Emperyalizm


 Adnan Boynukara    02-07-2017  


Toplulukları sömürmek, yani toplulukların ekonomik varlıklarını alıp kendisi için kullanmak. Bu nahoş yol, yeryüzünde çok büyük devletlerin kurulup, serpilmesi kadar eskidir âdemoğlu için. Mısır, Asur, Makedon, Roma vs. Bugünkü emperyalist batı için eskiden gelen bir gen taşınımı mevcut yani.

Emperyalizm, sadece ekonomik sömürü yapmaz. Sömürdüğü toplulukların kültürüne ve yönetilme biçimlerine de karışır. Zorlayıcı, kıyıcı bir kültür transferi yani misyonerlik esastır bu sömürücü düşüncede. Kültür farklılığına tahammülleri yoktur. Siyaseten de sömürmekte oldukları toplulukların kendi kendilerini yönetmeleri ve kararlar almaları en istenmeyecek durumdur onlar için.

Bazen Osmanlı Devletini de bir imparatorluk gibi en olmadık ağız ve akıllardan hayretle duymaktayız. Emperyalist, sömürgeci mantığın zerresini dahi bu devletin hiçbir döneminde görmek mümkün değil. Onun için “Devlet-i Aliye-i Osmaniye” “Büyük Osmanlı Devleti” denmiştir.

Romalı ve Makedonlardan aşina Avrupa emperyalist toplulukları yeni kıtalarda ve Afrika’da yaptıkları kolonileşmeler sonucunda varlık olarak iyice semirmiş ve Avrupa’da yeni emperyalist devlet isimleri İngiltere, Fransa vs. ile kendilerini dünya devletleri olarak görmeye başlamışlardır. Bu arada edinilen sınırsız hammaddelerin sınai işlenmesine dayalı olarak kapitalin artmasının da katkısıyla teknolojide ve bilimde yeni boyutlar oluştu. Sadece sınai gelişme olarak bakamıyoruz, bununla beraber toplumun sosyal yaşamında yeni boyutlar da açılmış oldu. Bunların ardı ardına gelen gelişmelerinin hepsi daha fazla kapital ve varlık oluşturmak için oldu. Yerkürenin bunu sürdürmeye uygunluğu sonradan düşünülmeye başlandı ise de başarı beklenmemektedir. Yani sürekli bir kapital çoğaltma veya kapitali koruma yaklaşımı dünyanın taşıyacağı bir olgu değil.

İnsanoğlu tarih boyunca çok büyük ve çok güçlü emperyal devletler görmüştür. Mümin Suresi 82.-85. ayetleri bunu apaçık bildiriyor. Burada hemen araya, hiç yorumlamadan koymak lazım:

82. Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha çok, daha güçlü ve onların yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Fakat kazanmakta oldukları şeyler onlara bir fayda vermemişti.

83. Peygamberleri onlara apaçık deliller getirince, sahip oldukları bilgi ile şımardılar (ve onları alaya aldılar). Sonunda alaya almakta oldukları şey kendilerini sarıverdi.

84. Azabımızı gördükleri zaman, “Yalnız Allah’a inandık; O’na ortak koşmakta olduğumuz şeyleri inkâr ettik” dediler.

85. Fakat azabımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah’ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan kanunudur. İşte orada inkârcılar hüsrana uğradılar.

Ama bugünün gereği ticareti-sanayiyi-ilmi-sosyal yaşamı Kur’an ve Peygamber âdetine, usulüne uygun biçimde dizayn edip, en iyiyi elde edecek çalışmayı gerçekleştirmek olmalıdır.  Özellikle her çağda olduğu gibi askeri alanda en iyiyi oluşturacak gelişmeleri yapmak gerekmektedir.

Her ideoloji kendini kabul ettirme durumundadır. Bu, o ideolojinin hayatiyeti ve devamı için gereklidir. İslam, toplumlara, çağlara insanların mutluluğunu anons eden, duyuran çok şümullü bir fikir evrenidir. Önceden gelen diğer semavi anonslardan farklı olarak, çok detaylı sosyolojik durumların rehberi olan bir kitaba, Kuran’a sahiptir. Keza, hayatında devlet kurmuş, Kuran’ı uygulamış, sosyal bir düzen oluşturmuş, önceki diğer farklı düşüncelerle belirli bir davranış modelini öğretmiş, ilmi önemsemiş, geliştirmiş, fedakâr olan ve ücret beklemeyen, zorluk ve yoklukla yaşamayı tercih etmiş, en güzel erdemlerin hepsini şahsında toplamış Hz. Muhammed (SAV) seçilecek en iyi rehber olarak ortadadır. İslam, hiçbir zaman zorlayıcı olmamıştır. Adaleti esas almış, adaletin yayılması ve tatbiki esas amaç olmuştur. İslam dışındaki toplulukların kendi aralarındaki hukuk anlayışına müdahale etmemiş, hatta onların bu hukuk anlayışlarını uygulamalarını koruyucu rol dahi üstlenmiştir. İslam, yeryüzünde adaletin ve huzurun tesisini esas alırken, insan öldürmeyi kesinlikle uygun görmez. 

