SÖMÜREREK GELİŞMİŞ ÜLKELER VE ÇEVRE KİRLİLİĞİ 2


 Mustafa ÇATLI    04-03-2018  


Kyoto Protokolü ve diğer uluslararası çevre sözleşmelerine rağmen Dünyayı çevre kirliliği açsından en çok kirletenler, ürettikleri silahlara Pazar oluşturmak ve satmak amacıyla savaş ve yıkımlara neden olan bu anlamda sosyal kirliliğe neden olup dünyayı ateşe verenler de aynı ülkelerdir. En çok silah üreten on ülkenin üretimlerinin yarısından fazlası Ortadoğu ülkelerine ihraç ediliyor. En çok silah alan ülkelerin başında da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliği bulunmaktadır. Açlıktan kırılan Afrika ülkeleri bile silahlanma da birbirileriyle kıyasıya yarışmaktadırlar. Sanırım özelde Ortadoğu genelde geri bırakılmış ülkelerdeki savaşların, çatışmaların, karışıklıkların ve sosyal krizlerin nedeni daha iyi anlaşılmış bulunmaktadır. Zira üretilen silahların tüketimi ve denenmeleri için gerekli olan pazarın oluşturulması da böylece gerçekleştirilmektedir.

              Bugün yeryüzündeki bütün fiziki ve sosyal kirliliklerin dengesizlikleri ve dünyayı yaşanılmaz kılan çatışma ve fesadın nedeni dünyayı sömüren bu emperyalist ülkelerin doyumsuz istek ve arzularıdır. Bir kez daha evrenle ilgili ilahi kader yasasını hatırlayalım: “İnsanların bizzat kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde her yerde düzen bozuldu.” Bu ilahi yasayı Muhammed Esed şöyle yorumlamaktadır:

                Böylece, günümüzde korkunç bir şekilde üstelik henüz kısmen ortaya çıkan doğal çevremizdeki yoğun çürüme ve tahribat, burada “İnsanın kendi yapıp ettiklerinin bir sonucu” yani insanın kendini tahrip eden, katı materyalist bir temele dayanan teknolojik gelişmelerin ve insanlığı daha önce hayal bile edemediği ekolojik felaketlerle karşı karşıya getiren çılgınca faaliyetlerin bir sonucu olarak ön görülmüştür: toprağın, havanın ve suyun sanayi atıkları  ve şehir  çöpleri yüzünden dizginlenemeyen bir şekilde kirlenmesi, bitki örtüsü ve denizlerin artan bir şekilde zehirlenip yok olması, yaygın uyuşturucu ve görünürde “faydalı” ilaç kullanımı sebebiyle insanın kendi bedeninden ortaya çıkan her türlü genetik bozukluklar ve insanlara yararlı bir çok hayvan türünün giderek yok olması, bütün bunlara, insanın sosyal hayatındaki hızlı bozulmayı ve çürümeyi, cinsel sapıklıkları, suçları ve şiddeti ve son aşamada nükleer dehşeti ilave edebiliriz. Bunların tamamı, son tahlilde insanın Allah’a ve mutlak manevi-ahlaki değerlere karşı umursamazlığının ve bunun yerine “maddi ilerleme” yi tek önemli hedef sayan inançlara tutsaklığın bir sonucudur.

                   Dolayısıyla insanlar kendi geleceklerini kendi elleriyle tehlikeye atmakta ve kendi sonlarını hazırlamaktadırlar. Bütün bu olumsuz sonuçlar ruhsuz, materyalist ve aynı zamanda emperyalist olan batı medeniyetinin ve bu medeniyetin yetiştirmiş olduğu  insanın aç gözlülüğünün sonucudur.

                  Çevre ve tabiatın tahribatının önüne geçmek, sosyal kriz ve yıkımların durdura bilmenin, gelecek nesillere yaşanılabilir bir dünyayı bırakmanın yolu Rabbul Alemin olan Yaratıcıya teslim olmak ve O’nun ilahi yasalarının gereğini yerine getirmek le olur.

                 “…Ve dengeyi O koydu. Sakın dengeyi bozmayın.” (Rahman,7/8)