‘’ALEVİLERDE MUHARREM AYI ORUÇ AYIDIR.’’-3-


 Ali BÜYÜKŞAHİN    01-10-2017  


İslam alemi çok büyük tasavvufçular yetiştirdi. Tasavvufçular dinin derinliklerine inerek Tanrı-İnsan-Evren ilişkilerini kavramaya çalıştılar. Tasavvufun insan üzerindeki etkilerini değerlendirdiler. Ünlü tasavvufçular Hz. Ali’nin sırlar alemine yönelerek kendilerini bulmaya ve tanımaya çalıştılar. Çünkü tasavvufta insanın kendini tanıması, Tanrı ve Evren arasındaki olgulara nasıl yaklaşılacağı konusunda birçok sırların olduğunu algılamak mümkündür. İmam Ali bu sırların kaynağıydı.

      Tasavvufçuların büyük bir bölümü, Hz. Ali’yi kendilerine pir seçerek yolunu izlemişlerdir.

       Alevilikte tasavvuf, vazgeçilmesi mümkün olmayan bir felsefi düşüncedir. Aleviliğin toplumsal, siyasal, sosyal ve dinsel görüşünde tasavvufun önemli bir yeri vardır. Tasavvufsuz bir Alevilik olamaz.

          Tasavvuf, İslam öncesi uygarlıklarda da etkisini göstermiştir. Örnek olarak, eski Hint, İran,  Yunan, Mısır, Roma ve Bizans uygarlıklarını sayabiliriz. (Baki ÖZ-Alevilik Nedir) İslam tasavvufçuları eski uygarlıklardan esinlenerek büyük eserler yaratmışlardır.

          Hz. Muhammed’in SUFFA okulundan yetiştirdiği Sufiler tasavvuf inancını yaşayarak yaygınlaştırmak için uğraş verdiler.

          Sufiler, SUFFA denilen eğitim yerinde Peygamber’le birlikte ibadet etmişlerdir. Ancak biz bu ibadetin ayrıntılarını bilmiyoruz. Çünkü halka açıklanmamıştır. (Yaşar Nuri ÖZTÜRK-Ali Rıza UĞURLU-Cem Vakfı-Alevi İslam Din Hiz. Bşk.)

          Tasavvuf, insanın kendisini tanıması demektir. Özündeki hakkı bulup tanımak, Tanrı’nın birliğini anlamaktır.

           Tasavvuf, kötülüklerden arınmaktır, yüzü ak ve gönlü pak olmaktır.

           Tasavvuf, varlığın birliğini anlamaktır. Tanrı’nın varlığını yüreğinde, gönlünde yaşamak ve yaşatmaktır.

           Tasavvuf, insanın aklını kullanarak gerçeğe ulaşmasıdır.

           Tasavvuf, Yunus Emre’nin dediği gibi, ‘’Hamken pişmektir.’’

           Tasavvufu yaşamak 4 kapı ve 4 makamı geçerek insan-i kamil olmaktır.

           Şeriat’ta; ‘’bu senindir, bu benimdir’’ derken, Tarikat’ta ‘’hem senindir, hem benimdir’’ der. Marifet ve hakikate ulaşınca, ‘’ ne senindir, ne benimdir, hepimizindir’’ deriz. Hacı Bektaş Veli ve Mevlana Hazretleri; ‘’Kabe, insanın kalbidir.’’ Derler. Yani bütün güzellikleri burada bulursunuz demek istiyorlar.

           Tasavvuf, sevgidir, aşktır, saygıdır, paylaşımcılık, kul hakkını yememek ve hoşgörüdür.

           Tasavvuf, maddeden manaya, zahirden (açık) batına (içsel) geçiştir. Tasavvuf, hakkı görmektir, iyi ahlak sahibi olmaktır. Olduğun gibi görünmek ya da göründüğün gibi olmaktır.

           Tasavvuf, Hz. Muhammed’in ışıklı yolundan giden Şah-ı Merdan’ların, On İki İmamların, Hallac-ı Mansur’ların, Nesimi’lerin, Hacı Bektaş Veli’lerin, Mevlana’ların, Horosan Erenleri’nin, Mürşit ve Pirlerin yoludur. ( ALİ RIZA UĞURLU-CEM VAKFI YAYINLARI )

          İşte Alevilik, yukarıda belirtildiği gibi tasavvufu, tüm özellikleriyle benimseyip içinde yaşatmaya çalışmıştır. Aleviliğin, sosyal, toplumsal, siyasal yaşantılarında ve ibadetlerinde çok açık bir şekilde görmek ve anlamak mümkündür. Tasavvufsuz bir Alevilik ve Bektaşilik düşünülemez. Çünkü Alevilik, İslam’ın tasavvufça yorumudur.

