Gâvur Mahlesi/2. Perde-28. Bölüm


 Hüseyin Tepeler    22.01.2023 12:38:30  


“BUNU SAYMOM & Mihriban!-2”

(Bir önceki bölümlerin(!) devamı.. Aynı gün, akşamüstü..)

*********************************************

Hüseyin: “Hızır Dede, bunlar niye sana Hınzır Dayı diyor?”

Hızır Dede: “Dedem, ben deliyim, unuttun mu?”

Hüseyin:  “Ama değilsin.. De mi? Deli değilsin ki sen.. Hem deli olsan deli olduğunu bilmezdin ki ?!!”

Hızır Dede (Tatlı tatlı gülümseyerek): “Bak işte bu yüzden benim deli olmadığımı onlar değil sen biliyorsun sadece. Ve ben de öyle istiyorum zaten. Sen de öyle yap, çözemesinler hiç seni.. Hiç kimse!”

Hüseyin:  “Neden?”

Hızır Dede: “Seni tanırlarsa fiyatın ortaya çıkar..”

Hüseyin:  “Ne? Nasıl yani? Fiyatım mı?”

Hızır Dede: “Evet dede.. Uygun şartlar oluştuğunda herkes satılıktır.. Ve herkes satar.. En yakının bile.. Anlayacaksın.. Boş ver şimdi bunları.. Şu öğrendiğin yeni türkü.. Çal bakayım.. Dedem benim! Ulan dede sensin sen! Sazına, sözüne güzel vicdanına kurban.. ”

“Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamışım çözülmüyor Mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor Mihriban..”

                Hınzır Dayı, mahallenin delisi, çılgın ihtiyar.. Elinden hiç düşürmediği tencere kapağını direksiyon gibi sağa sola çevire çevire sokakları turlar, nerde bir vukuat varsa tam göbeğinde durup etrafı seyreder, seslere kulak verir, çoğu zaman hiçbir şey demeden gaza basıp o gürültülü motor sesi taklidiyle oradan uzaklaşırdı. Bazen de bir şeyler homurdanıp çok zor duyulacak bir sesle o anki olayla ilgili yorumunu fısıldayıp ağır ağır uzaklaşırdı. Ara sıra kahkahalara boğulduğu, ara sıra da hıçkıra hıçkıra ağladığı olurdu Deli Hınzır’ın. Kimdi? Nereden gelmişti? Ne zamandır buralardaydı? Nerde yatıp kalkardı? Kimse bilmiyordu. Mahallenin büyük bir kısmı kendisiyle sürekli dalga geçiyor, geri kalanı da gizemli buldukları için kendisinden çekiniyordu. Kadınlar çocuklarını bitlenmesinler diye kendisine karşı kışkırtmış, yalandan hikayelerle ondan korkup uzak durmalarını sağlamıştı. Güzel Teyze hariç.. Aslında o da istemeye istemeye bunu denemişti fakat nafile, Hüseyin’le Hızır Dedesi çoktan dost olmuşlardı.

Hızır Dede, her nasılsa Hüseyin’in yüreğinin daraldığı zamanlarda sanki haberi varmış gibi bir yolunu bulup ona ulaşırdı. Nasıl mı? Penceresine küçük bir taş atarak.. Bazen de Hüseyin bu tek dostunu sokak sokak arar ve bulmadan evine dönmezdi. Her zamanki arsaya gider, aynı duvarın dibine geçer, kış günüyse ateşi yakar, yaz sıcağında ise yine aynı noktadaki gölgeye geçer, sebze kasalarına oturup muhabbet ederlerdi. Ve bu sohbette Hüseyin’in sazı hiç eksik olmazdı. O’nun direksiyonu da buydu..

Hüseyin: “Dede, insanlar ne zaman bu kadar…?”

Hızır Dede: “Vicdansız oldular.. Değil mi?”

Hüseyin:  “Allah Allaah.. Yav sen her seferinde nasıl.. Neyse artık şaşırmıyorum..”

Hızır Dede (gülümseyerek): “Ne demek ne zaman oldular? Hep öylelerdi, bu hiç değişmedi ki! Ne oldu yine? Anlat bakalım..”

