Güncel sorulara cevaplar


 Ali BÜYÜKŞAHİN    17-04-2016  


 

Her şey gibi insanın kaderi de takdir edilmiştir. Dua da bu kader sistemi içinde yer alan bir faktördür. Dua ederseniz, kaderdeki olayı geri çevirebilirsiniz, kazayı reddedebilirsiniz; ancak ne var ki, bu duayı yapmak, gene kaderinizin elvermesiyle mümkündür.

Tedbirle takdiri değiştiremezsiniz; fakat takdirde var ise tedbir alır ve böylece de kazayı geri çevirmiş olursunuz.

Hz.Ömer (R.A.)’nın şu sözleri meselenin izahı için yeterli olacaktır:

Şam’a orduyla giden Hz.Ömer (R.A.), şehre yaklaştığı zaman, veba salgını olduğunu haber alır. Bunun üzerine, orduya geri dönülmesi talimatını verir. Bu durum üzerine, “kader” kavramını anlayamayan ve işin şeklinde kalanlar şaşırırlar ve sorarlar:

   Allâh’ın kaderinden mi kaçıyorsun yâ Ömer?

   Kaderin tekniğini anlamış olan Hz.Ömer (R.A.)’ın cevabı hepimize bir derstir:

Allah’ın kazasından Allah’ın kaderine kaçıyorum!..

   Konuyu anlayabilmek için aynı zamanda şunu çok iyi anlamamız gerekmektedir: Kader, gelecek veya geçmiş demek değildir. Kader, zaman ve mekan üstü ezeli bilgidir. Bu nedenle dua kaderi değil, geleceği değiştirir. Geleceğin değişmesi, kaderin değişmesi anlamına gelmez.

   Kader yani Allahın bilgisi değişemez, çünkü sınırsızdır; çünkü zaman-mekân türünden değildir; zaman-mekânda olan olmayan, olacak olmayacak, değişecek değişmeyecek her şeyi kapsar.

   Duanın geleceği değiştirmesi, ezeli kader değildir. Kader, Allah Teala’nın olacaklara dair bilgisidir. Ve bu olacaklar kuralsız, başıboş, şartsız değildir. Kader, nihai ilahi seçim-iradeyi biçimlendiren ilahi ilkelere sahiptir. Dinimiz bu ilkelere işaret etmektedir. Mesela şükürsüzlüğün fakirliğe, anne-babaya itaat etmenin ömrün uzamasına, tövbenin günahların affına neden olması gibi.

İnsanla ilgili kaderi ikiye ayırabiliriz. Birincisi, insanın kendi irade ve kudretiyle işlediği fiil ve amellere bağlıdır. İkincisi ise, onun irade ve kudreti dışında meydana gelen hâdise ve hallere aittir. Birincisinin meydana gelmesine, insanlar irade ve arzuları ile kendileri sebep olmaktadırlar. İnsanın kendi kaderini tayin etmesi bu manaya göredir.

Bir çeşit kader vardır ki onun gerçekleşmesi Allah tarafından kesin hükme bağlanmıştır. Bu hükmü verilen şeyin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Onu dua ve himmet değiştirmez. Buna kazâ-i mutlak denir. Yani, kesin hükme bağlanmış olması kesinleşmiş kaza demektir. Rızık, evlilik ve ecel gibi.

Bir çeşit kader vardır ki, onun gerçekleşmesi bazı sebeplere bağlanmıştır. Buna kazâ-i muallak denir. Yani sonucu bazı sebeplere bağlanmış kaza demektir. İşte dua, himmet ve sadaka bu kısımda fayda verir. Allah Teala, bir hikmeti icabı o sonucu bu sebebe bağlamıştır. Kul, neyin neye sebep yapıldığını bilmediği için, sadaka, dua, tövbe, istiğfar, zikir, ibadet, taat gibi hayırlı sonuç verecek bütün sebeplere sarılmalıdır. Bunun muhakkak faydasını görecektir.