Gerçek Kesitler: Fatma Hala (Fati Heci)


 Hüseyin Tepeler    01.08.2021 10:54:35  


Pişnik köyünün gelini, Tanrıverdi soyunun annesi, yengesi, Hanım Ağası..

            Bembeyaz teni, kumral saçları, dillere destan güzelliği ve dediğim dedik tavrıyla herkesin hayranlığını uyandıran bu asalet timsali kadın, mahallenin sessiz sakin evlerinden birinde yaşar, kolay kolay da kimsenin derdine müdahil olmazdı. Bu huyu duyarsızlığından değil, belki de insanın değişmeyeceğini bilmesi ve buna rağmen evinin duvarlarının arkasında biriktirdiği gözyaşlarına yenilerini eklemeyi seçmesinden kaynaklanmaktaydı, kim bilir..

            Hani bin yılda bir konuşan ama bir sonraki bin yıla dair ipuçları veren insanlar vardır ya, Fatey hala işte tam da o gelenekten gelmekteydi. Olmadık bir şey söyler, muhatabını bocalatır, çok sonra da aynı insana (tabii biraz aklı başındaysa) tekrar huzuruna gelip “Allah aşkına ben o gün ciddiye almadım ama dediklerin harfiyen çıktı” dedirtirdi. Evi ocak, sofrası zengin, kepçesi boldu halamızın.. Toprağı da öyle olsun..

GERÇEK KESİTLER-2: ABDURRAHMAN SOLMAZ

            Bu hafta, okuyucularımın yüksek müsaadesiyle “okuyucuya ayırdığım bölüm”ü bizzat işgal ediyor, can dostumun vefatı üzerine naçizane o gün sosyal medyaya iliştirdiğim birkaç kelamı tekrarlayıp kendisini bu vesileyle resmi anlamda gazetemiz aracılığıyla tarihin sayfalarında ölümsüzleştirmeyi seçiyorum:

“Hiç abartmıyorum, dünyanın en güzel adamlarından biriydin.. (Seni anlatırken geçmiş zaman kipi kullanmak o kadar ağrıma gidiyor ki..) Bazı insanlar vardır, hiç kimseyi incitemezler, yapamazlar bunu, fıtratları buna müsaade etmez..

Sen de soyu tükenmek üzere olan o insanlardan biriydin can dostum!

Çok üzüldüm, resmen yıkıldım! Yaşamak marifet değil, ama sensiz yaşlanmak hep zoruma gidecek dostum, yaşlanırsak tabii.. Son olarak: Gönül toprağıma seni de gömdüm, hep orda olacaksın! Söylememe gerek var mı bilmiyorum, çünkü sen tertemizdin, MEKANIN CENNETTİR Abdurrahmanım!”

GÂVUR MAHLESİ/5. BÖLÜM: “AĞDA GÜNÜ”

“Kız he he, sana da yeter bana da yeter!”

            Hasret, Deniz, Hüseyin, Müslüm, Aboş, Necla, Şemsi, Naci ve Gönül mutfakta Seyhan ablanın kendilerine dağıttığı çam sakızı, limon ve şeker bulaşığı kaşıkları yalarken, bu cümlenin ardından kopan kahkahayla irkilmişlerdi!

            Mahallenin densiz ve hafif meşrep kadını İsmihan abla, yine her zamanki gibi yapacağını yapmış, Eşhan ablayı zıvanadan çıkarmayı başarmıştı. Eşhan abla, mahallede kocasıyla yaş farkı en fazla olan kadındı. Her an herkese her şeyi söyleme ihtimali olan ve aslında en çok da bu yönüyle sevilen, kimsenin asla kızmadığı patavatsız İsmihan ise, her muhabbette olduğu gibi yine bir yolunu bulmuş, lafı Eşhan abla ve kocasına getirmişti:

“Eşhan abla, haket Yusuf abi nasıl? (terbiyesiz bir el hareketiyle) Eyi mii?”

            Normal şartlarda beklenen, Eşhan ablanın bu mevzu her açıldığında söylenenlere yaptığı gibi, sıkıla sıkıla kahkahalara eşlik edermiş gibi yapmasıydı, fakat bu sefer, belki de aslında emin olduğu bir gerçeği itiraf etmiş, bunu yaparken de tanıdığı günden beri ilk defa İsmihan’a karşılık verebilmişti!

            Ağda günleri, gâvur mahlesinin kadınlarının en güzel günleriydi! Çok gülmenin verdiği ilhamla, birbirlerine kırgın kadınlar barışır, aksi halde zaten bunu fark edecek büyükleri tarafından bir yolu bulunarak kaynaştırılırlardı. İlk yarım saat, gündelik teferruatlar konuşulup aradan çıkar, sonraki saatler ise kendini küfürbaz zanneden erkek illetine(!) tur bindirecek kadar sert ve müstehcen fıkra, anı ve dedikodularla sürerdi.

            Leyla Hanım bir yandan muhabbeti ve insanları şaşkın gözlerle izlerken, bir yandan da sıradaki kurbanın kendisi olması ihtimalini düşünüyor, huzursuzca kıvranıyordu. Fakat şansı yaver gitmişti, daha dün mahalleye yeni bir aile, hem de “yeni evli” bir çift taşınmıştı ve bu yeni komşu kadın, sanki başka işi yokmuş gibi, aslında biraz da ev sahibesi Şahika ablanın ısrarıyla, mahalleye taşındığının ertesi günü, kendisini bu ortamda buluvermişti!

            “Eeey? Senin köpek ne yapıyor? Aranız nasıl?”

            Güler abla yine kendisine yakışanı yapmış, adeta bir turnusol kağıdı işlevi gören can alıcı soruyu yekten sormuştu. Yeni gelin Seden, önce bocalamış, sonra da üstüne dikilen gözlere hitaben (aslında önünde pür dikkat vereceği cevaba odaklanan ve kim bilir kaç zaman ister istemez dahil olacağı bu güruhtan dışlanmamak adına:)

“Abla idare ediyoruz işte, n’abalım…”

Halbuki son derece memnundu evliliğinden ve eşinden. Ve fakat, kocalarını sevmeyen bu kadınların önünde nasıl dile getirebilirdi bunu?!

Neyse ki verdiği cevap işe yaramış, en azından dikkatleri kendisinden uzaklaştırmış, mahallenin kadınları ise kaldıkları yerden muhabbetlerine devam etmişti:

Seyhan: Güler abla benim turşu yine tutmadı kız, acı babayin heyrine..

Güler: Kız tamam, o kolay da Leyla bişiy yimedi, Leyla bacııı? İyisin işalla?

Leyla: Abla.. (Zor bela yutkunup) Kusura bakmayın da gülmekten öleceğim.. Bi sussanız iki lokma bişey yutacağım da..

Güler: Ah! Akıllısı bizi bulmaz ki zaten…

>>>DEVAMI HAFTAYA