Hüseyin: “Yav arkadaşlarım mesela, ben şimdiye kadar onların bin bir açığını kapattım, kavgalarına girdim, yanlarında durdum, ekmeğimi bölüştüm.. Şimdi bakıyorum, başıma neler neler geldi, arayanım soranım yok. Önceki yıllarda simit sattım, ayakkabı boyadım, bizim Yasin’le parkta balon sattım, tartıcılık yaptım. Cebimde para varken herkes el üstünde tutardı beni. Şimdi baba yok, anne de hasta, çalışamıyor, ben de okul derdine düşmüşüm, kimse halimi sormuyor.”

Hızır Dede: “E tamam işte, sana ihtiyaçları yok artık, geç bunu, başka?”

Hüseyin: “Bi de şu kız.. Mahalleye yeni taşınan.. Sezen.. Bu kız geldiğinden beri arkadaşlarım uzaklaştı benden.”

Hızır Dede: “Yani senin de artık onlara ihtiyacın yok, bunu da anladılar, geç, başka?”

Hüseyin: “Ama maskara oldum şimdi, her fırsatta dalga geçiyorlar!”

Hızır Dede: “Aşkın adı maskaralık mı oldu şimdi? Ne yani yıllarca Hasret’e ağlarken daha mı az maskaraydın?”

Hüseyin: “Nasıl yav? Maskara mıydım o zaman?”

Hızır Dede: “Değil miydin? Yani şimdi aşk ağlatınca iyi de güldürünce mi kötü? İki saat önce kahkahalarını taa nerden duydum, konuşturma beni şimdi!”

                Hüseyin cevabını almış, utanarak türküye kaldığı yerden devam etmeye koyulmuştu:

“Yar deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban..”

Hızır Dede: “Vicdansızları sormadın? Onları konuşalım asıl..”

Hüseyin: “Buyur dedem.. Kusura bakma..”

Hızır Dede: “Bu topraklar lanetlidir dedem. Yusuf’u kuyulara, İbrahim’i ateşlere attılar.. Kendi peygamberlerine bile iftiralar attılar.. İmam-ı Azam’ı zindanlarda zehirlediler.. Hüseyin’i kestiler dede.. Hüseyin’i.. Peygamberinin torununa bunları yapan, sana bana ne yapmaz. Sorsan hepsi soylu, sorsan hepsi tertemiz, hepsi emsalsiz. Kimse de kimseyi beğenmez, güzeli de layık görmezler birbirlerine. Bana iki komşu köy söyle, sana hangisinin atası hangisine davul çalmış söyleyeyim. Hepsi bilir, hiç biri söylemez.. Sonra da kalkıp davul zurna çalanları aşağılarlar gevende diyerek. Ulan yarınızdan fazlası gevende! Aleviden kız alıp vermez, yemeğini bile yemezler bazıları, ulan aslında yarınızdan fazlası Ermeni! Aboş diye dalga geçerler şehirli olanla, ulan Samsatlılar olmasa köçektiniz lan siz! Katildiniz! Katilsiniz! Güce tapan müşrikler!”

Hüseyin: “Dedem delirdi yine.. Sakin ol dede..”

Hızır Dede: “He yav.. Neyse dedem, bunlar böyledir, sıkma canını.. Bunlar var ya bunlar, değil bunlar, buranın suyunu bile içen biri günü gelir değil senin, kendi çocuğunun bile canını hiçe sayar, sırf senin canını yakmak için.. Vicdan bu topraklara hiç uğramadı ki terk etsin.. Sen devam et türküne.. Üçüncü kıtayı da diğerleri gibi, çocuğunu sever gibi oku, öyle paye ver.. Mihriban.. Ahh Hüseyin’im.. Ahh dedem..”

“Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk deyince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut çizilmiyor Mihriban..”

                (Hınzır Dayı, Hüseyin’in üçüncü sefer çocuğunu sever gibi okuduğu bu dizeleri dinlerken hıçkırıklarla ağlamaya başladı..)

>>>>> DEVAMI HAFTAYA