Savasın Kaybedeni Barışın Kazananı


 Doç. Dr. M. Sadık BEKTAŞ    08-12-2015  


Savaş, barış kadar şanslı değildir, barisin elde ettiğini savaş elde edemez, barış tüm toplumu bir arada huzur ve hoşgörü içinde tutarken, savaş, toplumu böler, hastalıkları, fakirliği beraberinde getirip ülkeyi ekonomik çöküntüye sokar. Barisin amacı, savaş gibi ülke fethetmek değil, sevgiyi fethetmektir.

Barış deyince akla ilk gelen isimlerden biridir, Mahatma Gandhi. 50 yıllık bir barışçıl mücadeleden sonra, Hindistan’ın bağımsızlığında önemli bir rol oynadı. Barış yolunu yürüdü ve savaş yapmadan, barışçıl yollarla fethedilen ülkesini kurtardı. Gandhi, tüm insanlığa savaş yapılmadan, kan akıtılmadan da barisin yapılabileceğini öğretti. Savasın barış için bir cevap olmayacağını insanin doğası gereği,sevmeye, sevilmeye, şefkat göstermeye, vicdanlı olmaya, yardim etmeye elverişli yaratıldığını söyledi.

Savaşan Bütün insanlar ayni zamanda birer katildir. Çünkü yasayan her cani öldürmek katilliktir, cinayettir. Bir ülkeyi fethedince sadece sizinle ayni fikirde olmayan, sizlere karsı kin besleyen insanları öldürmekle kalmıyorsunuz, sizlere karsı masum bir şekilde bakan, sevgi gösteren, savasın ne olduğunu bilmeyen ama barısı sizlerden daha iyi bilen hayvanları, insanlara karşılıksız temiz oksijen üreten, yazın sıcağında gölgesinde oturmamızı sağlayan, doğal felaketleri önleyen ağaçları da olduruyorsunuz. İnsanlar, toprak uğruna, dil, din uğruna ölmemeli, tam tersine, farklı dilde, dinde, kültürde oldukları için sevilmeli, barışçıl bir şekilde yasamalı. Tıpkı Fransız Katolik Başpiskoposu Francois Fenelon’un dediği gibi „Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü bütün insanlar kardeştir”. Barisin kazananı olmaz, çünkü barış ne bir galibiyet nede bir yenilgidir. Yine ABD’li yazar, filozof, Benjamin Franklin dediği gibi „İyi bir savaş, kotu bir barış hiç olmamıştır”. Toplumlar ancak barışçıl yollarla yönetilebilirler. Tarih diktatörlük yapmış, toplumunu zulümle yönetmiş insanların başarısızlıklarıyla doludur. Toplum dediğimiz kavram farklı, dil, din, etnik gruplara ait insanların toplamından oluşur. Toplumu toplum yapan, yada insani insan yapan, sevgidir, sevilme duygusudur. Bir toplumu yok etmek ayni zamanda sevgiyi de yok etmek demektir. Savaşmanın barıştan daha zor olduğunu bildiğimiz halde neden savaşırız? Barış, insanları insan yapan en önemli etken olduğu halde neden barıştan yana olmayız? Neden kişisel egolarımız her zaman ustun basar? Barıştan yana tavır sergileyenler neden her zaman kotu duruma düşer yada savası başlatan, binlerce insanin ölümüne yol açan insanlar, neden her zaman bir kahraman gibi anımsanır.? Bu soruları her bireyin kendine sorması lazım. Özgür toplum, sorarak, severek ve araştırarak kalkınabilir. Farklı görüşlerin suç olmadığı sistem değil midir demokrasi? İnsana değer vermek değil midir, hümanistlik? Antik Yunan oyun yazarı, Aeschylus, dememiş miydi, „savatsa kaybedilen ilk şeyin, gerçek olduğunu”. Gerçeklerimizi, değerlerimizi, sevdiklerimizi, savaşta kaybettiğimize göre, neden durmadan savatsan yana tavır alıyoruz her zaman? Oyuncak silahların bile yasaklanması güzel değil midir çocuklar için? Silah yerine sevginin öğretilmesi gerekmez mi çocuklara? Öyle lanetli bir şey ki bu savaş, Bertnard Russell’ın dediği gibi „Savaş, kimin hakli olduğuna değil kimin güçsüz olduğuna bakar”.

Toplumun her bireyi sevmeyi, sevilmeyi hak eden bir canlıdır. Karşılıksız sevmesini bilmek, güçlerin en yücesine sahip olmak demektir. Fiziksel ve maddi bir güç gösterisi olan savası ancak, bitmeyen mermilerle dolu olan barış silahı ile yenebiliriz. Savaş yalnızca, insan öldürmekle kalmaz, topluma nefret tohumları serper, bu nefret tohumları öyle tohumlardır ki, büyüdükçe toplumun her bireyinin benliğine isler, insanları insan yapmaktan çıkarır, ölümlere bile sevinen bir halk oluşur. Ne zaman ki ölümlere sevinen bir halk görseniz, o zaman bilin ki orada, savaş barısı yenmiştir, barisin yenildiği bir toplum ise çökmeye, parçalanmaya, yok olmaya en önemlisi ise sevgiden yoksun olmaya mahkumdur. Unutmamak gerekir, barisin galibi sevenlerdir, farklı görüşleri, ırki, dili, dini, siyasi görüsü, karşılıksız sevip saygı gösterenlerdir. Toplumlar ancak bu şekilde huzura ulaşabilir. Ne zaman ki, Müslüman olmayana, sevgi, kendi siyasi görüşümüzde olmayana, saygı, kendi dilimizi konuşmayana tolerans, kendi kültürümüzü yasamayana,sempati,duyulursa, toplum o zaman refaha erer. Ne yazık ki, günümüz toplumları, öyle bir nefret tohumlarıyla büyümüşler ki, ölümlere sevinen ama barış elini uzatanların nefret edildiği bir nesil olarak yetişmekte. Bu derece tehlikeli bir toplumun da bölünüp parçalanacağı bir gerçektir. Barısı inşa eden siyasetçiler değildir, çünkü siyasetçiler kendi aralarında zaten barısı yasayan insanlardır, asil barısı inşa edecek olan asker ve sivil halktır. Savasın önüne kalkan olan halklar barisin en güzel örneğidir. Ölen askere ağlayan, bir anne, barısı en çok isteyen kişidir. Barış, her ne olursa olsun, neticesi ne olursa olsun, yapılması gereken en önemli ve en değerli adimdir. Günümüz dünya savaşlarının tek nedeni olan barışsızlık sureci ve savaş, insanların bir hiç uğruna ölümüne yol acıyor. Buğun dünyanın dört bir tarafına göç eden masum insanlar, dilini, dinini, kültürünü bilmedikleri ülkelere sığınmakta, kendi öz vatanından uzaklaşıp beklide 1 saat sonrasını yasayamayacağı bir umut yolculuğuna çıkmakta, barisin olmadığı bir dünyadır o insanların dünyası.

 

Barış demek, kültür demektir, barış demek, dil, din demektir, en önemlisi barış demek insan demektir. Birbirimizi ancak barış, sevgi yoluyla anlayabiliriz. Ayni dili konuşmamızın yada ayni dini paylaşmamızın ya da ayni kültürü yasamamızın bir önemi yoktur eğer barışmasını ve sevmesini biliyorsak. Umarım bir sonraki yil, Nice senelere demez, nice barışlara diye haykıran bir toplum görürüz.

Mehmet Sadık Bektaş

English in Public Communication

 

University of Opole, Poland