EMPERYALİZM’İN MİRASI: SEKÜLERLEŞME, DESPOTİZM VE DEMOKRASİ


 Mustafa ÇATLI    11-03-2018  


            Emperyalizmin amacını gerçekleştirmek için kullandığı dili ve süslü kelimelerin arka planını deşifre eden düşünürlerden biride Refik Rouchlaka’dır. Yazarın editörlüğünü A. El Efendi’nin yaptığı İslam ve modernliği yeniden düşünmek adlı kitapta yer alan makalesini siz Şehirde Bu Hafta okurları için değerlendirmek istiyorum.

           Yazar batılı modern siyasal görüşte Sekülerleşmenin demokrasinin ön şartı olduğu yönünde bir konsensüsün olduğunu ayrıca süreç içerisinde sekülerleşmenin nasıl despotizmin müttefiki olabildiğini sorgulayarak sekülerleşme ve despotizmin birlikteliğinin özellikle orta doğudaki sekülerleşme uygulamalarında görüldüğünü bununda bölgedeki batılı sömürgeci etkisinin mirası olduğunu belirtir.

             Despotizm kavramının kökeni Yunan siyasal düşüncesinde bulunur. Despotizm Yunanlıların kendilerini medeni, gerçek bir insan ırkı, diğerlerini ise barbar ve madun (gelişmemiş-yetersiz) insan algılarından kaynaklanır. “Biz” dışındaki “Diğerlerinin köle olarak kullanılmasının meşruiyeti Aristo’nun ileri sürdüğü yalanlara dayandırılır: Diğerlerinin mükemmel insan niteliklerindeki eksiklikler ile çok yetersiz bir muhakeme kapasitesi ve kölelerin zaten despotların hakimiyetini benimsemeleri.

              Aristo: Kimileri doğal olarak özgürdür, diğerleri de doğal olarak köledir. Kölelik hem yararlı hem de adildir der. Efendi (Despotes) yöneten, köle ise yönetilendir. Despotik güç ile keyfi yönetiminin eşit olduğunu kabul eden Aristo Tiran yönetimini krallıktan, oligarşiyi Aristokrasiden ve demokrasiyi de cumhuriyetçi yönetimden bir sapma olarak kabul eder. Bütün bu yönetim biçimleri yöneticilerin sadece kendi çıkarını gözetip nadiren kendilerine tabi olanların çıkarlarını dikkate aldıkları için despotik yönetimden kaynaklanır. Tiran kendi işine gelmeyen konularda kamu yararını dikkate almaz. Tiran’ın amacı kendi zevkini sağlamaktır.

              Yunan düşüncesinin Avrupalı olmayan Asyalı halklar için uygun bulduğu yönetim tarzı ise modern Avrupalı karşıtlığı olan “Asya türü despotizm” dir. Asya da insanlar doğal olarak köledir. Dolayısıyla kölelerde despotizm denen bu garip yönetim biçimini destekleme eğilimindedir.

               Montesquieu : Eğer insanlar eşit olarak dünyaya gelseydi, kölelik doğaya aykırı olurdu. Belirli ülkelerde kölelik doğal nedenlere dayandırılır. Bizler köleliğin kaldırıldığı Avrupa ülkeleri gibi doğal nedenlere itiraz eden ülkelerle diğerlerini birbirinden ayırmalıyız.  Asya da kölelik fenomenini, fiziki doğa neredeyse gerekli kılar fakat Avrupa da doğal değildir ve fazlasıyla  adaletsizdir der.

                 Tocqueville: Despotizm kavramının modern demokrasiyle olan ilişkisine dikkati çeker. Yeni despotizm atalarının tersine daha yumuşaktır ve pek gözle görülmez. Modern demokrasilerde despotizm nesnelerini onlara adeta işkence yapmadan rezil eder. Devletin elleri ve gözleri günlük hayata çok daha fazla uzanır ve eşitlikçi demokrasi adı altında yönetim toplumsal yaşamın düzenleyicisi, müfettişi, danışmanı, eğitmeni ve yargıcı haline gelir. Bu bağlamda halk hiçbir değer ifade etmez sadece korkak bir sürü ve yönetimin güdümünde bir endüstriyel hayvan olabilir.