TANIDIĞIM REİS,ERDOĞAN III


 R. Ferhat VURAL    17-04-2016  


Evet, seçimler bitmiş ve Erdoğan kazanamamıştı.Ama tüm dikkatler Erdoğan ve RP’nin üzerine çevrilmişti.Nasıl olurda İstanbul Beyoğlu gibi bir yerde RP oyların % 22.83’nı alır.O güne kadar Erdoğan ve RP'yi görmezden gelen Medya ve Sermaye çevreleri tüm dikkatlerini bu partinin ve tabi ki  Erdoğan’ın üzerine çevirmişlerdi.Söz o dönemden açılmışken o dönemdeki siyaset ve medyaya da dokunmadan geçmek olmaz.ANAP son dönemlerinde yerelde olsun merkezi idarede olsun korkunç bir yolsuzluk ve usülsüzlükle anılır olmuştu.DALAN’ın lakabı “DALAN’A TALANA HAYIR sloganıydı.Ne yazı ki bu sloganın mucidi DEMİREL, 1994 yerel seçimlerinde  aynı DALAN’ı DYP' den İstanbul büyükşehir adayı yapacaktı.nasıl olsa “dün dündür bugünse bugün”.

RP,her zaman sanki yarın seçim olacakmış gibi çalışıyorlardı.Erdoğan,özellikle seçim sandıklarında müşahit olan arkadaşlara “sandıkları terk etmeyin,seçim torbasını ilçe seçim kuruluna teslim edip tutanağın bir nüshasını almadan gelmeyin” diyordu.O güne kadar Erdoğan'a kibrinden olsa yanaşmayan muhafazakar medya bile yavaş yavaş yanaşmaya başlamıştı.İslamcı dergi ve mecmualarda özellikle sosyolog Nur vergin ,Nilüfer GÖLE vb liberal sosyologlarla çeşitli söyleşiler yapıp kendilerini düzene kabul ettirmeye çalışıyorlardı..

İSTANBUL’UN SHP Lİ BELEDİYE BAŞKANLARI

Her ne kadar RP seçimleri kazanamayıp SHP kazandıysa da, ANAP resmen hezimette uğramıştı.Ve insanlar bundan sevinç duyuyorlardı.Çünkü ANAP’ın yolsuzlukları insanları canından bezdirmişti.."Bunlar gitsin de kim gelirse gelsin.." diyorlardı..

İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına Nurettin SÖZEN Beyoğlu belediye başkanlığı koltuğuna ise Hüseyin ASLAN oturmuştu.

İstanbul’un sorunları başta su olmak üzere,yolsuzluk,çöp yığınları kaçak yapılaşma trafik vb devasa sorunlardı.O dönem İstanbul üniversitesinde öğrenciydim.sadece gördüğüm ve bizzat yaşadığım bazı olayları yazmam yeterlidir.Gerek büyükşehir gerekse Beyoğlu belediyesine bir işiniz düştüğünde rüşvetsiz yapmanız mümkün değildi.Özellikle  Beyoğlu sanki istiklal caddesinden ibaretmiş gibi varsa yoksa oraya bir hizmet götürülür diğer semtlere uğranılmazdı.Her hafta Cuma günleri zabıtalar elinde zarflarla esnafları teker teker dolaşır..”sıvasın Hafik ilçesi ..X köyü yardımlaşma derneği" adı altında 5’er 10’ar bilet verir istiyorsan alma..biletlerde öyle ucuz falan değil,şimdiki parayla 50 TL den aşağı olmayan bilet..aşağı yukarı 500 TL gibi bir rakam.Almasan bişeyler bahane edilir daha fazla ceza keserlerdi.Büyükşehir deseniz aynı,sadece İSKİ skandalını hatırlarsanız yeterlidir sanırım.İstanbul susuzluktan kırılıyordu.SÖZEN ne zaman bir tv ye çıksa ilk karşılaştığı soru “Musluklarımızdan ne zaman su akacak”  sorusuydu.Hiç unutmam SÖZEN o dönem otobüs duraklarına ve bilboardları şu sloganın yer aldığı afişlerle donatmıştı..”EVDE MUSLUĞUNUZ DAMLIYORSA BABANIZA İNGİLİZ ANAHTARI HEDİYE EDİNİZ ..”

Belki de tüm bu olumsuzluklar Erdoğan’ın önünü açıyordu.

