MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ-3


 Ali BÜYÜKŞAHİN    01-05-2017  


   Şems, Mevlana ve öğrencilerini titizlikle, hayranlıkla uzun süre izledi. Bazen Mevlana’yı öğrencilerinin karşısında soru yağmuruna tutup güç durumda kalmasını istiyordu. Bu durum Mevlana’ya sıkıntı veriyordu. Ama şems ne yaparsa yapsın Mevlana kendisine yöneltilen soruları karşılıksız bırakmıyor ve üstün yeteneğini kullanıyordu. Bu karşılıklı fikir tartışmaları olduğu halde Mevlana’nın Şems’e karşı muhabbeti gün geçtikçe artıyordu.

      Mevlana ile Şems arasında oluşan sıcak ortam ve tasavvufi sevgi çevrede rahatsızlık yarattı. Çevre Şems’in bilgeliğini, Mevlana’nın tasavvufi ve tanrısal sevgisini iyi değerlendiremedi. Halk onu anlamadığı için dedikodular yapıldı.

    Oysa Mevlana, Şems’in bilgeliği ve batıni düşünceleriyle kaynaşarak kendini yaratmaya çalışıyordu. Mevlana dört kapı ve kırk makamdan geçerek İnsan-ı Kamil (olgunlaşmış insan) düzeyine ulaşıyordu. Erenlerin içinden geçerek ulaştıkları ortama o’da girmiş oluyordu.

     Mevlana Şems’le görüştükten sonra “Sema”  ile tanıştı. Sema yaptıkça ruhu ve gönlü coşuyordu. Deniz dalgaları gibi yükselen, nehir gibi coşan gönlü, onu en güzel şiirler yazmaya yöneltiyordu.

     “Sema” onun için kutsaldı ve ibadetti. “Sema” döndükçe kendini mutlu görüyordu. Çünkü yaptığı Sema Tanrı’ya olan sevgisini, aşkını dile getiriyordu. Sanki tüm dünyaya sesleniyor gibi kendini mutluluk içinde görüyordu. Neden Sema dönüyorsun diyenlere dedi ki: “Bir pergel gibiyim: bir ayağımla şeriat üstünde durduğum halde, öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum.” Ve ayrıca yetmiş iki millet sırrını bizden dinler. “Biz iki yüz millet ve mezhebi tek perdede birleştiren ney gibiyiz” demiştir. (Aktaran Fürüzanfer 1986:IV=Alevi İslam yolu: Dç. Dr. Hüseyin Bal-Cem vakfı yayınları:10)

   

Konya halkı Mevlana’nın Şems ile bir araya geldikten sonra öğrencilere ders vermeyi, vaaz etmeyi bırakarak Sema’a yönelmesini yadırgadı. Bunun için o’nun bu davranışından vazgeçmesini istediler. Ama o bir kez hak bildiği, inandığı bu yola bütün gönlüyle bağlanmıştır. Sema ve musiki onun için vazgeçilmez yaşamın bir parçasıdır, onun için bir ibadettir. O’nun medrese eğitimine dönmesi, vaaz etmesi için Şems’i uzaklaştırmak gerekiyordu. Mevlana’nın, kendini tamamen Sema ve musikiye vermesi tutucu kişilerce iyi karşılanmamıştır. Sema dönmenin dinsel kurallara uymayacağını ileri süren halk ve din adamları Mevlana’ya baskı yaptılar. Halka göre Şems-Mevlana dostluğu sona ermeli, Mevlana tekrar medrese öğretimine ve vaaz etme görevine dönmelidir. Büyüyen dedikodular ve baskılar karşısında Şems Konya’dan ayrılmak zorunda kaldı.

    Mevlana, Şems’in Konya’da ortadan kaybolmasına çok üzüldü. Huzursuzluk ve mutsuzluğu günlerce sürdü. Üzüntüsünü gidermek için oğlu Veled’i, Şems’i aramaya gönderdi. Bir süre sonra Şems bulunarak Konya’ya getirildi. Mevlana artık çok mutluydu.

    Ama ne var ki bu mutluluğu fazla sürmedi. Şems-Mevlana birlikteliğinin sona erdirilmesi için fesatçı grubu gene sahnedeydi. Fesatçılar arasında Mevlana’nın oğlu Alaaddin ÇELEBİ’de vardı. Bir gün, Şems’in birden bire kaybolması çeşitli söylentilere yol açtı. Kimi Konya’da öldürüldüğünü, kimi Konya’dan ayrılarak tekrar geldiği yere (memleketine) gittiğini söyledi. Nasıl ve ne olduğu konusunda açık ve net bir bilgi edinilemedi.

