Gazetecilik ve Akçeli İşler


 R. Ferhat VURAL    05.09.2021 11:23:44  


İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde bölüm başkanımız ve 10 yıl süreyle de aynı fakültede dekanlık yapan sevgili Prof. Dr. Suat Gezgin hocam’ın,gazeteciler için önemli bir kaynak olan, Türkiye Sözlü Basın Tarihi*isimli  kitapta duayen gazeteci Bedii Faik ile bir mülakat yer alır.

Faik, geçmişten örnekler vererek basın ahlakı, gazeteci ve akçeli işleri şahit olduğu bir olayla anlatır. Günümüzde üzerinde konuşulmaya bile değer bulunmayan bu olayın o gün nasıl karşılandığını ibretle okudum.

İşte duayen gazeteci Bedii Faik’in anlattığı olay:  

 “Gazeteci Sipsivri gazeteci olmalıdır”

“Basın mesleğinde basın dışında bir şey olmaz; yani efendim hem basın hem değil. Cumhuriyet gazetesine hem yazı yazarım hem de İş Bankası İdare Meclisi azası olurum. Olamazsın efendim! olmaman lazım! Çünkü İş Bankası azası olduğun zaman İş Bankasının yazdığı bir şeyi Cumhuriyet gazetesinde sen ne yapacaksın? Sen dışardan yazar olursan, gazeteci değilsin o zaman. Şimdi resmi bir iş, özel bir iş dahi bizim mesleğin isteğine uygun değildir. Ayakta pranga gibidir gazeteci Sipsivri gazeteci olmalıdır. Gazetecilikten gelir o gazetecilikten olmalıdır, aileden gelir ayrı mesele. Sıkıntı çektiği anda “Efendim şu işi de yapayım da buradan da volüm getireyim” dediği anda gazetecilik biter.

Bugünkülere söylediğim zaman,” O zaman da efendim o fukaralığın içinde başka ne çareniz vardı!” diyenler olmuştur.

 Bakın size bir şey söyleyeyim: Bir gece bir arkadaşımızın zengin bir gazete sahibi arkadaşımız bir akraba grubunda bir hadise oldu. Bir yerlerden birisi pencereden kendini attı,atmış ve ölmüş. Tabi haber almışlar bütün gazetelerden koşmuşlar gazete sahibi arkadaş kasasını açmış ne kadar parası varsa çıkarmış,” çocuklar bunun mümkün olduğu kadar şu tarzda yazın “diye hepsine para vermiş. Bunlar gazete sahibinin önüne parayı fırlatamamışlar, bir kısmı almış.Ben ertesi gün gazeteye geldiğim zaman, o akşam nöbete olup da bu vakaya giden arkadaşımız bana böyle bir şey içerisinde, ”Efendim…” dedi.”Bu nedir” dedim. Böyle böyle oldu efendim, ben saygımdan kendisini çok saydığım için, sizin de arkadaşınız biliyorum, böyle yaptım” dedi. Peki teşekkür ederim “dedim. Telefon açtım “Geçmiş olsun “dedim. Şöyle şöyle bir şey olmuş ama bir şey söyleyeceğim” dedim. “Böyle bir şey yapmışsın şimdi sana onu geri göndereceğim” dedim. Ben gece ne yaptığımı bilmiyorum” dedi.O arkadaşında gözlerinden öp “dedi.”Onu sen bana bırak “dedim. Sen karışma veriyorum parayı” dedim.Sonra kendisine sordum “Bizim arkadaş iade etti” dedi.”Tamam ben iftihar  ederim” dedim.”Sen o zaman herhalde bir kişiye vermedim bu parayı?” dedim.”Vallahi Bedii’cim ben sana bir şey söyleyeyim mi?” dedi.”İki kişi müstesna,Hepsi! hepsi parayı iade ettiler” Hepsi gazetelerinin yazı işleri müdürlerine veyahut patronlarına demişler ki: ”Böyle böyle bir sıkıntı var,felakete uğradı.Onu mazur gördük.Ama parayı kabul edemeyiz, buyurun” demişler, hepsi parayı geri vermişler.”

Ya bugün? Ulusal medyada talimatla haber yapanlar, yazı yazanlar,gazetecilik adı altında simsarlık ve iş takipçiliği yapanlar!

Yereldeki faciayı yazmak bile istemiyorum. İş insanlarından hatırı sayılır para alanlar,insanların haberi olmadan haber veya reklamını girip peşinden fatura gönderenler,devlet kurumlarından çalışıp gazeteciyim diye ortalıkta dolananlar ve kahvaltılı basın toplantılarında ön masayı işgal edenler… hangisini yazalım?   

Mahatma Gandi’nin dediği gibi, “Gazetecilik asla bencil amaçlarla ya da sadece geçim kaynağı kazanmak ya da daha da kötüsü para biriktirmek için fahişelenmemelidir. “

Sağlıcakla kalın

* Prof Suat Gezgin. Türkiye Sözlü Basın Tarihi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları- cilt 1 sayfa 96.97