Gâvur Mahlesi: Gerçek kesitler, yorumlar ve 6. bölüm


 Hüseyin Tepeler    15.08.2021 14:23:12  


GERÇEK KESİTLER: ŞEYHO ALAGÖZ (ŞEĞ OBBO)

            İnsanoğlu gerçekten çok tuhaftır. Bazı insanları sever, bazılarını da sevmez. Ve fakat, bazılarını da sevmez ama neden sevdiğini de bilmez. Sebebini sorsan, cevap veremez, ama sevmez onu, nedendir bilinmez, kendi de bilmez.

            Aslına bakarsanız ben de şu son tarifteki sevilmeyenim a dostlar. Adım gibi eminim, beni de (birkaç istisna hariç) sevmezler fazla. Sorsanız bir tek haklı gerekçe bulamazlar, eminim, ama sevmemeyi başarırlar(!). Aynı hissiyattaki başka biriyleyken benim lafım geçtiğinde küfreder, üçüncüyü bulduğunda ise coşar, hatta iftira bile atarlar.

            İşte Şeğ Obbo da böyledir, hep böyleydi. Genellikle sevilmez, ama şerefim üstüne iddia ediyorum ki, hiç ama hiç kimsenin sevmemek için hiçbir haklı gerekçesi yoktur, olamaz. O dedikodu yapmaz, karısı ve kendisi kimsenin hayatını sorgulamaz, çalmaz, iftira atmaz, kimseye yukarıdan bakmaz, pes etmek bir yana, yorulmaz, hiçbir geleneği, ritüeli ıskalamaz, tamam belki kalabalıklara fazla karışmaz, ama çağrıldığı yerden de zinhar gocunmaz. İşte belki de sırf kendi halinde olduğu için, sırf alışıldığı gibi laubali olmadığı için laçkalaşmaya bu kadar müsait insanlar tarafından yeterince anlaşılmadığını düşünürüm amcamızın. O, eli öpülesi karısı, çocukları, onların çocukları.. Hepsi çalışkan, dürüst, dost canlısı ve şahane insanlardır. İyi ki varsınız ALAGÖZ sülalesi, mahallemizin olmazsa olmazları!!

OKUYUCUDAN GELENLER:

            Hüseyin kardeşimin bizi eski ve mutlu günlere götürdüğü bu yazı dizisinde bir kez daha bana bir şeyler paylaşma fırsatı verdiği için kendisine teşekkür ediyorum.

            Bu anımda biraz eski zamanlarda oynanan mahalle (mahle) maçlarına değinmek isterim. Top kiminse kuralları onun belirlediği maçlara... 5’te devre 10’da biten maçlara… Yokluktan zor bela alınmış bir top, patlayınca maçın bittiği ve iki kişinin ortadan ayırıp kafasına geçirdiği maçlar. Yazının ana temasına uygun olduğu üzere gavur mahallesi takımının oyuncularının isimleri Brezilya milli takımını andırırdı: Ciko, Feyzo, Hamo, Çilo gibi... Son düdük akşam ezanı idi. Tabii maçın kazananı bizler, kaybedeni evde bekleyen annelerdi hep. Kirli kıyafetlerimizle onlara kötü bir sürpriz yapardık her seferinde. Bu arada yazıyı yazarken gözümde o anıların canlanması bu işin bana ayrı bir güzelliği oldu. Tekrar teşekkür ederim Hüseyin kardeşim. Yazılarının devamını sabırsızlıkla bekliyorum.Abdulkadir Kayır

GÂVUR MAHLESİ/6. BÖLÜM: “YILMAZ GÜNEY VE AHMET KAYA”

Leyla Hanım ortama ilk adım attığı andan itibaren hemen her hareketini müthiş bir dikkatle izleyen bu kalabalığın verdiği gerginliğe rağmen, huy edindiği üzere, yine muhabbete karışmayı seçmiş, kimin ne düşüneceğini umursamadan, hatta patavatsız sayılmayı göze alarak resmen oda sıcaklığında erimiş ve bu yönüyle de Güler Abla’nın gözüne girmeyi başarmıştı. Leyla daha ilk günden herkesle kaynaşmayı başarmakla kalmayıp, vazgeçilmezlerin arasına karışmıştı.

