HASAN TURABİ VE İSLAMİ DÜŞÜNCENİN İHYÂSI


 Mustafa ÇATLI    05-11-2017  


                                            HASAN TURABİ VE İSLAMİ DÜŞÜNCENİN İHYÂSI

   Hasan Turabi 1932 yılında Sudan’ın Kassala şehrinde doğdu. Fransa ve İngiltere’de Hukuk eğitimi gördü. Sudan’daki Müslüman Kardeşler Cemaati’nin içerisinde yer aldı. Ancak bir süre sonra cemaatten ayrı olarak İslami Milli Cepheyi kurdu.  1970’li yıllardan itibaren dünyadaki bütün İslami akımları etkileyen bir teorisyen olarak tanınmaya başlandı. Sudan da 1989 yılında gerçekleştirilen Milli Selamet devriminin teorisyeni olarak bilindi. Milli meclisin başkanlığını yaptı.

   Sudan’daki 1964 ekim darbesinden sonra  Raşid Tahir’in yerine geçerek Sudan İslami Hareketinin en önemli ismi konumuna geldi. Numeyri’nin 1960 mayısında gerçekleştirdiği askeri darbeyle yönetimi ele geçiren Marksistler, Turabi’yi tutuklayıp  yedi yıl hapse mahkum ettiler. Bu tutuklanma döneminde Turabi ilgisini tefsir, hadis ve fıkıh metodolojisiyle ilgili İslami disiplinlere  teksif etti.

     1976 yılından itibaren aktif mücadeleye tekrar katılma imkanı bulan Turabi İslami hareketin mevcut iktidara karşı gerçekleştirdiği  1985 intifadasından sonra ulusal İslami cephenin genel sekreterliğine getirildi. 1986 dan itibaren arkadaşlarıyla birlikte parlamenter mücadeleye katılan Turabi, Ömer El Beşir’in yanlış politikalarını eleştirince sakıncalı muhalif olarak görüldü ve göz hapsinde tutuldu. Çalışmalarını her şartta sürdüren Hasan El Turabi 5 Mart 2016 da Hartum’da  hayatını kaybetti.

    Tefsiru’t Tevhidi adında bir tefsiri bulunan Hasan Turabi’nin : “Sudan İslami Hareketi, İslami Düşüncenin ihyasi, Namaz, Sudan İslam Projesi, Özeleştiri ve Yenilenme sorumluluğu, Dini Şiarlar” gibi eserleri Türkçeye çevrilmiştir.

    Hasan Turabi’nin çalışmasına konu edindiği ihya kavramı: yenileme, diriltme, canlandırma, hayat verme ve hayata döndürme gibi anlamlara gelip tecdid kavramıyla eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Turabi’ye göre din yenilenmeyi kabul etmeyen ezeli ve ebedi bir hakikat olduğundan yenilenmesi gereken eskimiş bulunan dini anlayışlar ve İslami  düşüncedir.  Geçmiş çağlardan miras aldığımız fıkıh günümüzün pratiğini yansıtmıyor. Bunun içindir ki, İslam düşüncesi bugün soyut bir düşünce halini aldı. Bir çırpıda tarihi terk etmiş bir düşünce, pratiğe ulaşamayan yüksek mekanlarda kalmış bir düşünce: bugün biz bir vadideyiz İslam fıkhı ise başka bir vadide der.

      Pratiğimiz İslam’la buluşmadan birleşmeden ve meselelerini bilimsel olarak ele almadan İslami düşünce ile düşündüğümüzü söyleyemeyiz. Biz mevcut yeni pratik için yeni bir fıkha muhtacız. İslami düşüncemizi yenilemeliyiz. Şer’i ilimleri ve müspet ilimleri birleştirmeliyiz, hem de aynı okulda. Yani din ve pratik arasında ki mevcut ayırım kaldırılmalıdır. İslam fıkıh metodolojisi yeniden gözden geçirilmelidir. Fıkıh metodolojisine sağlıklı yaklaşım kurandan beslendiği için biz yeni bir tefsire muhtacız. Her tefsir yazıldığı dönemin düşüncesini yansıtır. Oysa gümümüzü anlatan doyurucu çağdaş bir tefsir göremiyoruz.

 

       Dini düşünce özgürlüğünü sağlamaktan başka çözüm yok. İçtihat kapısını kapatmamalıyız. İçtihat kaynaklı İslami bir öğreti müçtehidin bir meseledeki içtihadına bağlı kalmaya bilir.  İcma’nın önemi ve gerekliliği üzerinde önemle duran Turabi İslam toplumunun bir “ Şura Toplumu”  olması gerektiğini  belirtir. Hz. Peygamber döneminde şura yapmak kolaydı. İnsanlar istişare ediyorlardı. Hz. Ebubekir’in hilafetinde bu kolaylık kalkmış Müslümanların toplanmaları zorlaşmıştı, tüm halkla değil siyasal temsilcileriyle toplanılmıştı. Bunun içinde, şura, alimler arasında yapılmak zorunda kalmıştır. O zaman icma da “ Alimlerin İcma’sı” oldu. Halbuki bu o zaman ki mevcut koşullar sebebiyle oluşan pratik zaruretlerin bir neticesiydi. Aslı olan icma Müslümanların icmasıdır. (DEVAM EDECEK)