GÂVUR MAHLESİ*


 Hüseyin Tepeler    23.05.2021 14:09:55  


Dallandırıp budaklandırmadan konuya giriyorum: Çok yeni, çok şahane bir yazı dizisine başlıyorum. Oldum olası enteresan, (yok sevmedim bu lafı) tuhaf(!) işleri severim; dolayısıyla, bu iş de öyle sıradan bir şey olmayacak, eminim. Çünkü çok sonraları, içinden hikâyeler, tiyatro oyunları, skeçler, şiir kitaplarının çıkacağı, hatta filmi bile çekilebilecek bir eser oluşturacağız, evet yanlış okumadınız, siz ve ben!

Uzun zamandır üzerinde çalışıyorum, o yüzden en kötü ihtimalle, tek başıma ve şahane bir iş çıkaracağımdan o kadar eminim ki! Çünkü mevzu “Gâvur Mahlesi” ve o, benim! (BANA AİT ANLAMINDA DEĞİL; BENİM TA KENDİ-Sİ-M! Yahu hani “Kara Murat benim!” cümlesindeki “benim” var ya, o işte!) Uyandığım an başlar benim gavur mahlem. O saniyeden, başımı tekrar yastığa koyduğum ana kadar “gâvur mahlesi çocuğu” gibi yaşarım ben. Öyle sever, öyle nefret eder, öyle söyler, öyle susarım.. Elimde değil..

            Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, herhangi birine herhangi bir konudaki asıl niyetimizi açıklamadan önce niyetimizin ne olmadığını(!) söyleyip, sonra sonra mevzuya girmek zorunda hissediyoruz kendimizi. Ben de bu geleneğe uyarak şunu net bir şekilde ifade edeyim: bu yazı dizisinde niyetim kesinlikle Adıyaman ağzında espriler yapıp birkaç saniye sonra unutacağınız satırları okutmak değil, gözünüzün yaşını silmeye çalışırken atacağınız kahkahalara sebep olmaktır! Tepkinizi duyar gibiyim: “ÜVVVİ!” Bir amatör için fazla iddialı bir iddia.. Ve fakat, o kadar farkında ve o kadar arkasındayım ki bu iddianın! (Tabii eğer ömrünüzün, yüreğinizin veya anılarınızın bir köşesinde Gâvur Mahlesi varsa. Orada ikamet etmiş olmak zorunda değilsiniz, bir şekilde orayla bağlantılı bir döneminiz veya orada yaşamış olan herhangi bir yakın tanıdığınız olduysa bile zaten, anlatacaklarımızın içinden, içinize dokunacak şeyler olacağından da eminim, ilk paragraftaki gibi eminim, eksiksiz, yalansız..)

            Güya dallandırıp budaklandırmayacaktım.. Ve fakat itiraf ediyorum, bu yazının var oluş sebebi zaten, öncekiler gibi, dal ve budak!

                        Küçük köşemin büyük okurları! Önümüzdeki haftadan itibaren bir süre köşemiz üç bölümden oluşacaktır:

  1. Gerçek isimler ve gerçek hayatlardan oluşan gerçek kesitlerle: 1975-1995 arası GÂVUR MAHLESİ! (Bu bölüm, yazarın, duyduklarından ve gördüklerinden ibaret olan; kısacası, kendi çocukluğundan ve ilk gençliğinden damıttığı, bu arada o malum gerçek kişilerin de yakınlarından izin alınarak anlatılacak anılardan oluşacaktır.)
  2. SİZ DEĞERLİ OKUYUCULARIN bir şekilde yazara ulaştırarak bu köşede paylaşılmasını istediği, GÂVUR MAHLESİ ANILARI.
  1. Yazarın malum yıllarda o mahallede yaşayanlardan ve yaşananlarından esinlenerek kurguladığı, hani denir ya, olayların ve isimlerin aslında gerçek olmadığı, hani çok eskilerde gazetelerde yayımlanan yazı dizileri tadında kurgulanacak bir senaryo.

Hadi bakalım, bizler, o mahallenin çocukları, gelinleri, delikanlıları, esnafı…! “Seksenler” dizisinden ilhamla, Rasim Abi’ye ithafen.. Anlatalım! Anılatalım..

*Şehrimizi tanımayanlar için, yazıdaki “gâvur” tabiri doğal olarak itici, dışlayıcı, hatta hakaretamiz bir çağrışım yaratıyor olabilir. Fakat işin ironik kısmı şudur ki, normal şartlarda bu laf, ülkemizde çok az sayıda insan tarafından belli bir inanç kesimini aşağılamak maksadıyla kullanılsa da bu davranış asla toplumun genelinde kabul görmediği gibi, davranışın kendisi aşağılanır. Adıyaman’da ise bundan ziyade, kentin eskiden bu şekilde tabir edilen sokakları bu tabiri neredeyse soyisim gibi kabullenmiş, geri kalanı dahil bütün kent bu ifadeyi olumsuz bütün anlamlarından sıyırıp bir markaya, bir etikete, bir isme dönüştürmüştür. O bakımdan, niyetimizin kötü olmadığını söylememize bile gerek yoktur.

Ayrıca, yazının adında mahalle değil de “Mahle” ifadesini kullanmamın nedenleri; en çok bilineni Diyarbakır’daki olmak üzere ülkenin bazı yörelerinde “Gâvur Mahallesi” olarak bilinen yerlerin olması, ayrıca piyasada aynı isimle yayımlanmış bir kitabın bulunması ve en önemlisi, hepimizin burayı bu adla çağırıyor olmamızdır. Nasıl ki Kolej dolmuşuna “h” harfini alfabedeki gibi tonlayıp İstanbul Türkçesi’yle “Harhar’dan geçer mi?” sorusunu sorduğunuzda şoför ve yolcular afallarsa, biz de GÂVUR MAHLESİ’ne “mahalle” denildiğinde (veya oralar, o yıllar alakasız biri tarafından anlatılırsa) afallarız!