MUHARREM AYI VE ÂŞÛRÂ GÜNÜNE DAİR


 Mustafa ÇATLI    16-10-2016  


                                 
  Muharrem kelimesi: haram kılınmış, saygıdeğer anlamında olup dini bir kavram olarak : dinen haram kılınmış, yasaklanmış olan şeyler demektir. Kameri ayların birincisine verilen isimdir. İslam’dan önce de bu ay muhterem kabul edilip, bu ayda savaşmak haram olduğu için muharrem ismi verilmiştir.
   “Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına göre, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü (Zilkade, Zilhicce, Muharrem, Recep) haram (hürmetli) aylardır. İşte bu dosdoğru nizamdır. Öyleyse o aylar içinde (Allah’ın koyduğu yasağı çiğneyerek ) kendinize zulmetmeyin, sizinle topyekun savaşan müşriklerle sizde topyekun savaşın. Ve bilin ki Allah, sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe,36.)
     Âşura kelimesi ise “on sayısı” anlamına gelen aşr kelimesinden türetilmiş olup Muharrem ayının onuncu günü anlamına geldiği gibi ayrıca daha sonradan bu günde yapılan on çeşit katkı malzemesinden yapılan tatlıya da Aşure denmiştir. 
       Âşûrâ’nın kaynağı hakkında genelde iki görüş ileri sürülmektedir:
1-Âşûrâ: Hz. Musa ve kavminin, firavunun zulmünden kurtulduğu ve Yahudilerin oruç tutmakla mükellef olduğu bir gündür. Müslümanlarında mübarek bir gün olarak kabul edip oruç tuttukları âşûrâ bu görüşe göre Yahudi geleneğine dayanmaktadır. 
2-Hz. Nuh’tan itibaren bütün sâmî dinlerde mevcut olan ve Cahiliye devri Arapları arasında da Hz. İbrahim’den beri önemli görülüp oruç tutulan bir gündür. (Bk. TDV. İ. A. Âşûrâ mad.) İlk Aşure’nin ise Hz. Nuh’un gemisi tufandan kurtulup, karaya çıkıldığında gemide kalan yiyecek maddelerinden yapılmış olduğu rivayet edilmektedir. 
     Hadis kaynaklarımızda  rivayetler âşurâ’nın kaynağı hakkındaki ikinci görüşü doğrulamaktadır.
    “Âşûrâ Kureyş’in cahiliye devrinde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna riayet ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretmişti. Fakat ramazan orucu farz kılınınca kendisi âşûrâ gününde oruç tutmayı bırakmış, bundan sonra Müslümanlardan dileyen bu günde oruç tutmuş, dileyen tutmamıştır.”(Buhari, Savm.69) 
Ramazan orucu “Farz kılındıktan sonra âşûrâ orucu hakkında kendisine soru sorulunca Peygamberimiz Âşûrâ, Allah’ın günlerinden bir gündür, dileyen bu günde oruç tutsun, dileyen tutmasın” buyurmuştur. (Müsned)
      Hz. Nuh zamanından beri bütün sâmî dinlerde makbul sayılan âşûrâ gününde oruç tutmak Yahudilere farz kılınmıştı. Onlar, yedinci ayları olan Tışrin’in onuncu gününe rastlayan âşûrâ’yı bayram telakki ederek bir takım merasimler icra eder ve bir yıllık günahlardan temizlenmek üzere oruç tutarlardı. Cahiliye devrinde Kureyşin de tuttuğu âşûrâ orucunu Peygamberimiz b’i’setten önce tutmuş, sonra bir ara terk etmişse de Medine’ye hicret edince Hz. Musa’nın şeriatına uyarak ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bir veya iki sefer o da bu orucu tutmuş ve Müslümanlara da tutmasını emretmiştir. Ramazan orucu farz kılınınca bu orucu isteğe bırakmıştır. 
      Görüldüğü gibi Muharrem ayı ve Âşûrâ’nın Sünni alevi ayrışması ile hiçbir alakası yok iken daha sonraları bu çekişmeye malzeme edilmiş ve farklı bir kimliğe büründürülmüştür. Hz. Hüseyin efendimizin Kerbela’da şehid edilmesinden sonra aşura ve muharrem siyasi bir nitelik kazanmıştır. Yezid’ten başlayarak Ömer b. Abdulaziz’e (R.A) kadar Emeviler bu günde çeşitli eğlence ve kutlamalar yaparak adeta bir bayram gününe çevirmişken Şiilerce de Hz Hüseyin’inin intikamını alma yeminin tazelendiği ve dövünerek kendilerine işkence yaptıkları bir yas günü olmuştur. İlk yas orucuna da Şii Fatımiler devleti döneminde başlamış ve daha sonra bir gelenek halini alarak Şii-İslam dünyasında yaygınlık kazanmıştır. 
           Âşûrâ orucunu Peygamberimiz Yahudilere Benzememek için, onlar sadece onuncu gününü oruç tutarken, Müslümanlara Muharremin 9 ve 10, 10 ve 11 veya 9,10, ve 11  Gününde oruç tutmalarını tavsiye etmiştir. Ayrıca muharrem veya âşura orucunu, on iki imam orucu ve üç günde ilave edilen masum-u pak orucu şeklindeki isimlendirmeler bidayette olmayan daha sonradan siyasi olaylar sonucu ortaya çıkan uygulamalardır. Ne Kur’an’dan ne sünnetten ve ne de on iki imam (a.s.) dan dayanağını bulmamız mümkün değildir. Bir aşura gününü (10 Muharrem) daha idrak etmiş iken başta Hz. Hüseyin ve Kerbela şehidleri ile tüm şehid ve mazlumları rahmetle anarken, zalimler için ise yaşasın cehennem diyorum…