MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ-2


 Ali BÜYÜKŞAHİN    23-04-2017  


          MEVLANA

          Mevlana, 1207 tarihinde Horasan’a bağlı Belh kentinde dünyaya geldi. İyi bir eğitim görerek büyük mutasavvıflar arasında saygın bir yer aldı. Şair ve düşünür olan Mevlana,  Türk kökenli olduğu halde eserlerinde Farsça dilini kullanmıştır. Bu bakımdan o’na “Farsçanın şairi denilmiştir.“

   O çağın ilim adamları arasında iyi bir yer edinen babası Bahaeddin Veled’ti. Babası “Alimlerin  sultanı” adıyla ün yapmıştı. Tarihi kaynaklara göre, Bahaeddin Veled gördüğü baskılar sonucu Belh’i terk edip ailesiyle birlikte Anadolu’ya göç etmiştir.

   Bahaeddin Veled Anadolu’ya gelmeden önce çocuk yaşta olan Mevlana ile birlikte Nişabur’da Ferideddin Attar’a uğrar. Ferideddin Attar Mevlana’yı sınavdan geçirir ve çok beğendiğini söyler. Bahaeddin Veled’e der ki: “Bu delikanlıda dünyayı yakacak bir ateş var.” Büyük düşünür Attar, yanından ayrılan baba ve oğlunun arkasından da şöyle seslenir: “Hey gidi koca dünya! Küçük bir nehir koskoca denizi önüne koymuş gidiyor.” (Burhan YILMAZ-Bilinmeyen Mevlana)

    Kaynakların yazdığına göre Ferideddin Attar, beğendiği Mevlana’ya Esrarname adlı kitabını hediye eder. Halk arasında bir özdeyiş vardır: “İleride büyük bir insan olacak kişi, çocuk yaşta iken belli olur.” İşte Mevlana’nın çocukluğu döneminde sergilediği tavır ve davranışları onun ileride ulu bir kişi olacağının işaretini veriyordu. Mevlana gerçekten büyüdü, yüzyıllarca anıldı ve anılmaya da devam edilecektir. O büyük bir erendi, diğer Horasan erenleri gibi Anadolu’nun gizemli yapısıyla bütünleşmiştir.

    Bahaeddin Veled (ailesi) ile Mevlana, Bağdat’tan sonra Anadolu’ya ve Karamana yerleştiler. Burada bir süre kaldıktan sonra Selçuklu Sultanı Keykubat’ın konuğu olarak Konya’ya geldiler. Orada bilginlerle tanıştılar, büyük saygı ve ilgi gördüler. Halk Mevlana ailesini çok sevdi. Onların verdiği öğütler birer emir olarak algılanıp, uygulandı.

    Bahaeddin Veled, Konya’ya yerleştikten iki yıl sonra (Miladi-1231-Şubat) vefat etti. Selçuklu Sultanı, emirler, bilginler ve Konya halkı cenaze törenine büyük ilgi gösterdi.

      Mevlana, babasını yitirdikten sonra vaizlik ve müderistlik görevini üstlendi. Ancak çok geçmeden Seyit Burhaneddin’e öğrenci oldu. Çünkü kendisini çok iyi yetiştirmesi gerekiyordu.

     Mevlana, babası Bahaeddin’in görüşleri doğrultusunda yetişmiş ve Şeriatın emrettiği kuralların dışına çıkmamaya özen gösteriyordu. Oysa tutucu olmayan öğretmeni Seyit Burhaneddin düşünce olarak biraz daha rahat ve özgürce davranıyordu. Bu yüzden öğrenci Mevlana ile öğretmen Seyit Burhaneddin arasında şiddetli fikir tartışmaları oluyordu.

   Seyit Burhaneddin, Mevlana’yı kendi görüş ve anlayışına göre giydirir, özel bir işleme tabi tutmazdı. Mevlana, diğer öğrenciler gibi saçları ve sakalları ustura ile tıraş edilmiş, başına da bir serpuş bağlanmış olarak tekkede eğitim görürdü.

   Mevlana, artık giyim biçim ile birlikte eğitim konusunda da Seyid’in emirlerine uyar, iyi bir öğrenci olur, kısacası gerçek bir mürid olarak gereken kurallara uyar. Seyid, Mevlana’yı çevre temizliği gibi işlerde çalıştırır ve onu sınavdan geçirerek yeni bir yaşama alıştırmaya çalışır.

 

     Mevlana nefsiyle mücadele ederek insan-ı kamil olmak için yola koyulur. Öğretmenlerinin verdiği her görevi titizlikle yerine getirmeye özen gösterir. Mevlana, arayışlar içine girmişti, kendini bulmaya, kendini tanımaya çalışıyor, zorlu bir uğraştan sonra kendini sofiler çizgisine ulaştığını görüyordu. Şeyh’in öğütleri ve dersleri iyi bir ürün vermişti. Artık kendisini üreten bir insan olarak halka ve öğrencilerine hizmet verebilecek durumda görüyordu.

    Şeyh’ten çok feyz almıştı. Günün birinde Şeyh (Seyit Burhaneddin) ölünce kısa bir süre kendisini yalnız hissetti. Ama kendini erken toparladı. Konya halkı onun öğretmenliğini ve ilmini istiyordu. Üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirmek için çalışmaya başladı.

    Selçuklu yöneticilerinin, halkın, öğrencilerin sevgi ve saygısını kazanan Mevlana, gittiği yerlerde büyük ilgi görüyordu. Müridleri ve öğrencileri giderek çoğalıyor, adı geniş bir çevreye yayılıyordu. 

     Mevlana durumundan çok memnundu, mutluydu. Ancak mutluluğu Konya kentine yeni gelen Tebrizli Şems’le tanışıncaya kadar devam etti.

    Şems Mevlana ile görüşmek ve tanışmak için fırsat arıyordu. Bir gün bir meydanda beklerken, öğrencileri ve müritleri arasında çok gösterişli bir hava içinde Mevlana’nın geçtiğini gördü. Mevlana’nın aydınlık yüzünden gururlu, ama kendisinden çok emin olduğu anlaşılıyordu. Şems, Mevlana ile karşı karşıya geldiği zaman ilk önce onu sınavdan geçirdi. Bir takım sorular sorarak onun bilgisini, yeteneğini ölçmeye çalıştı. Batıni İsmail’i olan Şems, tasavvufun derinliklerine inmiş, çok iyi eğitim görmüş ve deneyimli bir bilgeydi. Mevlana Şems’in bilgeliği karşısında önce durakladı. Kısa süren bir sessizlikten sonra Şems’in sorularına karşılık vermek için kendini toparlamaya çalıştı. Yapılan konuşmalar ve tartışmalar Mevlana’yı çok etkiledi. DEVAM EDECEK