ERDOĞAN İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI

Milletvekili seçimleri üzerinden iki yıl geçmiş ve yerel seçimler gelmişti.RP İstanbul adaylığı için birkaç kişinin ismi geçiyordu.Bunlardan biri de TOBB başkanlığı yapmış ve daha sonra Ak Parti den vekil ve bakanlık yapacak Ali COŞKUN du.Özellikle RP'nin parlamasıyla bu partiye akın eden ANAP ve DYP nin “keskin burunluları” O’nun adaylığını istiyorlardı ama olmadı,Erdoğan adaylıkta direndi..Türkiye genelinde RP li belediyeler (Adıyaman ve ilçeleri hariç) hizmet noktasında destanlar yazıyorlardı.Ş.Urfa,H.İbrahim ÇELİK,D.BAKIR Ahmet BİLGİN,Konya Halil ÜRÜN vb..

İstanbul da yaşayan her sakin gibi bizlerde İstanbul'un bu sorunlarından bıkmıştık.Erdoğan'la tanıştığım ilk günden itibaren onun gerçekten İstanbul için bir şeyler yapacağına inanmıştık.Ve o inançla Seçim çalışmalarımıza ara vermeden devam ediyorduk.. Öyle çalışıyorduk  ki seçimden sonra insanlar yanımıza gelip belediyede sorunları noktasında bizden yardım talep ediyorlardı.Halbuki belediye ye gidip  bir çay bile içmemiştik..

Erdoğan, seçim çalışmalarına devam ediyordu.Biraz daha tecrübeliydi ve işi sıkı tutuyordu.Özellikle milletvekili seçimlerindeki ittifaktan(MÇP,IDP) ötürü etrafında küçümsenmeyecek bir kalabalık oluşmuştu. Seçim bürolarında genelde Hasan Hüseyin CEYLAN ve Şevki YILMAZ’ın Rahmetli ERBAKAN ve ERDOĞAN'ın video kasetleri rağbet görüyordu tüm seçim karargahlarında manzara aynıydı..

Medya bildiğiniz gibiydi.En büyük korkuları  "Laiklik elden gidiyor,bunlar gelecek Türkiye İran olacak.." vs.vs.Ne bulurlarsa onunla RP ve Erdoğan'a saldırıyorlardı.Hiç unutmam Erdoğan'ın oturduğu evin ruhsatsız olduğunu,ruhsatsız bir evde oturan biri nasıl İstanbul'a aday gibilerinden akla ziyan propagandalar yapılıyordu.Show tv de program sunan Pınar TÜRENÇ Erdoğan'ı programına alarak bu ruhsatsız yapıyı konuşacaklarına hakaret ve küçümsemeler de bulunuyordu "hoca böyle yaparsa cemaat altına eder" gibi seviyesiz benzetmelerde bulunuyordu.Sadece o kadar da değil,Adaylarla beraber bir tv açık oturumuna katılan Erdoğan'a DALAN,küçümser bir tavırla "bu arkadaşımız yanılmıyorsam top oynuyordu.."diyerek sözde aşağılıyordu.Erdoğan da ona "evet top oynuyorum ve iyi gol atarım "diyerek ona beklemediği bir cevap veriyordu.

Şimdi bunları niçin hatırlatıyorum  şunun için,Hani Erdoğan sürekli "biz medya ile çarpışa çarpışa geldik.." diyor ya..hani pek haksız da sayılmaz.Ama benim şahsi düşüncem her ne kadar çarpışarak geldiyse de fikir ve ifade hürriyetti noktasında daha çok toleranslı olmasıydı..  

ERDOĞAN İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI   

 7 Mart 1994 günü yapılan yerel seçimlerde,İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı için Refah Partisi'nden aday olan Erdoğan, %25,19 oy oranı alarak İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçildi..Beyoğlu’nda ise RP den Nusret BAYRAKTAR.Mehter marşıyla Erdoğan İstanbul büyükşehir belediye binasına girmişti.Kemalist laik kesimde korkunç bir korku vardı.Herkes şu soruyu soruyordu “Ne zaman bizi kara çarşafa büründürecek ve otobüsleri haremlik selamlık ayıracak. “Medya huysuzlanmıştı..ne kadar negatif propaganda varsa dozu artırarak sürdürüyorlardı.

Hele Beyoğlu belediyesinin  Nevizade sokakta bulunan içkili resturanların masalarını içeri almaları talimatı ve refüjlerin sarı beyaz yerine yeşil beyaza boyanması laik kesimi hep tene tedirgin etmeye yetmiş artmıştı bile.Gelen tepkiler üzerine eski haline getirilmişti.

Erdoğan, ilk olarak su sorununu başa alarak işe koyuldu.İSKİ nin başına Veysel EROĞLU’nu getirdi.Kısa sürede su sorunu çözüldü,peşinden diğer icraatlar..her alanda gözle görülür hizmetler görünmeye başlandı..Bir açıdan Laik kesimin korkuları boşa çıkmıştı.Belediyeye ait sosyal tesisler halka açıldı.Tüm belediyelerin girişlerine "Rüşvet alan da veren de Mel'undür(laneltlidir)" levhaları astırılmıştı.Kısacası Kentin ihtiyaçları noktasında ne yapılması gerekiyorsa 7/24 çalışmalar yapılıyordu..Yerel anlamda yapılan hizmetleri burada tek tek yazmamın bir anlamı yok her şey meydanda...

