Peronda dahi beklemeyenler


 KALPTEN KALEME    03-07-2016  


Ülkemiz insanının, yerel insanımızın en sıkıntılı,en önemli problemi veya problemli haline değinmeye çalışacağız. Konuya girmeye tereddüt ettim. Ancak sorun temel sorun. Atlamak da vebaldi. İnsanlara ilk problem nedir diye sorduğunuzda alacağınız cevap “işsizlik” olacaktır. Bunun tüm veçheleri ile değerlendirmesini görebildiğimiz zaviyeden naçizane yapacağız. Yazacak çok şey var ama burada öz değerlendirme olacaktır. İnşallah faydalı olur.

 İlk emin olduğum tespitim. Toplumda bu konuyla ilgili her bileşen (işveren, işgören, resmi merci, eğitim sistemi ve eğitimciler) kendine düşen görevi görmüyor. Görmek istemiyor. Herkes yerinde sabit duruyor ve karşısındakilerin kendisine hizmet eder şekilde değişmesini istiyor ve bekliyor.

 İşverenler, iş için çalışacak insan bulmaktan yakınıyorlar. Çalışma ortamlarında yapılması gerekli iş var ve çok. Ancak buna karşılık müracaat yok. En önemlisi kalifiye eleman yok. Kimse nitelikli gelmiyor. Olmak için gayret de yok.

 İşyerlerinde niteliğin artması için sürekli iş garantisi olması gerekiyor. Keza ücretlerin çok düşük olduğu ve hatta bazı işyerlerinde işçinin yevmiyesinden kesinti yapıldığı söyleniyor. Bunu söyleyen çalışan işçilere de tesadüf edebiliyorsunuz. Denetimde biz ön planda olmuyoruz, bize sorulamıyor demekteler. Demek ki denetimde aranması gereken sonuç alınamıyor.

 Buna mukabil işverenlere sorduğunuzda bu yevmiyeden kesmeyi yapanın olmadığını ifade ediyorlar. Belki de sorulanlar doğrudur. Bu ikilem asıl konu güzergâhı üzerinde değil. Bu bir sonuç ve doğuran nedenleri önemli. 

 İşyerlerine gelen işçilerin nitelikleri yeterli mi? Hayır. Peki işyerinde gelişmeleri sağlanıyor mu? Pek fazla değil. Olur mu? Olur ama zaman ve sebat ister.

 İşin temeline indiğimizde sanayide çalışacak insanları yetiştirmeyi sağlayacak tam tamına örtüşen bir eğitim sistemimiz olmadığını söylemezsek kendimizi yine oyun sahası dışında top çevirmede buluruz. İşyerlerine teknik kapasitesi uygun ilk ve orta öğretimimiz var mı? Malum, bu öğretimlerde meslek edindirecek bir eğitim oranı ile sanayileşen ülkemizdeki ihtiyaç çok uzakta. Örtüşmekten çok uzak. Sonuç ne oluyor? Teknik yeteneği olmayan önemli bir insan kitlesi düz bir eğitimle 17-18’li yaşlara taşınıyor. Liseden mezun olan bir öğrenci sudan çıkmış balık gibi şuursuz gözlerle etrafa bakar fakat iş yapamaz halde oluyor. Bu genç kitle ailelerin ve çevrenin koruyuculuğunda, serumla ve suni teneffüsle normal bir yaşamı tadamayacak şekilde bir yaşama itilmiş oluyor. Bu genç kitle benzer bir kuşağı oluşturmanın refleksi ile çoğunlukla birlikte aynı davranışı ortaya koyuyor. Bu bilinçsiz hareket, bu kuşağın hareketi oluyor. Geçen fırsat trenlerini yakalamak için peronda durmaya dahi gerek duymayacak beyin durması içinde oluyorlar. Bu duruma sosyal yardımların eklenmesi de tamamen iş hayatından, üretkenlikten uzak anlayıştaki kitlenin çoğalmasına neden oluyor. Toplumdaki insanlar, özellikle işverenler, bu duruma iş beğenmemezlik teşhisini koymaktalar. Bu iş beğenmemezlik konusu bir zamandır ilgimi çekti. Hep kişilerle konuşmaya anlamaya çalıştım. Evet bu eğitim sistemimizle yetişen gençlerin bir işçi gibi ve hatta kendisinin kurmayı düşünebileceği bir işte çalışmayı düşünüp, sebatla çalışmalarını beklemek giderek zorlaşmakta. İş yapmayı sevdirmek, küçük yaşlarda kazandırılacak bir iştir.

 İşverenlerin daha küçük yaşlarda iken insanlarla eğitim süreçleri sırasında temas halinde olması da sağlanmalıdır. Olgun meyva bekler vaziyette beklemek de işverenlerin yaptığı bir abestir. Öncelikle, büyük firmalar, kurumlar, kuruluşlar vs. kendi okullarını kurmalı ve burada kendilerine personel olacak gençleri yetiştirmelidirler. Bunun yolu budur. Bir kısım okullar bu firmalara devredilse dahi yanlış olmaz. Bu okullarda iş hayatına gençler yeni daha reel bir müfredatla hazırlanırken, ülkenin geleceğine hazırlanan aydınlıkta pırıl pırıl, işgören, işi seven münevver insanlar olarak yetişebilirler.

 Bu işlerin tabikitarafları kendilerinden beklenenleri yapmaya gönüllü olmalıdır, olacaklardır da. Çünkü sonuçta ortak kazanç çok büyük olacaktır. En önemlisi gelecek kurtarılmış olacaktır. Bunun için ilk, orta ve hatta yükseköğretimdeki eğitim sistemi iş hayatının gereklerine yeniden biçimlendirilmelidir. Öğreticiler de revize edilmeli, sonuca odaklanmış bir eğitici kitlesi üretilmelidir. Öğreticiler, eğitemezler, öğretirler. Öğrenmekle eğitilmiş olmazsınız. Sadece öğrenmişsinizdir. Bu durumda sonuç alamazsınız. Eğitim, talim şarttır. Öğreticiler yerine öğreten eğiticilere ihtiyaç vardır. Bu şekilde sonuç da tat da haz da alınmış olur. Herkes işini yapabilmiş ve mutlu olmuş olur.

 Köyde, merada, tarlada çalışacak genç de artık bulunmamaktadır. Bu konuda geleceğimiz açısından önemli bir çarpıklık, yara olarak önümüzdedir. Bunun için de köy, kasaba okulları müfredatlarıyla yeniden ele alınmalıdır mutlaka.

 

Hayırlısını dileriz.