HASAN TURABİ İSLAMİ DÜŞÜNCENİN İHYASI -1


 Mustafa ÇATLI    12-11-2017  


Turabi’ye göre İcma düşüncesini günümüzde “Refarandum”la veya dolaylı icma sayılabilecek çağdaş (parlamenter sistem) ile ifade edilebiliriz. Müslümanların hür seçimle seçtikleri parlamento meclisi Müslümanların toplumsal planı olabilir. Doğal olarak Kur'an ve sünnete muhalif bir icma olamaz. İhtiyat babından olarak da parlamentoyu kontrol edecek bir yargı heyeti oluşturulabilir. Böylece anayasa muhafaza altına alınabilir.

                Tecdit, dinin dışına çıkmak, dini aşmak değildir. Tecdit, sürekli yenilenen çağlarda ve koşullarda dindar olmanın ihtiyaçlarını karşılamaktır. İçtihat her asırda gereklidir. Bu nedenle yeni bir fıkha ve metodolojiye ihtiyacımız vardır.  Tecdit, alimler ve Müslüman cemaatin işi iken zamanla bir tek kişiye , mehdiye indirgendi. Özellikle çağımızda yaşam genişledikten sonra şimdi “düşüncenin tecdidi” seviyesi her ne olursa olsun bir tek kişinin yaşayamayacağı kadar zorlaştı, genişledi.

                Yenilik, şeriat ile kararlaştırılan, ameli hükümlere bağlılığı yükseltmek ve din ile hiç ilgisi olmayan geçmişin hatalı uygulamalarından vaz geçmek veya bir önceki dönemden sonraya geçen ve artık ilgili bulunmayan rastgele ifade biçimlerinden dini yaşantıya buluşan, bidat’larla mücadele etmek, sonrada dini yeni şekliyle gerçekleştirmek için çaba sarf etmek amacıyla hak dinin manalarını nefislerde ihya ettikten sonra dini yaşantının gerçekliğine yönelmektir.

                Yenilik, eski temeller üzerine yeni bir şeyler ilave etmektir. Dini öncekinin aynası yapmak değil, asıl amacına döndürmektir. Turabi, yenilik karşıtlarının fıkhi görüşlerini söyle özetler: eskiye sarılmalı , fitne ve parçalanma veya delalete düşme korkusuyla hiçbir tasarrufta bulunmaksızın selefi taklide dayanılmalıdır. Akla dayalı içtihat kapısı zaten kapanmıştır. Şeriat bilgisi sadece telkin ve nakil yoluyla öğrenilmeli, tabii ilimler ise tümüyle ihmal edilmelidir. Bütün ilim, usulü ve füruu ile kayıt altına alınmış nakillerden ibarettir. Selefin görüşüne dayanmayan yeni bir fikir ileri sürmekten, kati olmayan bir yorumda bulunmaktan daha çirkin bir davranış, büyük çoğunluğu itibariyle icma’ya dayanan fakihlerin görüşlerinin görüşlerine karşı gelmekten de daha büyük bir küfür yoktur. Farklı mezheplerden istifade ile fetva tasarrufunda bulunmak, heva ve hevese göre yama yapmaktan başka bir şey değildir. Dolayısıyla tek mezhep içerisinde baskın görüşe sarılmaktan daha iyi bir yol yoktur.

                Yenilik karşıtı geleneksel kesimin hayata bakışlarını da şöyle ifade eder: din artık hayatın önemli alanlarından çekilmektedir. Sadece bir takım şiarlarla sınırlı kalıp genel yaşam biçimine yansımamaktadır. Buna göre ideal mümin, kendi içine kapanıp insanların arasına girmekten çekinen, hayatın fitne dolu alanlarına dalmaktan kaçınan kimsedir. İlle de bir toplum gerekiyorsa bu nesebe veya yerleşik tarihi yapıya uygun bir toplum olsun. Orada fertler arası ilişkiler, kendisini ümmetin diğer guruplarından soyutlama, devralınan mirasa sıkı sıkıya sarılma, şeyhlere ve liderlere kayıtsız itaat üzerine kurulan asabiyet unsuruna göre düzenlensin. Bu sosyal yapı, daha geniş bir ilişki biçimini ve fertlere daha büyük hak teminini esas alan bir yapıya dönüşmesin.

                Hâlbuki yenilenme ve uyanış düşüncesi daha olumlu ve ümit var bir anlayışın doğmasına yardım etmektedir. Buna göre hakiki mütevekkil mümin, mutmain ve faal bir şekilde çalışan, şeriat ve tabiat alanında kendi kudreti ile Allah’ın iradesini birleştiren, sebeplere sarılma yolları arayan ve Allah’ın sözüne ve gücene dayanan bir kimsedir. Uyanış içerisinde olan mümin, insana bahşedilen hürriyeti sonuna kadar kullanır. Kendisine düşen kişisel sorumluluğu içinde hisseder ve dinin, hem Allah’ın rızasını arayan bir müminin ümit ettiği makamlara ulaştıran Salih amelleri elde etmek için cihat etmek, hem de insanı ilahi azaba ve gazaba duçar eden sapmadan sakınmak olduğunu düşünür.