Sonraki süreci hepimiz biliyoruz,1997 de siirt'te okuduğu şiirden dolayı mahkumiyet peşinden 4 aylık  hapisten sonra tahliye ve Ak parti Kuruluş çalışmaları,kurucu genel başkan,başbakan ve Nitekim "Muhtar bile olamaz"..manşetlerden Cumhurbaşkanı koltuğuna.. 

SON GÜRÜŞMEMİZ.

Cezaevine girdiğin de, arkadaşlarımızla ziyaretine gittik ama görüşme imkanı bulamadık.Kendisiyle son görüşmelerimizden biri İstanbul diğeri Adıyaman da gerçekleşti.2001 yılı mart veya nisan ayıydı yanılmıyorsam.Ben ve  Ressam Ahmet GÜNEŞTEKİN'in abisi Salih GÜNEŞTEKİN-ki kendisi daha sonra Ak Partiden Batman belediye başkan adayı ve milletvekili adayı olmuş ama kazanamamıştı-birlikte tepebaşından istiklal caddesine yürüyorduk Odakulenin yanında tesadüfen Erdoğan'la karşılaştık,yanında Abdulkadir AKSU ,Hüseyin KANSU ve bir kaç kişi daha vardı.Daha uzakta iken beni görür görmez güler yüzle karşılayıp boynuma sarılıp hal hatırımı sormuştu.O çalışmalarımızdan haberi vardı ve bu çalışmaları herhangi menfaat veya beklenti için yapmadığımız biliyordu.Ayak üstü kısa bir sohbet etmiştik,kendisi de yeni bir siyasi çalışma başlattıklarını söylemişti.Oradan ayrılırken arkadaşım Salih GÜNEŞTEKİN "Ya Ferhat bu kadar samimi olduğunuzu bilmiyordum,söyle de batmanda parti teşkilatını bize versin.."demişti..Son karşılaşmamız ise ben Adıyaman'a geldikten sonra oldu.2006 yılıydı ve organize sanayide benim işletmemin de bulunduğu   toplu açılış törenine katılmıştı..Tören sonrası yanına gittim kendi kendime mutlaka unutmuştur dedim.Beni görür görmez "yahu ne işin var burada sen İstanbul da değil miydin " diyerek oldukça sıcak ve samimi karşıladı.Bende Adıyaman'a memleketime yatırım yapmak için geldiğimi ve açılışı yaptığı tesislerden birinin de benim tesis olduğunu söyledim.Bunu söyleyince  daha çok memnun oldu.Bana "Keşke zaman olsaydı gelip senin tesisinin kurdelesini kesip bir çayını içseydim,ama bu sıcakta Ş.Urfa da insanlar bizi bekliyor" onları bekletmek hoş olmaz" dedi.Karşılıklı hasbihal edip ayrıldık ve bu son görüşmemiz oldu..

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

İyi niyetle karşılıksız,menfaatsiz beklentisiz verdiğimiz mücadele Ak Partinin ilk iki dönemine kadar devam etti.Her şeyin parayla menfaatle değer biçildiği günümüzde şöyle bir soru sorulabilir,sol görüşten gelen bir insan neden İslamcı tandanslı bir harekette destek verir..?

Vaktiyle devletten dayak yemiş biri olarak dayak yiyenleri görüp seyirci kalmak etik bir davranış değildir bana göre.1988 yılında tanıdığım Erdoğan,kimseyi dışlamıyordu,ötekileştirmiyordu ve insanlara hizmet etmek istiyordu.Kendisinden bir ağabey,bir amca bir dayı yakınlığı görmüştük..Kısacası aileden bir gibi bir görüntü vardı..

