ABDULVAHAP EL EFENDİ – NASIL BİR DEVLET ? 2.


 Mustafa ÇATLI    10-12-2017  


Hilafetin mecburi olduğunu ileri süren klasik tezler aynı zamanda ümmetin adaleti ve hukuk düzenini sağlayacak, bir hükümete sahip olması gerektiği gerçeğine de işaret ediyor. Elbette bunu bir fert kadar bir mecliste sağlayabilir.  Hilafet konusunda: hilafeti ihyayı amaçlayan Hindistan hilafet hareketi ve Hizbut tahrir gibi örgütlerin yanı sıra Şeyh Ali Abdurrazık gibi hilafetin İslami uygulamada hiçbir mesnedinin olmadığını iddia edenlerde vardır.   

                İhvana göre ilk yapılması gerekenler sırasıyla: sömürgeciliğe karşı mücadele etmek, Mısırda İslami prensiplere göre bağımsız bir devlet kurmak, sosyal adalet ve refah içinde çalışmaktır. Ancak Hasan El Benna, kurulmasını istediği devletin niteliği üzerinde fazla kafa yormaktan ziyade o, ferdi ve sosyal ihya ile ilgileniyordu.

                Rahmetli Seyit Kutup gibi önde gelen teorisyenler Müslüman aktivistlerin siyasete fazla önem vermeyip Hz. Peygamberin adımlarını takip ederek öncü bir toplumun oluşturulmasına çalışılmasını vurguladılar. Pakistanlı cemaati İslami İslami devlet konusuna oldukça fazla ağırlık verdi. Mevdudi, İslam Devletinin Hilafet ilkesine dayalı ortak bir ibadet eylemi olduğunu ileri sürdü.

                Hasan Turabi’nin önderlik ettiği Sudanlı ihvan ile şeyh Raşid El Ğannuşi’nin önderlik ettiği Tunus İslami yöneliş hareketinin alternatif bir görüş ortaya koydu. Turabi, Devletin İslamda hukuken merkezi bir prensibi temsil ettiğini ve halkın oy birliğinin de aynı derecede önemli olduğunu ileri sürerek soruna metodolojik bir açıdan yaklaştı. Gannuşi daha da ileri giderek çağdaş İslamcı hareketin rolünü, liberal demokratik devlet içindeki faktörlerden biri olarak sınırlandırıyor. Turabi İslamcı hareketi, devlet içinde İslam ahlakının koruyucusu olarak görürken ve İslamcılar hilafetin ilgasından beri bu rolü benimserken Gannuşi böyle bir fikri red ediyor. Ona göre ne İslam’ın yorumlanması nede ahlakın dikte edilmesi İslamcı hareketin tekelinde değildir. İslamcı hareket halka programını sunan siyasi partilerden biridir ve halkı kendi programlarını serbest bir şekilde diğerlerine karşı tercihe davet etmelidir.

                Çağdaş Müslüman aktivistler İsrail karşıtı tavırlarını sürdürdükleri müddetçe despot ve bozguncu rejimleri desteklediler. Müslüman dünya için de şimdi yer yüzünün en bozuk rejimleri vardır. İslamcılara göre halk idaresi özünde islami ilkelerden sapmaları barındırıyordu. Böylece İslamcılar çareyi halkı doğru yolda tutacağını ümit ettikleri katı otoriterlikte aradılar. Karşılaştıkları mütemadi hayal kırıklıkları bu grupların çoğunu otoriterliği özgürlük değil bozgunculuk kaynağı olduğuna hala ikna edemedi.

                İslam devleti arayışı önce özgürlük arayışıyla başlamalıdır. Düşünce, eylem, günah işleme, tövbe etme ve son olarak kişinin kendisi ve huzurunu Allaha itaatte bulması özgürlüğü. Ancak o zaman gerçek İslam toplumu ve onun ürünü olan gerçek İslam devleti ortaya çıkabilir.

El Efendiye göre, İslam devleti demokratik olmak zorundadır.  İslami devlet kavramından daha çok İslami siyasi toplum deyimini kullanmak gereklidir. Bazı analizciler hilafet sisteminin çöküşüne yol açan ihtilafı, muhkem taşra elitlerinin daha önce kaydettikleri veya kaybetme sürecinde oldukları konumlarını ve çıkarlarını savunma çabası olarak görürler. El Efendiye göre Hz. Osman döneminde ortaya çıkan iç karışıklıklarının nedeni Hz. Osman’ın valilerinin kullandığı özerklikten kaynaklanıyordu. Yine ona göre İslam dünyasında iki model devlet şekli görülmüştür: 1- Medine modeli ( Raşid Hilafet) 2- Şam modeli ( Bizantinist devlet geleneği)