Din sömürüsü de bir haksız kazançtır


 Mustafa ÇATLI    14-10-2018  


“Ey iman edenler doğrusu, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu , insanların mallarını haksız yollarla yemeyi ve bu din sömürüsünün devam edebilmesi için gerçek dini araştırıp öğrenmek isteyen insanları Allah’ın yolundan alıkoymayı alışkanlık edinmişlerdir. O halde gerek bu gibi din adamları gerek başkaları olsun altını ve gümüşü biriktirip yığan ve onlardan gerektiği kadarını Allah yolunda harcamayanlar var ya işte onlara can yakıcı bir azabı müjdele! “

    Öyle bir azap ki: “ Biriktirdikleri altın ve gümüşler o gün cehennem ateşinde kızdırılacak ve onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacaktır! Ve onlara: “ İşte bunlar kendiniz için biriktirdiğiniz şeyler (sermaye)dir. Şimdi tadın bakalım biriktirdiğiniz hazineleri” denilecek.( Tevbe 34/35)

Her halükarda yüce Allah’a teslimiyet gösteren kişi anlamına gelen Müslümanın mülkiyeti altında bulundurduğu sahip olduğu bütün mülkiyeti de kendisi gibi Allah için olmalıdır. İslam dini ne kominizim gibi servet düşmanı ne de kapitalizm gibi servetperest bir din değildir. Alın teri ile kazanılan, emeğe dayalı, meşru kazanma yollarıyla elde edilmiş sermaye haram olmadığı gibi tam aksine övgüye değerdir. Rüşvet, aldatma, kara borsacılık, fahiş fiyat uygulaması gibi haksız yollarla elde edilen kazançlar bütünü olan sermaye ise haram olduğu gibi bu tür kazanç yollarına karşı Müslümanlar dinen uyarılmışlardır. Söz konusu edilen ilk ayette haram kazancın sadece ticaret alanıyla sınırlandırılmamış olduğunu aynı zamanda dinin de sömürülerek haksız kazanca alet edildiğini anlıyoruz.

    Yahudi ve Hristiyan aleminde ruhbanlar, din görevlileri dinin sırtından geçinerek haram sermaye biriktirdikleri gibi maalesef İslam dünyasında da aynı olumsuz örnekleri sayısızca görmemiz mümkündür. Dine hizmet adı altında gerek bireysel gerekse cemaat, dernek, vakıf gibi kimi sözde İslami oluşumlar insanları din adına rahatlıkla sömürerek haksız kazançlar elde edebilmekteler. Görevleri İslami tebliğ ve toplumun İslamlaşmasına katkı sunmak iken bu yapılar dine hizmeti değil dini kendilerine hizmet ettirmekteler ve sonuçta din sömürüsünden elde edilen servetler yığmaktalar.

İşte ayeti kerime bu gerçeğe dikkat çekerek bu tür davranış ve sonucunda elde edilen servetin-kazancın fayda sağlamayacağını aksine cehennemde hesabın ve de azabın ağır olacağını bildirmektedir. Hz. Ebu Zer el Gıffari’nin sürgününe neden olan ayette bu ayettir. Zira Hz. Ebu Zer başta dönemin iktidarı olmak üzere insanları bu ayetle uyarmıştır.

      Ayetin iniş sebebi ile ilgili olarak Vahidi de Zeyd bin Vehb’den bir rivayet anlatılır: Rabeze’ye uğradığımda Ebu Zer ile karşılaştım. Ona “seni bu mekana kondurup, yerleştiren sebep nedir ”dedim. Şam’da bulunuyordum bu ayet hakkında Muaviye ile ihtilafa düştük dedi. Muaviye “bu ayet ehli kitap (Yahudi ve Histiyanlar) hakkında inmiştir” dedi. Ben de hayır hem biz hem de onlar hakkında nazil oldu dedim. Böylece bu hususta onunla aramızsa bir münakaşa oldu. Muaviye, halife Osman’a beni şikayet eden bir mektup yazdı…

Bu ayet nazil olduğunda Resullullah s.a.v) : “Altın ve gümüş helak olsun” buyurdu. Ashabın “peki ya hangi malı biriktirelim ey Allah’ın Rasulü “ demeleri üzerine : “ şükreden bir kalp, zikreden bir dil ve saliha bir eş “buyurdu. Helal kazanç yolları ile elde edilmiş, haramın bulaşmadığı ve üzerinde: zekat, sadaka ve fakirlerin haklarının ödendiği kişiye ve topluma faydalı olan kazançlar-mallar, servetler ayetteki uyarıya dahil değildir. Müslüman serveti bir amaç değil onu Allah’ın rızasını kazanmaya götüren bir araç olduğunu bilmeli ve mülkiyeti konusunda böyle davranmalıdır. Mülkiyetin Allah tarafından kendisine verilen bir emanet olduğunu ve bu emanetten dolayı sorgulanacağını da asla unutmamalıdır.