HASAN TURABİ İSLAMİ DÜŞÜNCENİN İHYASI – 2


 Mustafa ÇATLI    19-11-2017  


Turabiye göre yenilikçilerin fıkhi anlayışları ise şöyledir: Fıkhi mezhepler dikkate alınmaksızın mevcut şartlarda en uygun olan görüş tercih edilmeli, içtihat sonuna kadar kullanılmalı, dini yüceltme yolunda hem akli hemde nakli bilgiden istifade edilmelidir. Dinin serbestlik ve genişlik tanıdığı, bütün alanları kullanarak faydalı her girişimde yarışılmalıdır. Bunu yaparken de dini yeniden hayata hakim kılma, hakikati yenilenen tecellilerinde yeni bir çehre ile tekrar ortaya çıkarma fikrinden hareket edilmelidir. Bu uğurda ne takiye anlayışı onları yollarından alı koymakta ne de geleneksel mezhebi taassup kendilerini bağlamaktadır.

                Turabi yenilikçi değişimi gerçekleştirirken; dinde şekilciliğe kayma ve buna tepki olarak doğan batınılik eğilimi ile nakilciliğe boğulma tehlikesine dikkati çeker. Yenilikçi değişimin bir aracı olarak Müslümanların devrime başvurmaları değil, ihtiyatlı olmaları gereklidir der.

                Yeni bir içtihat metodolojisi oluştururken Kuran ve sünnet esas alınmalı, kültür mirası dikkate alınmalı ve modern ilim ile tecrübeden yararlanılmalıdır. Bu ancak bir kadroyla mümkün olabilir. Yeniliği oluşturacak bu kadronun müçtehit ve mücadeleci kimselerden oluşması gerekmektedir. Bu kadronun dini yenilemede ve onu hâkim kılma da tamamen meşru vasıtalara başvurması gerekir. Ne sadece vaaz ve nasihat, tartışma gibi yumuşak etki vasıtalarıyla yetinilmeli, ne de devrimci şiddet dışında her yoldan umudunu kesmeli. Aksine her ıslah alanı onu uygun vasıtalarla hazırlanmalı her yeni durum karşısına ona uygun meşru yollarla çıkmalıdır. Gerçekte dini kalkınma bütün bunların gerçekleşmesi ile mümkündür.

                Din sabittir. Ama dini yaşam şekilleri değişkendir. Dini yaşantının gerektirdiği tedavi yöntemi ise taklitten sonra yenilik, donuklaşmadan sonra yeniden diriliştir. Şeri hükümlerin amaçlarına değil de şeriatın geçmişteki tatbik şekillerine müracaat edenler, genellikle eskiye kapanma neticesinde oluşan kültüre sahip kimselerdir. Dindarlık sabit hakikat ideali ile değişken realitenin şartlarını birleştirmektir. Bu nedene yeni bir fikri kalkınma hamlesi başlatmalıyız. İslami cemaatler, islami hareketler ve devletler şurayı çok ciddi bicimde organize etmeli, üzerinde ihtilaf olan konular ittifak sağlanarak neticeye kavuşturulmalıdır. Yeni şirk türü olarak ekonomik ve siyasal şirk var selefi mezhebin öğretileri mevcut hastalıkları tedavi edebilecek yapıda değildir. Bunun içinde islam düşüncesi her dönemde yenilenmelidir.

                Turabiye göre günümüzdeki yönetimler “cahili hükümetler” dir. Bu hükümetlerin yerine istişareyi esas alan “şura hükümetleri ”kurulmalıdır. İslam’ın ideal siyasi durumu sürekli bir hareketliliği gerekli kılmasına rağmen, fikri donuklaşma sebebiyle İslami hayatın her alanında da donuklaşma yaşamıştır. Bu, emri bil maruf ve nehyi anil münker görevinin, karşılıklı nasihatin, şura müessesesinin gerektirdiği, ihtilaf doğuran ayrılığa ve fitneye sürükleyen sorunlara çözüm getirmenin zorunlu kıldığı bir dinamizmdir.

                Sonra birlik ve bütünlüğü, uzlaşmayı yeniden temin için şura ve icma ilkelerine sarılmanın gerekli kıldığı bir canlılıktır. İslami siyaset nizamının görünümü bu ise de, kuşkusuz bizim miras aldığımız siyasi nizam bozuk bir görüntü vermektedir. Zira bu düzen hareketlilik değil hareketsizlik unsurları taşımaktadır. Realiteye karşı sessiz kalma, daha iyiye doğru sosyal değişimi gerçekleştirmekten uzak durma, imam ve idareciye, sultana boyun eğme unsurları taşımaktadır. Müslümanların yeryüzünde dağılmaları ile gerekli olan vahdetin birleştirici sebeplerini geliştirme yolunda adım atamamışlardır. İcra makamı olan şura makamı hepsini kuşatamamıştır. Yeni şartlar şura yönetiminde yeniliği gerektiriyordu. İşte bu yenilik Müslüman toplum için mümkün olamamıştır. İstişare ve şura kültürüne sahip Müslümanların modern teknolojideki iletişim devrimini gerçekleştirmeleri gerekirken aksine bir birleri ile olan iletişimlerini kopardılar.