Gerek İstanbul belediye başkanlığı döneminde gerekse Ak Partinin ilk iki dönemine kadar devrim denilecek icraatlar yapıldı.Bunu inkar etmek mümkün değil.Düşünce ve ifade hürriyeti,Türkiye'nin  AB ye girmesi için verilen mücadeleler,komşularla "sıfır" problem,yurt içinde zenginlik refah,çözüm süreci,Kürtçenin üzerindeki yasakların kaldırılması vs. bunların hepsi güzel icraatlardı.Ancak 3.dönemden sonra şikayetçi oldukları her şeyleri kendileri yapmaya başladılar.Partiye,ANAP ve DYP tortularından tutunda düne kadar bu harekette ve şahsına etmediği hakaret kalmayan insanlar, bir iki aylık  yalakalık döneminden sonra, ya vekil oldu, ya danışman veya belediye başkanı...İnsan hak ve hürriyetlerinin alanı daha çok genişletilmesi gerekirken daraltıldı.En ufak yapıcı bir eleştiri bile hakaret olarak algılandı.Gerek 1988 li yıllarda gerekse 28 şubat sürecinde farklı kulvarda olmalarına rağmen haksızlığa uğradıkları için destek veren liberal ve saygın demokrat kalemler bir bir susturuldu susturulmaya çalışıldı.Halbuki bu insanlar zor günlerinde yanındalar dı. iftiraya uğramışlardı işini kaybetmişlerdi..O sıkıntılı süreçlerde kartel medyasının tv ve gazetelerine çıkıp Erdoğan ve hareketine saydıranlar vekil olup üstüne üstlük bu demokrat kalemleri eleştirmeye başladılar ya..!! Bu kalemlerden sadece bir iki tane kaldı yazı yazan,onlarda ne zaman bırakacak bıraktırılacak çok merak ediyorum ve şaşırmıyorum.Kartel medyasından şikayetçi olanlar kendi kartelini oluşturmaya çalıştılar..

Yıllarca şikayet ettikleri paralel yapıyla birlikte yürüdüler,gerek merkezi iktidar nezdinde gerekse yerel yönetimler nezdinde tüm kapıları onlara açtılar,cemaatten referans alamayan biri,bir kuruma "ibrikçibaşı"bile olamıyordu.Belediyelerin en güzel mekanları çok cüzi kira bedelleriyle 49 yıllığına bunlara veriliyordu.Şimdi bize dönüp "biz safmışız bizi kandırmışlar bunları tanımamışız "demek aklımızla alay etmek değil de nedir? Bu sinsi camiayı terör örgütü kategorisine koyup diğer camia ve tarikatlara yol vermek doğru bir yöntem midir? Mesela harem kuran  kendini "mehdi "ilan eden,cüpelli şalvarlı şovmenler,işi gücü akçeli işler olan bu yapılar çok mu ahlaki? Ve insanlar neden ısrarla bir takım tarikatlara yönlendirilir?Ahlaklı,dürüst,kul hakkı yememek için ille de bir tarikata veya dine mensup olmak mı gerekiyor?

Geldiğimiz nokta,Tartışma konuşma kültürü yok olmuştur.Toplumda acayip bir kamplaşma vardır.Bir taraftan her şeyi bembeyaz görenler,diğer taraftan her şeyi kapkara görenler,orta ve gri renkler yok.Düne kadar Ak parti için karşılıksız riyasız destek verenler bu manzaraya bakıp kahrolmaktadır.Oy veriyor ancak kerhen veriyor.Söyledikleri aynen şudur.."ne yapalım alternatif yoktur,bizde hırsızlıkların,hukuksuzlukların adam kayırmaların olduğunu görüyoruz ve midemiz bulanıyor ancak kime oy verelim? istikrara oy veriyoruz muhalefet göz doldurmuyor " diyorlar.Birazda korku vardır.Hele memur amir ise sesini çıkaramıyor sureti haktan görünmeye çalışıyor..

Sonuç olarak Erdoğan ve Ak parti Türkiye tarihine şöyle veya böyle iz bırakmış bir partidir,İlk iki dönemdeki icraatları unutulmadığı gibi,sonraki yozlaşma sürecide unutulmayacaktır.. Herhalde tarihçiler siyaset bilimciler bunu daha iyi  ve ayrıntılı yazacaktır..

SORULAR SORULAR

Paralel yapı,devletin en mahrem noktalarına sızar haberiniz olmaz..!

Şehirlerin göbeğine bombalar yerleştirilir haberiniz olmaz..!

Yolsuzluk,adam kayırma,ihaleye fesat karıştırmalar alır başını gider haberiniz olmaz.!

Fuhuş,ahlaksızlık,hırsızlık,yalakalık dalkavukluk toplumu kemirir haberiniz olmaz.!

Düne kadar bisiklete binemeyen birileri,vekil başkan olduktan sonra milyarlık araçlara biner, kibirden burnunun önünü görmez haberiniz olmaz..!

Sormak lazım,sizin sizden haberiniz var mı?

Ama haberinizin olduğu şeyler de vardır.Millet fakirlikten kırılırılıp,üç kuruşluk emekli maaşa talim ederken,"iki yıl vekillik yap 8 bin TL emekli maaşı kap" yasasını diğer partilerin can-ı gönülden desteğiyle meclisten geçirdiniz..

Bir birey olarak görüşlerimi açıkladım çünkü "alacaklı olanın söz söyleme hakkı vardır.."

Son söz; İktidar yozlaştırır,mutlak iktidar mutlak yozlaştırır.Lord Acton