Günümüzdeki Hristiyan dünyası özellikle Hristiyan öğretilerin sosyal hayata yetersizliği nedeniyle bocalamaktadır. Bu yüzden, mevcut Hristiyanlık öğretileri genelde kabul görmediğinden yaşanmamaktadır. Toplum Hristiyanlığı sadece kendini tanımlayan siyasal bir Hristiyanlık olarak tanımaktadır.

İslam dünyası, sağlam akidelerine rağmen, yeterli eğitime sahip olmamanın etkisiyle, ihtiyacı olan sınai gelişimi sağlayamaması ve dolayısıyla kendini koruyacak yeterli askeri güce sahip olmaması nedeniyle, gerçek yüzünü görmeye başladığı emperyalist dünyanın siyasî, ekonomik ve kültürel baskısına maruz kalmaktadır. Ekonomik, askeri, sınai, teknolojik, sosyal olgunlaşma, eğitim gelişimi hepsi örselenmeyen, savaş altında olmayan coğrafyalarda mümkün olur. Emperyalistler İslam topraklarını sürekli savaş altında tutarak, zaten genelde eğitimsiz olan toplulukları daha da kendine gelemez şekilde eğitimsiz bırakmaktadırlar. Batı, emperyalistler, İslam dünyasındaki eğitimsizliği görmüşler, toplumlara istedikleri şekli vermekte ve kullanmaktadırlar. Ülkeleri nerdeyse kabile kabile bölmeye başlamışlardır. Eğitimsiz insanları kullanarak, nevzuhur, nereden çıktığı belli olmayan sentetik topluluklar icat etmektedirler. Bunları bahane ederek, coğrafyada kendi günlük isteklerine göre savaşlar çıkarmaktadırlar. Belki de sonraya bıraktıkları bazı büyük İslam toplulukların üzerinde ise kendilerine uydu olacak, emperyal olarak uyacak,  kültüründen kopuk, tefessüh etmiş, İslam’dan çıkmış, özden uzak, içi boşaltılıp sömürülmeye yaktın “Amerikancı Müslüman” anlayışı yayılmaya çalışılmaktadır. Batı, toplumlarda, sapkınlık olacak her şeyin yayılması için her tür gayretin içinde olmaktadır. Uyuşturucu yayılmaktadır. Lezbiyenlik korunmaktadır. Kadını, çocuğu koruyoruz diye aile fertleri arasında bağlar zayıflatılmaktadır. Irkçılık, mezhepçilik gibi unsurlar şiddetle desteklenmektedir. Ülke için olumsuz olacak bilinçsiz ne kadar unsur varsa bunlar şımartılmakta, azmettirilmektedir.

Emperyalist batı topyekûn bir saldırı halinde olarak gözükmektedir.

1916 İngiliz-Fransız Sykes-Picot  ile daha önceden harita üzerinde İslam’ın devleti olan Osmanlı Devletini bölerek, bildiğimiz devletleri oluşturmuşlardı. ABD’nde, 2001 yılı 19 Eylül günü, ABD’nin kendisinin Sovyet-Afganistan savaşında kurduğu Elkaide örgütünün yüksek tahripkâr saldırısı bahane edilerek önce Afganistan ve sonra Irak işgal edilmişti. Bunu günümüzde Libya, Suriye… takip etmiştir. Masa başında değil gidebildiği kadar savaşlarla İslam ülkeleri işgal edilecek, küçük topluluklar halinde kalmaları sağlanacak ve belki bundan sonra haritalar dahi hiç söz konusu olmayacak. ABD’nde bazı aşırı uç anlayışların dünyayı tek dinli tek bir devlet haline getirme iştahası, tüm bu katliamları azmettiriyor gibi görünüyor.  ABD, haçlı şövalyesine bürünmüş gibi ise de bazı sapkın Yahudi orijinli düşünceler ise önce diğer toplulukların ve sonra kendilerinin sonunu isteyen kıyamet savaşını güdülemekteler gibi.

George Bush'un 2001 yılında ABD işgallerinin haçlı seferi olduğunu ifadesini bu videodan görelim: https://www.youtube.com/watch?v=sRaoHk-Lj1k

Bu videoda haçlı seferi başlattıklarını açıkça söylemiştir. ElKaide hedef gibi gösterilmekte ise de tümüyle İslam’ın hedef alındığı, cümleler ve satırlar tek tek incelendiğinde iyice anlaşılmaktadır. Satır arasında İslam toplumlarının birbirine kırdırılması açıkça söylenmektedir!

