenin inkar edemeyeceği bazı detayları içinde barındıran bu yazıyı kendi ömrümden damıtıp sizlere sunuyorum!)

                Çocuktuk... Sene mi? Bilmem! Ne fark eder ki? Bilenlerin unutmayacağı cinsten zamanlardan biriydi işte... Bir elin parmağını geçmeyen kırtasiyelerden herhangi birinin önünde iki elin parmağını geçmeyecek yaşımda, iki elimi yummuş, yarı naylon yarı yün kabanımın (o zamanki adıyla “parke”min) iki ıslak cebine iliştirip, titreye titreye öylece duruyordum oracıkta. Elim ve cebim aslında aynı sebepten ıslanmışlardı: çünkü o gün Adıyaman’a kar yağmıştı! Hem de tam da o gün o yaştaki bir çocuk için karın yağabileceği en anlamlı en tatlı günlerden birinde, yılbaşı gününde!

Dünyanın hangi coğrafyasında yaşarsa yaşasın, ilk karı gören her çocuğun yapacağı gibi ben de kar yağar yağmaz evimden dışarı fırlamış, mahallenin çocuklarıyla, saatlerce arsız bir inatla oynamış, her üşüdüğümde de minnacık ellerimi can havliyle ceplerime daldırmış, kendimi o zamanlar her çocuğun olduğu gibi benim de sahip olduğum, sadece iki veya üç farklı rengi (kırmızı, mavi ve yeşil) olan o meşhur parkelerden birinin ceplerindeki yalancı yün sıcağının olmayan insafına bırakmıştım.

                Asıl soruya cevap vermediğimin o kadar farkındayım ki! O gün o kırtasiyenin önünde neden durmaktaydım? Hemen söyleyeyim:

Çünkü Akın Kırtasiye’ye, her yılbaşı arifesinde olduğu gibi, yine, yeni kartpostallar gelmişti!  

Hafızam beni yanıltabilir ama, o yıllarda kartpostalları, en fazla on veya on beş kartı aynı anda zapt edebilecek genişlikte yuvaları olan, beyaz, önden bükülmüş tellerden oluşan cepleri olan, bir-bir buçuk metre uzunluğundaki soğuk bir demir “standa” dizerlerdi. En alttakiler gösterişsiz, arkasında pul veya satır izi olmayan, soluk, basit kartpostallardı. Bunların bazıları sağ veya sol üst köşesinde bazıları da birleştirilen küçük resimlerin ortasında (küçük bir kutucuk içinde beyaz zemin üzerinde) ait olduğu yörenin ismini taşıyan “turizm kartpostalı”; bazıları da çiçek, hayvan, ağaç veya üstteki kartpostalların kesinlikle daha kötü veya solmuş versiyonlarıydı. Orta sıralarda bulunanlar, üzerinde sim olmayan fakat alttakilere göre kat be kat güzel, çoğu kış manzaralı, bazıları ise güzel çocuk, çiçek, kurdele veya kalp resimleri içeren kartpostallardı. Üstteki ceplerde ise simli kartpostallar yer alırdı. Birkaç tane de sağa sola çevirince içindeki resimlerin hareket ettiği, bazıları Meryem ana ve kuzusu bazıları da çan figürleri içeren özel kartpostallar bulunurdu bu raflarda.

Kısacası, kartpostallar aşağıdan yukarıya doğru kalitelerine ve tabii ki fiyatlarına göre sıralanmış olurdu.

Simli kartpostallar, her yılbaşında ya da memleketime her kar yağışında, hafızamdaki sarı soğuk görüntülerden sıyrılıp gelir konar buğulanan gözlerimin önüne. Çocukluğumun renklerini, kokularını, esen rüzgarı, mahallemi, arkadaşlarımı sıcacık görüntülerle hatırlatıp tatlı bir tebessümle “Her şeye rağmen, iyi ki…” diye başlayan ve “çok özleyen, ama en çok da kendimi özleten” düşüncelere salar beni.

Hadi sizler de kendinize birkaç dakika ayırıp, tek başınıza bir köşeye çekilin ve “Secret Garden Album” müzikleri eşliğinde arama motoru görsellerinden “simli kartpostallar”a biraz göz atın. İyi gelecek, söz veriyorum!

 

ADIYAMAN SÖZLÜĞÜ

Gıllor”: Herhangi bir gramajdan ziyade küçük yığınları ve yassı olan her çeşit hamuru anlatan ifade.

Örneğin;  

“Hele Erdal acı sana zahmet git bize iki gıllor köv peyniri al da yiyeka.”

Veya,

“Teyze annem dedi ev ekmeği yapacağınız zaman bize de beş tane gıllor yapın.”

***

Habbe”: Genelde meyvelerin küçük taneleri, boncuk, çekirdek gibi kavramları ifade eden ölçü birimi.

Örneğin;  

 “Selçuk bilon mı, Abdinle Barış iki habbe koruk için birbirlerine girmişler!”