 

KERBELA FACİASINI HAZIRLAYAN OLAYLAR

          Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed, kendisiyle birlikte olan toplulukla Veda Haccından Medine’ye dönerken GADİR-İ HUMM denilen yerde dinlenmek için mola verdi. İslam topluluğuna öğütte bulunmak için deve semerlerinden yüksekçe bir kürsü yapıldı. Bu kürsüden topluluğa verdiği mesaj çok önemliydi. Bu anlamlı mesajdan birkaç kesit:

          Hz. Muhammed;

      ‘’ Ben kimin Mevlası isem, Ali onun Mevlasıdır. ‘’ demiştir.

          Peygamberimiz: ‘’Bugün dininizi ikmal ettim sizin; nimetimi tamamladım size; din olarak size İslam’ı seçtim ve hoşnut oldum, razı oldum.’’demiştir. (Abdulbaki GÖLPINARLI. Tarih boyunca İslam mezhepleri ve Şiilik.)

         Yüce Peygamberimiz:

          ‘’Size iki şey emanet ediyorum; Kur’an diğeri Ehlibeyt’imdir. Kur’an ve Ehlibeyt birbirinden ayrılmaz. Kur’an ve Ehlibeyt Hakk’tan uzanan iptir, sarılan selamet bulur.’’’Allah’ım, Ali’yi seveni sen de sev, ona düşman olana düşman ol.’’demiştir.

           Peygamber efendimizin Hz. Ali’ye ait sözlerinden ötürü birçok sahabelerle birlikte Ebu Bekir ve Ömer hazretleri de Hz. Ali’yi kutladılar. Hz. Ömer, ‘’kutlu olsun sana, sana ne mutlu ey Ebu Talip oğlu. Bugün benim ve her erkek ve kadının müminin mevlası oldun.’’ Dedi. (Abdulbaki GÖLPINARLI. Tarih boyunca İslam mezhepleri ve Şiilik.)

           Hz. Muhammed, sosyal, toplumsal, siyasal ve dinsel olarak sağlam temellere oturmuş bir İslam devleti oluşturdu. Ne var ki, o yüce insanın hakka yürümesinden (632) sonra, hilafet konusunda büyük anlaşmazlıklar ortaya çıktı.

          Hz. Muhammed, henüz Hakk’a yürümeden hasta yatağında yatarken hilafet tartışılmaya başlandı. İşi sonuçlandırmak için sahabeler içinden üst düzeyde görünen bir grup, ‘’Sakifeyi beni saide’’ denilen yerde toplantı yapar. Uzun tartışmalardan sonra, özellikle Ömer b. Hattab’ın tesiriyle Ebu Bekir b. Kuhafe’nin Halife seçilmesi yönünde karar alınır. O sırada Hz. Muhammed Hakk’a yürür ve yanında çok yakın dostları ve Ehl-i Beyt bireyleri ile birlikte yaklaşık 15 kişi bulunur. Ve dolayısıyla cenaze töreni ne yazık ki çok az kişinin katılımıyla yapılır.

         Toplantıdan sonra, İslam devletinin başsız kalamayacağı ve mutlaka bir başkanın (halifenin) seçilmesi gerektiği iddia edilerek Ebu Bekir b. Kuhafe’nin seçilmesiyle çalışmalara başlanır. 1. Halife Ebu Bekir’in halifeliği iki yıl sürdü, ölmeden önce yerine Ömer b. Hattab’ı tavsiye etti. 2. Halife Ömer’in halifeliği on yıl sürdü. Öldürülmeden önce o da Osman b. Affan’nın halife olmasını tavsiye etti. 3. Halife Osman,  Devleti 12 yıl yönettikten sonra acımasız bir şekilde öldürüldü. Hz. Ali, onun katillerinin cezalandırılması için epey çaba harcadı. Peygamberimizin eşi Ayşe ve Şam valisi Muaviye, 3. Halife Osman’ın öldürülmesi olayında büyük sorunlar yaratarak Hz. Ali’ye baskı yaptılar. Oysa Hz. Ali İslam birliğinin bozulmaması için büyük bir mücadele veriyordu. Halk tedirgindi, bir an önce bir halifenin seçilmesini istiyordu. Sonuçta halkın çoğunluğunun rızasıyla Hz. Ali halifeliği kabul etti. ‘’İlk üç Halife’’ dönemi 24 yıl sürdü ve Hz. Ali adeta dışlandı. Sosyal, toplumsal ve siyasal konularda herhangi bir etkinlik göstermesin diye etkisiz hale getirildi. Oysa her üç halife de devlet işlerinde ve İslam-i inanç kurallarında sıkıntıya düştüklerinde Hz. Ali’ye danışırlardı.DEVAM EDECEK