ÖLÜME DAİR


 Şuayip BÜTÜN    08-12-2015  


    Aslında Muharrem ayı ve kerbela üzerine yazacaktım  onu bir sonraki haftaya erteleyerek.Ankara da ki Menfur saldırıyı telin ediyor merhumların ailelerine başsağlığı diliyorum.Ve ölüm ve öldürme üzerine yazmam gerektiğini düşündüm.


Ölüm olaylarının hızlandığı, çoğaldığı bir çağda yaşıyor olmamıza karşın bir olgu olarak ölüm yeterince hissedilmemektedir. Daha doğru bir söylemle çağdaş insan ölümlerin kucağında yaşıyor olmakla birlikte onu, içini ve dışını soracak biçimde duyumsayamamaktadır. Mezarlıklar ve mezar taşları da ölümün canlı sembolü olmaktan çıktı artık. Şimdi arkeologlar, sanat tarihçileri ve tarihçiler için birer vesika, malzeme niteliğinden başka bir anlam içermiyorlar nerdeyse.


Modern insan günübirlik uğraşların kısır döngüsü içinde çoktan ölüm karşısında duyarlılığını yitirmişe benziyor. Kendi öz evrenine bile yönelemeyecek kadar yoksundur artık. Modern yaşama tarzının kendine telkin ettiği “Günü kurtarma” kaygıları ve gelecek korkularıyla boğuşup gitmektedir. Doğrusu çağdaş insanın insan teki olarak salt kendisine ait korkularından, ümitlerinden söz etmek de imkansız gibidir. Bireyin korkusu yerine, toplumsal korkulardan söz ediliyor artık. İnsanın kendine özgü sevinçleri yok, insanların ortak sevinçleri var şimdilerde. İnsanlar tek tek ölmekten değil, topyekün bir yokoluştan korkar oldular. Dünyanın dört bir yanına yerleştirilen nükleer başlıklı füzeler, yıldız savaşlarına dönük projeler, ölümler sipariş edilmekte ölüm sanayileri geliştirilmektedir. Bu çağın en saygın en sözü tutulan kişiler ne filozoflar ne ilim adamları, bu saydığımız ölüm makinalarını yapan bilim adamları ve öldürme teknokratlarıdır. Ölümden değil ölmekten korkuyorum sanki. Çelişik bir ifade değil bu. Bir olgu olarak ölümü, ölmek olayından ayrı düşünüyorum.


Ölmek ruhumuzun bedenimizden gömlek gibi çıkmasıdır sanki. Her ölüm de bir sancı, bir terleme, bir hastalık, bir kaza var gibi. Ölüm bize, ölmekten başka bir sebep yokken geldiği gibi, bazen hastalık halinde, bazen de kör bir kaza kurşunuyla bazen de yeminli ve gözü dönmüş basireti bağlı bir intihar bombacısıyla gelmektedir. En basitinden salgın hastalıktan, trafik kazasından, bilmem nerde ki savaşta olan toplu ölümlere kadar. Televizyonlarda duyuyor, gazetelerde okuyoruz. Üstelik kılımız bile kıpırdamadan. Ölümlerde yaşamak kadar anlamını yitirdi demektir bu. Şaka değil harıl harıl insan ölüyor. Yorum çok basitleşti. “İnsanlar tüm engellemelere rağmen kurtarılamayarak” ölüyorlar. Hepsi bu. Böyle ölmekten korkuyorum kendi payıma. Hele bir de düğünlerde havaya sıkılan kurşunlardan birinin isabet etmesi sonucunda vah tühlerin, özürlerin fayda veremeyeceği bir  ölüm olursa daha korkunç ne olabilir. Çağdaş ölümler insanı kendini kurtarma şansını da vermiyor. Tepenizde bir bomba patlıyor, herhangi bir tanıdığın silahından çıkan bir kaza kurşunu isabet ediyor ve ölüyorsunuz. Öldüğünüzü bile fark edemeden.  Helalik dileyemeden insanların gözü önünde  ve hiçbir şey yapamadan anlık olarak ölüp gidiyorsunuz. ? Ben böyle bir ölümü istemem kendi payıma. Komşularıyla helallik dileyerek, çocuklarına emanetler ederek, dostlarına hoşça kalın diyerek ölmek varken, kör kurşunlara yada kendini bilmem ne ideolojinin lehine vücuduna sardığı mayınları patlatarak, arabaların altında ezilerek ölmek tasvip edilecek bir ölüm değildir.  İnsanın yaşamı da ölümü de anlamlı olmalıdır.

                                                                                       Şuayip BÜTÜN