NADİREN GERÇEK ÇOĞUNLUKLA HAYAL : DEMOKRASİ VE 24 HAZİRAN SONRASI


 Mustafa ÇATLI    27-05-2018  


24 Haziranda yapılacak seçimle ülkemizde sistem değişikliğine gidilmiş olacak. Yaklaşık yüz yıldır uygulana gelen bazen tek adam-tek parti ve milli şef bazen de askeri darbelerle kesintiye uğratılan sözde halkın yönetimi olan demokrasi, ama özde asla halka dayanmayan parlamenter sistemden vaz geçilmiş olunacak.

     Küresel egemen emperyalist sistemin bize dayattığı, bir asırdır yaşayarak tecrübe ettiğimiz ülkemizin tarihi, sosyal-kültürel ve dini dokusuyla da bağdaşmayan demokratik parlamenter sistemi yeterince tartışmadığımız gibi yerine getirilecek olan sistem hakkında da yeterli bilgiye sahip olmadığımız kanaatindeyim. Demokrasi hakkında sahip olduğum eleştirel düşünce, kuşku ve kaygılarımı yeni sistem hakkında da taşıyorum maalesef. Oysa egemenlik haklarının güya halka ait olduğu siyasi sistem ve yönetim şeklinin adıydı demokrasi. Ama gerçekte halk hiçbir zaman siyasi kararlara doğrudan katılma konusunda tam bir irade sahibi olmamıştır olamazda.

      Demokrasilerin halkın iktidarı olduğu fikri bir aldatmaca, ütopya ve demokrasi oyunundan başka bir şey değildir. Yapılan kampanyalar, seçim çalışmaları ve teklifleri ile kamuoyu oluşturma gibi manipülasyonlarla halkın irade ve tercihi rahatlıkla etkilenebilmektedir. Buna örnek olarak milletvekilliği adaylığını tespit etme adına yapılan aday adaylarının tabi olduğu temayül yoklaması seçimini verebiliriz. Parti il ve ilçe yönetimini ellerinde bulunduranların delegeleri etkilemeleri, yönlendirmeleri bir tarafa yapılan seçimin sonucunun seçmen ve adaylarca bilinmemesi ve denetlenememesi, üstelik adayların genel merkezce doğrudan belirlenmesi ve sonuçta seçimin değil kişi veya kişilerin belirleyici olması yapılan uygulamanın bir demokrasi oyunu olduğunu ispatlar.

      Demokratik yönetimin işleyişi bir tarafa demokratik yönetimin gerçekleştirebilmesi için gerekli olan asgari şartlar bile oluşturulamamıştır:

1-Halkın yönetime geniş çapta katılması: Halkın temsilcileri olan vekillerin seçimi de dahil halkı ne kadar temsil ettikleri ve halkın irade ve isteklerini ne kadar dikkate aldıkları bilinmektedir.

2-Farklı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesine ve düşüncelerin örgütlenebilmesine imkân tanınması: Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne her zaman sistem açısından muhayyel bir iç düşman oluşturulmuştur. Bu düşmanı bazen Kürtler bazen de İslamcılar gibi sistem tarafından ötekileştirilen guruplar oluşturmuştur. Ama sistem hiçbir zaman varlık nedeni olan halklarıyla barışamamış, bütünleşememiştir.

3-Çoğunluğun kararlarına uyulmasının yanı sıra azınlık haklarının da korunması: Türkiye de azınlık haklarının korunması anlamında fazla sorun yaşanmamakla beraber esas mağdur edilen çoğunluk Müslüman halklar olmuştur. Başörtüsü ve kılık kıyafet serbestliği konusunda göreceli bir rahatlama olmasına rağmen halen yasal zemini oluşturulmamıştır.

4-Temel hak ve özgürlüklerin güven altında bulunması: Farklı inanç ve düşüncelerin özgürce ifade edilebilmesi ve yaşanabilmesi demokrasinin gereklerindendir. Ancak sırf farklı kanaat ve düşüncelerinden dolayı teröre buluşmadığı halde yüzlerce 28 Şubat mağduru insan zindanlarda çile çekmektedir.

   Ne doğrudan ve nede temsili demokrasilerde vatandaşlar aracısız olarak doğrudan kararlarda etkili olamamaktadır. Demokrasilerde egemenliği kullanacak temsilcileri seçen yönetilen durumunda bulunan halk  ile asıl güç odağını oluşturacak olan ve özel guruplardan oluşan yöneticiler arasında her zaman bir kopukluk sorunu olagelmiştir.

     J.J Rousseau’nun dediği gibi:  Demokrasi gerçek şekliyle hiçbir zaman olmadı ve olmayacaktır. Görünürde olan demokrasi adına yapılan uygulamalar ise demokrasi hayaleti veya demokrasi oyunudur.

    Özellikle ülkemizde olmak üzere demokrasi iddiasında bulunan hiçbir yönetim idaresi altında bulunan halkları hakkıyla temsil edememiş ve halklarıyla barışık olamamışlardır.

   Dolayısıyla 24 Haziran sonrası ülkemizde uygulanacak olan sistemin adının cumhurbaşkanlığı veya başkanlık sistemi olması fazla kayda değer değildir. Önemli olan sistemin keyfiyeti ve uygulamaları olup kucaklayıcı, halklarıyla barışık, şeffaf, denetlenebilir, eleştiriye açık, ve yerli dokuya uygun olmasıdır. Aksi taktirde bir asırdır oynadığımız demokrasi oyununu başka bir adla devam ettirmiş oluruz.