Güler Abla: “Leyla bacı sen bişey yemedina..”

Leyla: “Sağol abla, diyetteyim.”

Eşhan: “Ney?”

Leyla: “Diyetteyim abla, kilo vermek için hani..”

Eşhan: “Anam neyin var ki neyini verecen, zaten çırpı gibisin. Valle genç kız olsan seni almazlardı. Marazlı gibin..”

Leyla: “Zaten genç kalmak için yapıyorum abla. Ama sen bakma bana, böyle devam et, eniştemize kavuşursun yakında..”

            Birkaç saniye sessizlikten sonra müthiş bir kahkaha kopmuş, herkes ağzındakini püskürtüp elindekini de bir yere indirmeye çalışarak ortalığı dağıtmıştı. Seyhan Abla biraz önce kendisine yüzyılın lafını çarpmış olan Eşhan’ın uğradığı bu umulmadık bozgunun intikamını hem abartılı kahkahası hem de beraberinde yumruk yaptığı iki elini ona doğru birbirine vurarak almaktaydı. Bu da yetmemiş gibi tam ortalık sakinleşmişken:

Seyhan: “Kız hele kalkın iki göbek atak ne böyle ölü gibi oturonız?”

Diyerek evinden getirdiği oyun havaları kasetini teybe taktı. İlk kalkan Leyla Hanım oldu. Normal şartlarda kendisinden, ortama ilk defa giren her insan gibi etrafa şaşkın bakışlar atması, kollarından çekiştirilerek rica minnet dans edenlere katılması, hatta hiç yerinden kalkmaması beklenirdi. Fakat Leyla başkaydı, kendisi önümüzdeki haftanın ve Hüseyin’in hayatının geri kalanının baş rolü Hasret’in annesiydi..

Şahane ve gürültülü bir eğlenceden sonra herkes evine dağılmak üzereyken Güler Hanım’ın eşi Şehmus Abi bahçe kapısından içeri girmiş, bir yandan mahçup ve başı öne eğik bir tavırla misafirleri selamlarken bir yandan da utangaç bir acelecilikle evin kapısına yönelmişti. Tam o anda kızılca kıyamet koptu! İki ekip arabası çığlık atan frenleriyle kapının önünde durdu, içinden fırlayan polisler Şeyhmus Abi’nin üstüne atlayıp O’nu yüzüstü devirerek hırpalamaya başladılar. Bu defa da kadınların çığlıkları sokağı inletmişti. Ekip araçlarından en son inen Leyla Hanım’ın eşi, komiser yardımcısı Yaşar Bey’di. Operasyonu yöneten baş komiser kendisinin omzuna dokunup “Hadi” diyerek evi işaret etmese, yerinden kımıldayacağı da yoktu. Sokak kapısında kendisini izleyen Leyla Hanım’ın tiksinen bakışlarına daha fazla maruz kalmamak için hızlı adımlarla eve girdi.

Adeta bir örgüt evi muamelesi gören evin altı üstüne gelmiş, yatak ve yorganlar bile paramparça edilmişti. 12 Eylül zulmünü görmüş olan bu aile kim bilir kaçıncı seferdir böyle baskınlar yaşamaktaydı. Bu defa da gerekçe olarak en büyük kızları Gönül’ün ödev olarak çizdiği bir resmin arkasındaki Yılmaz Güney ve yıllar sonra tüm ülkenin saygı duyacağı Ahmet Kaya posterleri bahane edilerek gözaltına alınmıştı evin reisi.

Oysa yirmi otuz yıl sonra herkes düğünlerinde Kürtçe türkülerle halaylar çekebilecek, ve fakat kimse bu ve diğer hakiki reislerin kıymetini ve ödedikleri bedelleri (başka darbelerden sonra bile) bir türlü tam olarak anlamayacaktı.. Hey hat!

>>>DEVAMI HAFTAYA