İÇ SAVAŞ MI..?


 Prof.Dr.Nüket GÜZ    08-12-2015  


Ne kadar soğuk, negatif ve itici bir kelime.

 

Ne yalan söyleyeyim, bu kelime üzerinden söylem geliştiren özel-tüzel herkese nefret duyuyorum.

 

Akıl ve havsalam kaldırmıyor; bir insan, bir

şekilde akrabası olan biriyle, komşusuyla, hemşerisi ile kalkacak birbirini boğazlayacak veya boğazlamak isteyecek. Bunu sadece birileri istediği için yapacak. Vicdanını, aklını, ferasetini hiç kullanmayacak. Kaç kişi çıkar aramızdan bu tür şizofrenik tipler. Bana göre üç beşi geçmez. Bu tipleri bugüne kadar aramızda yaşatmadık. Yabancı ot gibi tutunamadılar. Sökülüp atıldılar. “Marjinal yapılar” olarak can çekişip duruyorlar.

 

Düşün artık yakamızdan, vazgeçin bu karasevdadan. Bir kere oldu, bir daha da olmayacak. Anlayın artık ve bizi bize bırakın. Sizin ne kadar sahtekar, yalancı ve hilebaz olduğunuzu bilmeyen yok artık. “Bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam” dediğiniz adam ,artık “adam gibi adam”. İçeride, dışarıda,dünyada olan biteni artık net olarak okuyabiliyor. Karşınızda artık okuma yazması olmayan, köyün ağası, muhtarı, patronu vs. istedi diye sandığa gitmiyor. Bindiğiniz ağacı kendi baltanızla kestiniz. Köydeki vatandaş artık, Beykoz villalarında viskili “beyaz Türkler” den daha kuş beyinli değil artık.

 

Bir önceki yazımızda, Kürtler ve Türkler birlikte mutlu yarınlara koşmak istiyorlar dedik. Bunun önünde duranı, engel olanı ezer geçer. Öncelikle siyaset yapmak isteyen zevat artık anlasın bunu. Buna göre pozisyon alsın. 1 Kasım bunu demedi mi?

 

Hala tırnaklarını sürtüp köşe diplerinde iç savaş çığırtkanlığı yapan beyinsizler var.

 

Dünya ortalamasının üzerinde bir katılımla  demokrasiyi iliklerine kadar sindirmiş bu millet. Spesifik olaylar dışında çok sağlıklı ve güvenilir seçimler yapıyoruz. Sessiz sedasız, hastasıyla, yaşlısıyla Ülkesi için herkes vicdan rahatlığıyla oyunu kullanıyor ve mutlu oluyor. Ülke yönetiminde söz sahibi olabilmenin verdiği hazzı yaşıyor herkes. Seçim sistemindeki yanlışlıkları da bilerek ve dillendirerek. Adayların, siyasi parti liderlerince millete dayatılmasıyla değil, gerçekten demokratik seçim ve elemelerden geçtikten sonra listeye girmeleri gibi, baraj sorunu, hazineden çok fazla kaynakların bu işlerde harcanması, görsel, zihinsel, çevre kirliliklerinin ilkelliği gibi.

 

 

Olması gereken bir şeyin olduğunu görmek, ayrıca sevindiriyor beni. Vatandaşın vermek istediği mesajların iyi ve doğru okunması. Başbakan’ın seçim sonrası balkon konuşması, adeta vatandaşın içinin okunması niteliğindeydi. Çok ama çok önemli bir bildiri niteliğindeydi. “Öteki”nin olmadığı, siyasi, ideolojik ve hayat tarzı bakımından farklı olan herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu ve taleplerinin karşılanacağı mesajı, oy verenler dahil bütün kitlelerce memnuniyetle karşılanmıştır. Türkiye’nin bundan sonra en çok ihtiyacının olduğu dildir. Devlet yönetiminin vatandaşlar arasında “öteki” diye bir sınıf oluşturmaya hakkı yoktur. Devlet, Devlet se; hiçbir ayırım yapmadan bütün vatandaşların bütün haklarını vermek ve korumak zorundadır. Devlet bunun için vardır. Senin devletin benim devletim diye bir şey olmaz. Ayrıca, acilen bu konuda da bir şeyler yapılmalı; Söz konusu Devlet,  Ülke veya Türkiye olduğunda bütün şahsi, ailevi, ırki, fikri, siyasi çıkarlar veya sınıflaşmalar rafa kaldırılabilmeli. Sadece, Türkiye’li olgusu üzerinden icraatlar sürdürülmeli. Dili, mezhebi, görüşü Türkiyeli olmanın önüne geçmemeli kişi düzeyinde. Birey olarak karakterel kaliteyi ön plana alabilmemizi geciktirmemeliyiz. Yeni nesiller üzerinde bu bilinç en üst seviyede oluşulmalı.