Güncel sorulara cevaplar


 Ali BÜYÜKŞAHİN    08-05-2016  


   Konuyu anlayabilmek için aynı zamanda şunu çok iyi anlamamız gerekmektedir: Kader, gelecek veya geçmiş demek değildir. Kader, zaman ve mekan üstü ezeli bilgidir. Bu nedenle dua kaderi değil, geleceği değiştirir. Geleceğin değişmesi, kaderin değişmesi anlamına gelmez.

   Kader yani Allahın bilgisi değişemez, çünkü sınırsızdır; çünkü zaman-mekân türünden değildir; zaman-mekânda olan olmayan, olacak olmayacak, değişecek değişmeyecek her şeyi kapsar.

   Duanın geleceği değiştirmesi, ezeli kader değildir. Kader, Allah Teala’nın olacaklara dair bilgisidir. Ve bu olacaklar kuralsız, başıboş, şartsız değildir. Kader, nihai ilahi seçim-iradeyi biçimlendiren ilahi ilkelere sahiptir. Dinimiz bu ilkelere işaret etmektedir. Mesela şükürsüzlüğün fakirliğe, anne-babaya itaat etmenin ömrün uzamasına, tövbenin günahların affına neden olması gibi.

İnsanla ilgili kaderi ikiye ayırabiliriz. Birincisi, insanın kendi irade ve kudretiyle işlediği fiil ve amellere bağlıdır. İkincisi ise, onun irade ve kudreti dışında meydana gelen hâdise ve hallere aittir. Birincisinin meydana gelmesine, insanlar irade ve arzuları ile kendileri sebep olmaktadırlar. İnsanın kendi kaderini tayin etmesi bu manaya göredir.

Bir çeşit kader vardır ki onun gerçekleşmesi Allah tarafından kesin hükme bağlanmıştır. Bu hükmü verilen şeyin gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Onu dua ve himmet değiştirmez. Buna kazâ-i mutlak denir. Yani, kesin hükme bağlanmış olması kesinleşmiş kaza demektir. Rızık, evlilik ve ecel gibi.

Bir çeşit kader vardır ki, onun gerçekleşmesi bazı sebeplere bağlanmıştır. Buna kazâ-i muallak denir. Yani sonucu bazı sebeplere bağlanmış kaza demektir. İşte dua, himmet ve sadaka bu kısımda fayda verir. Allah Teala, bir hikmeti icabı o sonucu bu sebebe bağlamıştır. Kul, neyin neye sebep yapıldığını bilmediği için, sadaka, dua, tövbe, istiğfar, zikir, ibadet, taat gibi hayırlı sonuç verecek bütün sebeplere sarılmalıdır. Bunun muhakkak faydasını görecektir.

Allah Teala dünya ve ahiret nimetlerinin birtakım sebeplerle meydana gelmesini ezelde takdir etmiş ve şarta bağlamıştır. Öyle ise, onların sebepsiz meydana gelmesini arzu etmek İlahî kanunlara zıttır. Allah’tan herhangi bir nimeti istemenin yolu, onun sebeplerini yerine getirmektir. Cenab-ı Hakk’tan çocuk istemenin yolu evlenmek, meyve istemenin yolu ağaç dikmek olduğu gibi, cennet istemenin yolu da İlahi emirlere uymak ve yasaklardan kaçınmaktır. Bunların hepsi Allah’ın takdiridir. Bizler, kadere iman eden kimseler olarak, bu İlahî takdire boyun eğmek ve istediğimiz nimetlerin sebeplerine teşebbüs etmek durumundayız. Ağaç dikmeksizin meyve istemek gibi, ibadet etmeksizin ebedî saadet beklemek de takdire karşı gelmektir ve cezası, o nimetten mahrum kalmaktır.

Dolaysıyla kişinin başına şunların bunların geleceği yazılarda belli olsa da, onlar geldiğinde ne yapmayı seçeceğini zatıyla zaman-mekân dışı olan Allahtan başkası bilemez. Kader dediğimiz nihai, ezeli bilgi ise bu sürecin tamamını kapsar. Başına gelmeye hazırlananları da, onlardan değişecek olanları da, kişinin dua edeceğini de, tövbe edeceğini de Allah ezeliyetten bilir.

Dua ederek veya halimizi değiştirerek gelecekteki belirlenmiş tehlikeden korunmuşsak, bu da kaderde mevcuttur. Duanın belâyı önlemesi de, kaza ve kaderdendir. Kalkan, oka siper olduğu gibi dua da, Allah Teâlâ'nın merhametinin gelmesine sebeptir.