  Mevlana, Şems’ten ikinci kez ayrılınca daha çok üzüldü. Yaşadığı hüzünlü günlerde edebiyata geçen ve hiç unutulmayan güzel şiirler yazdı.

     Bazı kaynaklarda; Şems, Mevlana’yı irşat (aydınlatmak) için Hacı Bektaş Veli tarafından gönderildiği yazılmaktadır. Bazı kaynaklarda ise Moğollar tarafından gönderildiği yazılmaktadır. Şems’in Mevlana’ya geliş nedeni ne olursa olsun gerçek olan şu ki; Mevlana ondan “Feyz” aldı ve kendine yeni bir dünya yarattı.

     Mevlana, Şems’i yitirdikten sonra Selahaddin Feruddun’la karşılaştı. Şems’te bulduğu ve algıladığı bazı özellikleri onda bulmaya çalıştı. Selahaddin Feruddun kuyumcudur, tasavvufla hiç ilgisi yoktur. Konya halkı Selahaddin’in Mevlana ile birlikte olmasını istemez. Ne var ki, Mevlana’nın Şems’in bıraktığı boşluğu Selahaddin’de aramaya, bulmaya çalışması herkesi derinden düşündürür. Civarda o kadar “Ulema”(Bilgin) bulunurken Selahaddin gibi ilim irfan sahibi olmayan bir kişinin Mevlana’nın yanında yer alması hiç hoş karşılanmamıştır. Zahiri(dış görünüş)görünüşe aldananlar Mevlana’nın Batını(iç görünüş) görünüşünü göremiyor ve fark edemiyorlardı. Mevlana’daki sonsuz ilahi (Tanrısal) aşkı fark etmek oldukça zordu. Tanrısal aşkın verdiği esin (İlham) onu en güzel şiirler yazmaya yöneltiyordu.

    Konya halkı Selahaddin’i pek tutmadı, ama zor da kullanmadı. Selahaddin’in kendi eceliyle ölmesi sonucu Mevlana çok üzüldü. Mevlana Selahaddin’i yitirdikten sonra ayrılmanın verdiği hüzünden kurtulmak için gene bir arayışın içine girdi. Ruhunun derinliklerinden gelen Tanrısal aşkı, muhabbeti paylaşacak birilerini bulmaya çalıştı. Aradan bir süre geçtikten sonra Hüsameddin Çelebi adında bir kişi ile tanıştı. Hüsameddin bir Ahi şeyhinin oğluydu. Bazı zamanlar (daha önce) Mevlana’yı Konya halkının saldırılarından korumuştu. Mevlana ise ona maddi destek sağlıyordu. Hüsameddin, Mevlana’nın emrine girerek ona katiplik yaptı. Mevlana büyük “MESNEVİ” kitabını ona yazdırdı. Mevlana’nın içinden nehir gibi akan duygular Hüsameddin tarafından yazıya dökülüyordu. Öyle bir zaman geldi ki, binlerce Beyitten oluşan “MESNEVİ” adlı başyapıt ortaya konuldu.

   Mevlana’nın yaşamında Tebrizli Şems, Konyalı Selahaddin ve Ahi kökenli Hüsameddin Çelebi çok etkin bir rol oynadılar. Üçü de o’nun esin kaynağı oldu. Onlar için şöyle demiştir: “Şems benim için güneşti, Selahaddin ay’dı ve Hüsameddin ise yıldızdı.”

   Mevlana evrenseldi. Tüm insanlık âlemine hoşgörü ile yaklaştı. Şairlerimizden A. Kadir, o’nun çok iyi bilinen “Gene gel, gene” adlı şiirini Türkçeye şöyle çevirmiştir:

“Gene gel, gene,

Ne olursan ol;

İster kâfir ol,

İster ateşe tap,

İster puta,

İster yüz kere tövbe etmiş ol,

İster yüz kere bozmuş ol,

Umutsuzluk kapısı değil bu kapı,

Nasılsan öyle gel.”

(Lütfi Kaleli-Alevi-Suni inancında-Mevlana-Yunus ve Hacı Bektaş gerçeği, s. :42-43)

DEVAM EDECEK