Pilava Şeker mi? Tuz mu? Gönül mü?


 KALPTEN KALEME    13-11-2016  


İnsanız. Gözümüzü açtık konuşmayı, yürümeyi, hareket etmeyi, iş tutmayı ve en önemlisi aklımızı fark ettik, dünyamız genişledi. Bunlar az lütuf mu? Şöyle bir nefesimizi tutup, gözümüzü kapatıp, izbede bunların ne nimet olduğunu zaman zaman düşünüyor muyuz? Yoksa hep kendimizi meşgul edip, aklımızdan kaçıp, aklımızın sesini kısıp, kıstırıp, boğuyor muyuz? Akıl, insanın yol bulmasında seçenek sunmaya memur iken bu memurun iş yapmasına engel olmakta mıyız? Pasif, kenara itilmiş bir yetkin memur! Ama, insanız! Akılla insanız! Bu görevli memur, bize, bizim hayat yolumuzun istediğimiz her formülasyonunu, her bilmecesini çözmeye yetkin iken onun o vazifesini yapması yerine onun yanında yer habis nefisin sesini daha baskın dinlemekte, aklımızı gürültü fonuna ezdirmekteyiz.

O, güzeller güzeli, örnekler örneği insan (SAV), “Tefekkür gibi ibadet yoktur” buyurmuşlardır. Buradan çok geniş manalar çıkarılabilir mutlaka. Ancak şunu ifade edebiliriz yaşadığımız her an ve günden sorumlu olduğumuza göre bunlardaki akıl katılma oranı bizim hayat terazimizin ana ölçülerinden biri olacak, olması gerektiği gibi.

Günümüzde günün her anını Zamanın, Mekânın, Bildiğimiz ve Bilmediğimiz Herşeyin Sahibi Yaradana(C.C.) yaranmayı bir ibadet niyetiyle, anlayışıyla yapan insanlar vardır herhalde? Ama maalesef günümüzün eğitim öğretim sistemi, toplumların genel meşguliyeti bunu düşünen insanların olmasına müsaade etmemektedir. İnsanlar bu olumsuz çevre faktörleri etkisiyle bir hırs ve didişme kuyusuna düşmekte ve kişisel kazanımın esas alındığı bu kuyu insanların birbirinden uzaklaşması nedeniyle giderek de daha da derinleşmektedir.

Açıkça görülen şudur: Yapılacak iş var, işi yapacak sorumlu kişiler de var. Ama ortada biten işler istendiği gibi değil.

İşler, genelde enine-boyuna tanımlanabilen ve içindeki muhtevası da belli olan faaliyetler. Ancak, sonuçlanan işler çoğunlukla bu tanımlanabilen, “iş tanımı” olan kavramın çok yakınında olmuyor maalesef.

Trafik kazalarında kusurlar genelde insan kusuru olarak ortaya çıkar. Yol ve araç kusurları genelde yok denecek kadar az çıkar. Yola ve araca göre sürülmemiştir. Kusur budur. Yola çıkan kişi ehliyet sahibi olmalı, yol boyunca yolla bütünleşmeli, yola gerekli dikkati, itinayı göstermeli, çevreden geçen araçların içine takılmamalıdır. İşiyle meşgul olmalı. Direksiyonu bırakmamalı veya ehliyetsiz birine bırakıp, başka işlerle meşgul olmamalıdır. Her araç doğru ve hassas sürülürse, yollar daha geniş gelecek, yollardaki kazalar tüm insanları meşgul etmeyecektir.

Çoğu hallerde akılla da oyun oynanır. Kusur yokmuş gibi davranılıp, her şey güllük ve gülistanlık, sanki cennette gibi bir haldeymişsiniz gibi resmedilir. Çoğu insan da bunu böyle duymak, görmek de ister işin tuhafı!

Bir yemeği ustasından yerken lezzet alırsınız. Ama yamaklardan ve acemilerden yediğinizde sonuç haz verici olmayacaktır.

İşlerin iş tanımlarına uygun olarak yapılması gerekliliktir. Ama yetmez. İşe gönül ve istek de katılmalıdır. O zaman iş, iş olacak tadına doyulamayacaktır.

Bizi gören O, bir gün hepimizi kontrol noktasında sıraya dizecek.

Hadi bakalım, iyi işler o zaman! İyi olacak iyi!