Eğitimsiz İslam topluluklarında oluşturulan sentetik ElKaide, DEAŞ vs. gibi örgütlerde hemen halifeliğe soyunan kuklalar olmuştur. Bu halifelik hevesi sentetik sözde İslam topluluk, örgütleri için bir araç gibi gözükmektedir.

İran, her çağda Asur İmparatorluğunun mirasını kollar gibidir. Yayılmacılık için fırsat kollar bir durum arz etmektedir. Gayrimüslimlere karşı oluşlarında tüm İslam dünyası samimane hislerle destek olurken, İran aynı desteği tarih boyunca göstermemiştir. Ortadoğu’da kendine yakın İslam coğrafyasında nerede bir karışıklık olsa oradadır. Hiçbir İslami akideye de uygun davranmamakta, Müslüman kardeşlerinin kanını heder etmekten çekinmemektedir. Bazen ülkeler arasındaki mezheplerin ayrışma nedeni olmaması, birlikte yaşama düşüncesi konuşulmakta ise de İran tarafında böyle bir değişim, bir yaklaşma hep beklenmekle beraber olmamıştır, ama olmalıdır. Alacağını almakta ve geri çekilmektedir. 

Batının Avrupa kısmı ise şuurlu bir haçlı seferi cephesi oluşturmuş, amiral gemisi ABD’ye kızmakla beraber üstüne düşen vazifesini yapmakta, umutsuzca kendilerine düşecek bir varlık, imkân, kazanç olur bekleyişindedir. Rusya’da eski baskıcı Sovyet imparatorluğunun azametli günlerinin gelmesi için her zaman beklentisini korumaktadır. ABD ile olan en büyük soğukluğu yaşayan devlettir. Mevcut durumunu korumaya çalışmaktadır. Güneşin batmadığı ülke namlı İngiltere’de kendine düşen rolü azımsamaktadır. Yeni bir dünya savaşı olabilir ihtimali düne göre her dem için daha fazladır. Umut odur ki artık Ortadoğu’da bu çetin savaş olmasın. Hristiyan dünyanın temsilcisi ise Vatikan ise ABD’de bankalarında trilyon dolarları aşan servetleri ve ABD’nin en büyük şirketlerindeki milyarlarca dolarları ile zaman zaman sapkın ve gayri hukuki işlerle anılmalarının yanında İslam ülkelerindeki kıyım ve katliamlara görünüşte seyirci mevkisindedirler. Çin ise ayrı bir topluluk olup, geçmişte kendi içinde imparatorluklar kurmuş, şimdilik kendi yolunda gibi giden bir durumdadır Amerikanlaşma emareleri, söylemleri varsa da öz kültürünü koruyacağı düşünülebilir. Hindistan ise büyük bir topluluk olarak batı öğreti ve yönlendirmeleri ile İslam’la çatışır durumdadır. Japonya eski imparatorluk geni olmasına karşılık geçen zaman içinde değişmez denilen öz kültüründen çok uzakta “Amerikanlaşmış bir kültürle” yeryüzünde zararsız ve çalışkanlık esaslı bir hayatı temsil etmektedir. Dünyada savaş ve katliamlar iyice yaygınlaştı, olağanlaştı ve Kabilin nesli, Habilin neslini çok yıprattı.

Dünyanın sonu mu geliyor? Gelmeyecek inşallah. İslam toplumları musibetleri görüyor. Büyük resme daha fazla dikkat edilecek. Uyanılacak. Gerekli olan bu çünkü. Kazananı olmayan çekişmeler bitecek. İslam’ın ve Müslüman kardeşliğinin kıymeti daha da iyi bilinecek inşallah. Allah, kitapta İslam’ı koruyacağını bildiriyor. Burada esas olan tüm Müslümanların neleri eksilttiklerini anlamaları, bilmeleri ve eksiklerini tamamlamaları, birlikte çalışmalarıdır. Sınavın kendisi de bu zaten.

Bu yazıyı içinde bulunduğumuz derinden hissettiğimiz elem dolu günlerimizin tesirinde samimi his ve düşüncelerim olarak, bu konuda bir nebze olsun rahatlamak için kaleme aldım. Dertlendim, gamlandım yazdım. Biz Kitabımızdan ve O En Güzel İnsanın yaşam rehberliğinde gördüğümüz “Barış” ve “Adalet” ana düsturları gereği insanların birbirini sevmesiyle, insanlığın daha fazla gelişeceğini düşünüyoruz. İnşallah sevgi hâkim olur. Habilin nesli yine yeryüzünde mutlu yaşamaya başlar.