Yabancı Düşmanlığının Maliyeti: Siyasal Holiganlık ve Toplumsal Trajedi-1


 Adnan Boynukara    23.05.2021 13:46:03  


Sağlıklı, tutarlı, insan hakları merkezli politikalar üretmek, geleceğe ilişkin projeksiyon sunmak yerine; sığınmacıları ayrıştıran, hedefe koyan ve ‘yabancıya’ nefret sunan hiç kimse, ‘yerliye’ demokrasi, özgürlük ve insan hakları sunamaz. Bu yönüyle, sığınmacılar meselesi, bütün partiler için siyasal kimliklerini biçimlendirme işlevi görüyor.

Sıklıkla tartıştığımız konulardan birisi de kutuplaştırma siyaseti. Öncelikle şunu belirtelim, hangi zemin üzerinden yürürse yürüsün, kutuplaştırıcı üslubun siyasete katkı sağlama imkânı yok ve tam tersi siyasal zemini zayıflattığı kesin. Bu tarzın hepsi sorunlu ama çok daha sorunlu ve tehlikeli olanı sığınmacıların, mültecilerin, göçmenlerin ve farklı azınlık gruplarının bu konuya malzeme edilmesidir. Çünkü en savunmasız, en kırılgan ve en güvencesiz olan kesimler hedef alınıyor.

Siyasetin bu tarzı hem toplumsal barışı riske sokar hem de sığınmacılar açısından tehdidi artırır. Öyle ki; sığınmacıları odağa koyarak yapılan eleştirilerdeki dışlayıcı, ötekileştirici dilin düşmanlığa ve fiziki saldırılara dönüşme riski insanı ürkütüyor. Ayrıca bu insanları, kutuplaştırmaya dayalı siyasetin aracı haline getirmek insan hakları ve demokrasi açısından da sorunludur. Daha da ötesi, ahlaki bir probleme işaret eder.

Kullanılan dil dikkate alındığında, olayın memnuniyetsiz seçmenin çekim merkezi olma amacının ötesinde olduğu görülür. Özellikle; yurtdışında ciddi bir diasporası olan Türkiye muhalefetinin, sığınmacılara ilişkin kullandığı dilin, Avrupa’daki aşırı sağ ve İslamofobik akımları hatırlatması önemli bir sorun. Hem bu dili kullanmak hem de daha demokrat, özgürlükçü ve hakkaniyetli siyaset talebinde bulunmak, en hafif tabirle, siyasal tutarsızlıktır.

Ekonomik gidişatın kötüleştiği bir dönemde yükselen toplumsal hoşnutsuzluğu sığınmacı düşmanlığına tahvil etmeye çalışan ve oluşan toplumsal öfke üzerinde siyasal sörf yapan anlayışların, Türkiye’ye tutarlı bir gelecek vizyonu sunmaları mümkün değil. Ayrıca bu tür anlayışlar, sonu siyasal holiganlık ve toplumsal trajedi olan yolun taşlarını döşemiş olurlar. Somut geçmiş deneyimler hatırlanırsa, bu olasılığın yok sayılmayacağı görülür. Ayrıca bu meseleye yurtiçinden değil, yurt dışındaki olası yansımaları üzerinden de bakmakta fayda var.

Yurtdışındaki Türkler

Türklerin çalışma amacıyla Avrupa’ya gidişinin tarihi, 31 Ekim 1961’de Almanya ile yapılan anlaşmadır. Anlaşmadan sonra, 27 Kasım 1961 tarihinde, 55 kişiden oluşan ilk işçi kafilesi Duesseldorf Havalimanı’na inmişti. Bu kafile, bir yıllığına Almanya’da çalışacak 400 işçi arasından ilk gelenlerdi. Almanya ile yapılan anlaşma 1973 yılına kadar sürdü. 1961-1973 yılları arasında çalışmak amacıyla Avrupa’ya gidenlerin sayısı 605.000 kişi. Dışişleri Bakanlığı web sitesinde, yurtdışında yaşayan Türklerle ilgili olarak şu bilgi verilmektedir;

Yurtdışında yaşayan 6,5 milyonu aşkın vatandaşımızın yaklaşık 5,5 milyonu Batı Avrupa ülkelerine yerleşmiş bulunmaktadır. Türkiye’ye kesin dönüş yapmış olan 3 milyon kadar insanımızla birlikte düşünüldüğünde yaklaşık 9,5 milyonluk bir kitle.

