Güncel sorulara cevaplar


 Ali BÜYÜKŞAHİN    01-05-2016  


   Kader, varlıkların ve olayların bütün halleri ve vasıflarıyla sebepleri ve şartlarıyla, sahip olacakları kuvvet ve kabiliyetleriyle, varlık âlemine gelecekleri zaman ve mekânlarıyla Cenab-ı Hak tarafından ezelde tayin buyrulması ve bir tertip ile kaydedilmesi demektir.

    Kaza ise, ezelde takdir olunan her şeyin Cenab-ı Hakk’ın yaratması ve icadıyla meydana gelmesidir.

Kader, Allah Teala’nın ilim sıfatına, kaza ise kudret sıfatına dayanmaktadır. Yani kader Cenab-ı Hakk’ın bilgisidir, ezelidir, zaman ve mekân dışıdır. Kader yani Allah Teala’nın bilgisi değişmez. Cenab-ı Hakk sonradan düşünmemiş, sonradan öğrenmemiştir. Çünkü bütün sonradanlıklar birer eksikliktir, oysa Allah Teala’nın iradesi, ilmi ve kudreti mutlaktır. Cenab-ı Hakk’ın zamansız-mekânsız zatı için öncelik, sonralık imkânsızdır. Allah sadece tecellisiyle önceden ve sonradandır, zatıyla değil. Zatının önceliği sonralığı imkânsız olanın bilgisinin önceliği sonralığı da imkânsızdır.

Allah Teala ne önceden bilir, ne de sonradan; O (c.c.) uzay-zamanın dışından bilir. Sorunumuz, uzay-zamana kilitli mantığımızın bu durumu anlayamaması, ısrarla Allah’ı zamanın içine çekip önceye, sonraya kaydırmaya çalışmasıdır.

İşte burada kilit nokta ortaya çıkıyor: Kaderi bildiğimiz zaman ve mekan olarak algılamak, içinden çıkılması güç akıl-mantık oyunlarını beraberinde getirmektedir. Mesela birçoklarının söylediği, “benim kaderim önceden yazılmış, kader değişmeyecekse niçin çabalayayım ve benim bunda suçum ne?” gibi sorular ve düşünceler ortaya çıkar.

Evet, bu bir akıl-mantık oyunudur. Çünkü kişi burada farkına varmadan kaderi bildiğini iddia etmektedir. Kader değişmeyecek demek, Allah’ın bildiğini biliyorum demektir. Oysa bilmediğimiz-bilemeyeceğimiz bir geleceğin değişip değişmeyeceğinden nasıl bahsedilebilir ki?

Bu noktadan hareketle dua-kader ilişkisine gelecek olursak, duanın geleceğimiz üzerinde büyük bir etkisi vardır. Çünkü kader yani Allah Teala’nın ezeliyetten bildiği, sizin yarın, ötekinin bin yıl sonra ne isteyeceğidir.

Yani duanın kaderi değiştirmesi değil, ilahi kabul ile kaderi biçimlendirmesi söz konusudur. Kader değişmez. Kaza, kadere uygun olarak meydana gelir.

Her şey gibi insanın kaderi de takdir edilmiştir. Dua da bu kader sistemi içinde yer alan bir faktördür. Dua ederseniz, kaderdeki olayı geri çevirebilirsiniz, kazayı reddedebilirsiniz; ancak ne var ki, bu duayı yapmak, gene kaderinizin elvermesiyle mümkündür.

Tedbirle takdiri değiştiremezsiniz; fakat takdirde var ise tedbir alır ve böylece de kazayı geri çevirmiş olursunuz.

Hz.Ömer (R.A.)’nın şu sözleri meselenin izahı için yeterli olacaktır:

Şam’a orduyla giden Hz.Ömer (R.A.), şehre yaklaştığı zaman, veba salgını olduğunu haber alır. Bunun üzerine, orduya geri dönülmesi talimatını verir. Bu durum üzerine, “kader” kavramını anlayamayan ve işin şeklinde kalanlar şaşırırlar ve sorarlar:

   Allâh’ın kaderinden mi kaçıyorsun yâ Ömer?

   Kaderin tekniğini anlamış olan Hz.Ömer (R.A.)’ın cevabı hepimize bir derstir:

Allah’ın kazasından Allah’ın kaderine kaçıyorum!..