İSLAM FELSEFESİ


 Prof.Dr.Niyazi ÖKTEM    08-05-2016  


Cebriyenin tam karşısında olan akım "Mu'tezile"dir. Mutezile, İslam akılcılığını temsil eder. Mutezile yandaşlarına göre Tanrı, evrenin yaratıcısıdır. Tanrı maddeyi yarattığı gibi manevi kavramları da yaratmıştır. İyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış Tanrı iradesinin eseridir. Tanrı, insana belirli bir yaşam vermiştir; kendi yaratığı maddi evrene onu yollamış; kitaplar da göndererek neyin iyi, neyin kötü olduğunu peygamberlerin yaşamlarındaki örneklerle belirtmiştir. İnsan, kitaplardaki iyi kavramına uygun bir yaşam sürmelidir. İrade ve bilinç sahibi insan, iyi ve kötü arasında tercihler yapacak; iyiyi seçerse cennetle ödüllendirilecek; kötüyü seçerse cehennem azabı onu bekleyecektir. Tanrı, insan seçişlerine müdahale etmez. Eğer müdahale etseydi, onu sorumlu tutamazdı; seçiş Tanrı'nın olurdu ki, sorumluluk da onu ilgilendirirdi. Oysa insan özgürdür, çünkü sorumludur. Görülüyor ki Mutezile akımına göre evreni yaratan Tanrı, bu dünyanın insanının fiillerine karışmamaktadır. Karışsaydı, insan sorumluluğunun anlamı kalmazdı.

Mu'tezilenin devlet anlayışı da özgürlükçü doğrultudadır. Özgürlükçü olması, laik devlet sistemine olanak sağlar. Tanrı evrenin temelidir, ama insan yaşamına karışmadığı gibi devletin işleyiş biçimine de karışmaz. Bu dünyanın fiillerini o, öteki evrende yargılamaktadır. Yöneticiler, İslam’ın esasları olan iyiye, güzele, adile, ahlaklıya, doğruya uygun hareket ediyorlarsa ne mutlu onlara. Cennet onları beklemektedir. Sorumlulukları bireyseldir; cehennem ateşi onların üzerindedir. Devlet işi, Tanrı'yı doğrudan ilgilendirmemektedir, dolayısıyla laik devlet Mu'tezile felsefesine uygundur.

Ehl-i sünnet ise Cebriye ve Mu'tezile arasında bir yol izlemektedir. O da akılcı ve bireysel sorumluluğa dayalı bir tutumu benimsemiştir. (İmam-ı Gazali gibi Cebriyeye yaklaşan, katı Sünni filozoflar da mevcuttur. Ancak genel olarak ehl-i sünnet, özgürlükçü bir tutumu benimser.) Sünnet ehlinin anlatış içinde Tanrı, Mu'tezileden farklı olarak her an için bu evrenle ilgilidir. Tanrı katında zaman kavramı yoktur. O, insanın ve evrenin geçmişini, şimdiki anını, geleceğini aynı anda görür. İnsanın kötülük ya da iyilik yapacağını bilir, ama müdahale etmez. Evren, bir tümel oluşumdur. Tanrı tam merkezde her şeyi her an görür. Bu tutumuyla ehl-i sünnetin de özgürlükçü ve laik yaklaşıma yakın olduğunu söyleyebiliriz.

Özgürlükçü ve karışmayan, ama her şeyin yaratıcısı olan Tanrı anlayışı, İslam’ın altın çağında yaygın bir felsefeydi. Zamanla devlet gücünün pekiştirilmesi güdüsüyle inananlara her şeye karışan Tanrı düşüncesi telkin edilmiş ve halifenin de Tanrı'nın vekili olarak bu durumun gözleyici ve uygulayıcısı olduğu söylenmiştir. Bu anlayış içinde laik devletten söz etmek kuşkusuz olanaksızdır. Ne yazık ki, günümüzde de "karışan Tanrı" anlayışını gelenekçiler benimsemektedir. Onlara göre yüce güç, nasıl olur da kendi yarattığı evrene ve insana müdahale edemez? Oysa yanıt son derece basit: Tanrı fanilerin tutku ve arzuları, günlük yaşamlarıyla ilgilenen Zeus değildir. Tanrı, bu kadar basit şeylerle uğraşmaz. Onlar bireysel özgürlüğü bir türlü kabul edememektedirler ve bir güce kayıtsız koşulsuz boyun eğmeyi yeğlemektedirler. Oysa Tanrı, onurlu, kendine benzeyen, özgür "irade-i cüziye" sahibi insanları yaratmıştır; yoksa bir hayvan zavallılığıyla kendini kör yazgıya terk etmiş mahlukları değil! Yazgıcılar, aslında kendilerinin Tanrı'nın değil, başka insanların yorum ve çıkarlarına bırakmaktadırlar.