Dikkat edilirse; ikili anlaşma kapsamında gidenlerin sayısı 605 bin kişi, ama şu an yurtdışında yaşayan Türklerin sayısı 6,5 milyon. Bununla birlikte; dışarıda yaşayan tüm toplulukların yaptığı gibi Türkler de bir arada yaşamayı tercih etmişler. Bu nedenle olsa gerek, ‘Türk mahallesi’ kavramı gelişmiş. Birçok ülkede, kendinizi Türkiye’de hissedeceğiniz mahalleleri var. Bazılarını ifade etmek gerekirse; Berlin’de Kreuzberg, Köln’de Mülheim ve Weidengasse, Brüksel’de Schaerbeek, Londra’da Green Lanes, Paris’te Saint-Denis, Viyana’da 10. bölge Klein, New Jersey’de Paterson, Rotterdam’da Charlois, Stockholm’de Rinkeby, Amsterdam’da Mercatorplein…

Türklerin Yaşadığı Saldırılar

Ekonomik sorunlar, tarihsel düşmanlıklar, inanç farklılığı gibi faktörler yabancı düşmanlığını beslemede etkili olmuştur. Birçok ülkede ortaya çıkan bu tür düşmanlıktan Türkler de etkilenmiştir. Türklerin muhatap olduğu yabancı düşmanlığını; hakaret, nefret, ibadet yerlerine saldırı, iş yerlerine saldırı, fiili saldırı ve öldürme şeklinde özetlemek mümkün. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın Türklere yönelik şiddete dönüştüğü yer, Almanya. Bu çerçevede akla gelen ilk katliamlar ise 1992 yılında Mölln kentinde üç Türkün Naziler tarafından katledilmesi, 1993 yılında 5 kişinin yanarak öldüğü Solingen katliamı, 2004 yılında Köln’de 22 kişinin yaralandığı bombalı saldırı ve 9 kişinin öldürüldüğü ‘dönerci cinayetleridir.

Bu tür saldırılar, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı üzerinden kendilerine alan açmak isteyen popülist politikacılar tarafından körüklenmektedir. Ayrıca verdiğimiz örneklerden çok daha fazla saldırının olduğu bilinmektedir. Türkler dışındaki diğer göçmenler de bu tür saldırıların hedefi olmuştur. Bunula birlikte; saldırıların, olayın gerçekleştiği ülkelerdeki geniş halk kesimlerince lanetlendiği ve karşı çıkıldığı da biliniyor. Türkiye’deki siyasi partiler, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa muhatap olan Türklere ilişkin ortak tutum geliştiriyor ve bu takdir de ediliyor. Tabi bu tutumun, ülkemizdeki yabancılara yönelik kullanılan dil ve saldırılarla ilgili empati yapmaya katkı sağlaması da önemli.

Türkiye’deki Yabancılar

Türkiye’de yaşayan yabancıları iki ayrı kategoride değerlendirmek mümkün. TÜİK’in 2020 verilerine göre, oturma ve çalışma izni alan yabancı sayısı 1.333.410’dur. BM Mülteci Örgütü verilerine göre, Türkiye’de bulunan ve uluslararası koruma ihtiyacı içindeki kişi sayısı 3,65 milyon, uluslararası koruma başvurusu sahibi olan ise 330.000’dir. Yani; 3,6 milyon Suriyeli sığınmacı ve 335.000 ise diğer ülke vatandaşları olmak üzere toplam 3,93 milyon. Özellikle Suriye’de yaşanan iç savaşın rakamları etkilediği açık. Nitekim Suriye’ye komşu bütün ülkeler, ciddi manada Suriyeli sığınmacıyı barındırıyor ve koşulların iyileşmesiyle büyük kısmının ülkelerine dönebileceği söylenebilir. Buna rağmen; konuyu sağlıklı bir biçimde değerlendirmek ve yabancı düşmanlığı sorununa düşmemek önemli.

Avrupa’da yaşayan Türklerin karşılaştıkları sorunların (nefret, hakaret, dışlanmışlık vs.) benzerine, ülkemizde yaşayan sığınmacılar da muhatap olmaktadır. Her ülkede olduğu gibi popülist siyasetçilerin kullandıkları dil ve kullandıkları gerçek dışı iddialar bu tür saldırıları körüklemektedir. Bu büyük bir çelişkidir. Türkiye’den dışarıya giden ve bulunduğu ülkede yabancı muamelesi görenlere karşı sergilenen düşmanlığa ve saldırılara tepki vermek, ama ülkesinde yaşamak zorunda olan yabancılara karşı benzer saldırıları ve düşmanlığı körükleyecek bir dili kullanmak. Bunu anlamak mümkün değil. Çünkü fiili müdahaleler dahil, yabancı düşmanlığı, dünya genelinde, siyasetçilerin kullandığı dilden etkilenmektedir. DEVAM EDECEK