Gâvur Mahlesi: Gerçek Kesitler, Yorumlar ve 4. Bölüm


 Hüseyin Tepeler    11.07.2021 13:27:09  


 Gâvur Mahlesi: Gerçek Kesitler, Yorumlar ve 4. Bölüm

GERÇEK KESİTLER: DELİKANLI

            Sadece mahallenin değil, tüm Adıyaman’ın nev-i şahsına münhasır karakterlerinden biridir Delikanlı. Yörenin en bilinen enstrümanlarından “cümbüş”ü, o güçlü ve efsanevi sesiyle harmanlayıp balkonundan çok uzaklara doğru havalandırırdı üstat. Taa birkaç sokak ötede olsanız bile, bu eski “Adıyaman beyefendisi”nin o şahane gazel ve kasidelerini çok net bir kaliteyle dinleme şansına sahip olabilirdiniz.

            Hangi yaştan olursanız olun, bu adamın adının yanına “abi, amca, dede” gibisinden herhangi bir hitap kelimesi eklemenize gerek yoktu. Kendisi Delikanlı’ydı, o kadar.

            Bugün hala, her sokaktan geçişimde gözüm o balkona ilişir. Sanki her an o muazzam ailenin Delikanlısı yine üstünde pijaması, elinde cümbüşüyle ortaya çıkacak zanneder, bir süre öylece bakakalırım... Sahi, acaba cennette cümbüş var mıdır?

***

OKUYUCUDAN GELENLER: HAS BAHÇELERİ

            90’lı yıllarda belli başlı sosyal faaliyetlerdendi, has bahçelerine gitmek. Has bahçesi, marul ekilen yerlerdi. Şimdiki Alitaşı mahallesi ve Bozbey caddesinin büyük bir bölümü o zamanlar tarlaydı, bir iki ev anca vardı. Adıyaman Lisesi’ni geçtikten sonra o tarlaların içinden iki stabilize yoldan geçerek has bahçelerine gidilirdi. Genelde insanlar komşularıyla kalabalık giderdi. Yanlarında mutlaka toz şeker bulundururlardı. Toz şekeri marul yapraklarına serpiştirerek de marulları yerlerdi. Marullar da o kadar lezzetliydi ki. Sonrasında gerçekten hiç öyle güzel marullar yemedik.

Has bahçeleri birçok insanın evlenmesine de vesile olmuştur. Birçok kadın buraya gelenlerin arasından oğluna, kardeşine kız bakmıştır.

Has bahçelerinin içinde kayısı ve erik ağaçları bulunurdu. Bahar aylarında oraya çağala, mışmış yemeğe giderdik. Giderdik derken, biraz gizli ve hırsız gibi. Bu da olaya ayrı bir heyecan katardı. Bazı bahçe sahipleri görmezden gelir, bazıları da bu yaramaz çocukları yüzlerce metre kovalardı. Yakalanınca dayak yiyeceğimizi bildiğimiz için resmen uçarcasına koşardık.  // Müslüm Bilgiç

***

GÂVUR MAHLESİ/4. BÖLÜM: “HERİFİNDEN TİKSİNENLER DERNEĞİ”

 Eşhan abla, aceleyle çay tepsisini evine bırakmış, soluğu derhal Güler ablanın evinde almıştı. Adıyaman’ın o zamanlar bir elin parmağını geçmeyecek sayıdaki kadın terzilerinden biri olan Güler abla, Eşhan’ın nefes nefese ve heyecanla anlattığı detayları dinlerken her zaman yaptığı gibi hiç yorum yapmadan sadece ara sıra başını sallıyor, bir yandan da dikiş makinasının pedallı tepsisini iki ayağıyla öne ve geriye iterek akşama yetişmesi gereken zıbını dikmeye çalışıyordu. Güler ablanın oğlu Hüseyin, salonun bir köşesinden onları izliyor, mesafe ve dikiş makinasının gürültüsünden dolayı konuşulanları yarım yamalak duyabilse de, Eşhan’ın jest, mimik ve vücut hareketlerinden muhabbetin tamamını az çok kestirebiliyordu.  Eğer Eşhan bir şeyden bahsederken ara sıra sağ elinin dışını sol elinin içine çarpıp tekrardan beline götürüyorsa, bu o şeyi kötülediği anlamına gelirdi ve görünen o ki kendisi şu an yeni komşu Leyla hanımı resmen yerden yere vuruyordu. Çünkü konuşurken birkaç kez elini baldırına bile vurmuştu.

Güler abla, Eşhan’ın anlattıklarından etkilenmiş ve daha şimdiden Leyla hanımı çok sevmeye başlamıştı! Çünkü adı gibi biliyordu ki, eğer Eşhan birini kötülüyorsa, kesin o kişi çok iyi bir insandı!

             - “Able sonre kutıyı açtı, bağtım tuzluğları hep yağ içinde, pih! Nasıl madeliii, nasıl piis...”

            -“De yeter ley! Ne sen olan ne maden ola!”

-“Ley e ka sen de görseydin sen de…”

            Tam da o an Seyhan abla çıkageldi:

            “Kolay gelsin Güler abla. Ne kaynatonız kız yine?”

            Güler abla, tahta sandalyesinden kalkıp kurtarıcısı Seyhan’a sarılarak sanki yıllardır görüşmüyorlarmış gibi defalarca öptü.  Eşhan daha önce defalarca kendisine fırça atan ve dalga geçmek için hiçbir fırsatı kaçırmayan Seyhan’ın olduğu ortamda çok uzun süre duramazdı çünkü.

Eşhan: “Able bana müsaade. Gidim şimdi çocığlar okıldan gelir.”

Seyhan: “Kız kör olasıce ne okulu? Bugün Pazar Pazar! Ben geldim diye gidon değil mi?”

Eşhan: “Yoğ valle, yemeğim ocağta.”

            Güler ablanın “kız şunu lafa tutma bırak cehennem olsun gitsin” manasındaki mimiklerine rağmen Seyhan en can alıcı soruyu sordu:

Seyhan: “Anam sende de yalanın bini bir para ha! Söyle hele ne anlatordın yine? Şu yeni komşunun dedikodusunu yapordın değil mi yine?”

Eşğan: “Ney, yeni komşı mı gelmiş mahleye?”

Seyhan: “Ferc olan ha! Kız daha demin onların evindeydin ya!”

            Güler abla tartışmanın her zamanki gibi yine kavgaya dönüşeceğini anladı ve hemen lafa girdi:

“Ley de boş verin zaten haftaya ağda günümüz var, yeni komşunuzu da çağırırız, tanışırsınız!”

            Ağda günleri, mahalledeki kadınlar için en kutsal zamanlardı. Her zamanki gibi, o gün geldiğinde herkes kendisi ve başkaları hakkında bildiği her şeyi ortaya dökecek, aralarına yeni katılanlar da Herifinden Tiksinenler Derneği’nden ilk notlarını alacaktı.

 

>>>DEVAMI HAFTAYA