Çocuk, medya ve şiddet


 Zehra ÇOLAK Doktora Öğr.    08-12-2015  


Genel bir tanımlamayla şiddet, “bir hareketin, bir gücün derecesi, sertliği” olarak tanımlanmaktadır. Buna göre şiddet içinde barındırmış olduğu unsurlardan dolayı bireyi ve toplumu doğrudan baskı altına alabilecek bir niteliğe de sahiptir. Günümüzde şiddet olgusunun kitle iletişim araçları yoluyla ve özellikle de televizyonda verilmesi ise bireysel ve toplumsal bir takım rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 

Bu konuda yapılan araştırmalar, medyada şiddet olgusu ile yüz yüze kalan bireylerin toplumsal yaşama uyum sağlamalarının yanı sıra topluluk içinde yaşayan diğer bireylere karşı hoşgörülerinde bir gerileme olduğu ayrıca bu tür insanların toplumsal yaşamdan soyutlanarak bir yalnızlaşma sürecine girdikleri ve bu ölçüde de saldırganlaştıklarını ortaya çıkarmıştır. 

ABD’de ilköğretim çocukları üzerinde yapılan bir araştırmada, televizyon izleme süresi ile çocukların arkadaş ve yakınlarına şiddet uygulama eğilimleri ve korku, kaygı gibi travmalar yaşamaları arasında yüksek oranda ilişki olduğu saptanmıştır. Üstelik kaygılı, depresif yada davranış problemleri olan bu çocukların zamanlarını geçirmek için yine televizyona yöneldikleri tespit edilmiştir. 

Ülkemizde bugün medyada, şiddet olgusunun kullanımı önemli oranda gerçekleşmektedir. Bu şiddet olgusunun içerisine doğal olarak savaş ve terör de girmektedir. Konuyu çocuk izleyiciler açısından somuta indirgemek gerekirse, batıda yapılan bir araştırmada, okul çağındaki çocukların yılda yaklaşık olarak 900 saatlerini okullarında buna karşılık ise, 1200 saatlerini televizyon karşısında geçirdikleri saptanmıştır. Bu rakamsal veriler dikkate alındığında konuya ne ölçüde değer verilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Özellikle erken çocuk dönemi olarak nitelenen 0-8 yaş, gelişimin en hızlı olduğu dönemdir ve televizyon bu dönemde çocukların ilgilerini çeken ve özellikle görselliğe hitap eden bir uyarıcı niteliğindedir. Bu uyarıcının çocukları olumsuz yönde etkilememsi için uygun yönlendirmeler ve düzenlemeler yapılması gerekir. 

Bugün batı ülkelerinde konunun önemi kavranmış ve bununla ilgili pek çok önlem yaşama geçirilmiştir. Gerek üyesi olmak için yıllardır kapısında beklediğimiz Avrupa Birliği’nin yürütme organı olan Avrupa Birliği Komisyonu’nun gerekse ABD’de FCC’nin (Federal Communication Commission) aldığı kararlarda konunun hassasiyetine yönelik pek çok önleyici karar ve dolayısıyla da etkin yaptırım yürürlüğe konmuştur. 

Ülkemizde de RTÜK’ün, konuyla ilgili olarak aldığı tedbirlerin biraz daha sıkılaştırılması faydalı olacaktır. Ayrıca, seçilen programların da yalnızca şiddet bağlamında değil, içerik olarak daha nitelikli ve faydalı programlardan seçilmesi, çocuklarımız ve gençlerimizin yanı sıra yetişkinlerimizin de menfaatine olacaktır kanaatindeyim. Türkiye’de yayıncılık o raddeye gelmiştir ki, kalite son dere aşağılarda seyretmektedir. Halk bunu istiyor mantığı bir an önce terk edilerek kamu menfaati yönünde yayıncılık için gerekli tedbirlerin alınması, artık bir zorunluluk olmuştur.