İnsanın Azgınlaşması Tagut – 2


 Mustafa ÇATLI    23-12-2018  


Allaha karşı haddini aşan insanın, Mevdudi’ye göre Tuğyanının(isyanının) üç farklı derecesi olabilir:

1.      Allah’ın kulu olduğunu kabul eder fakat pratikte O’nun emrinin aksini yaparsa bu kişiye “Fasık” denir.

2.      Allah ile irtibatını koparır ve Allah’ın dışında başka birilerine bağlanırsa o zaman “kâfir olur”

3.      Allaha isyan etmekle kalmayıp O’nun kullarının kendisine boyun eğmeye ve isyana zorlarsa o zaman “tağut” olur

Kuran da gerek Hz. İbrahim gerekse Peygamberimizle Allah’ın mahiyeti hakkında tartışan müşriklerin – putperestlerin aslında Allah’ın varlığından haberdar oldukları ifade edilmektedir.”Andolsun onlara yeri ve göğü kim yarattı diye soracak olursan elbette Allah yarattı diyecekler…” mealinde bir çok ayet bulunmaktadır. Aslında müşrikler Allah’ı ilahlar ilahı olarak kabul etmekte ama Onu tek Rab ve Ma-but olarak kabul etmemekte dolayısıyla Ona şirk koşmaktaydılar. Putlar onlar için birer sapıtma – tuğyan aracı olup bunlarla kendi tuğyanlarını meşrulaştırırlardı bu anlam da putlar gerçek tağut olmayıp tağutların temsilcileridirler.

Şirk anlayışı ilahlığı ikiye ayırmaktadır:

1.      Tabiatüstü ilahlık

2.      Hüküm de ilahlık

Allah’ı tabiatüstü ilah olarak kabul eden müşrikler her çağda hâkimiyette ilahlık hakkını Allah’tan alıp Allah’tan başkasına, Krallara şahıs veya guruplara vererek hüküm de ilahlığı Allah ile putlar arasında paylaşmışlardır. Hâkimiyet de ilahlık iddiasında bulunarak tağutlaşan Nemrut: Ben ne dersem kanundur, benden başka hiç kimseye karşı sorumlu değilim. Beni Rab olarak kabul etmeyen her ıraklığı asidir – suçludur derken buna karşılık olarak da Hz. İbrahim ulusal din ve ulusal ilahları, onların temsilcisi ve merkezi gücü olan Nemrut’u kökten reddeden bir tavır takınıyordu.

Hz. İbrahim örneğinde olduğu gibi bir kimse tağut’u ret etmedikçe gerçekten Allah’a iman etmiş sayılmaz.

Konu edindiğimiz “Kim tağut’u (şeytani güçleri) ret eder ve Allah’a inanırsa…”(Bakara 256) Ayeti La ilahe illallah’ın bir tefsiridir. Tevhidin şartı ise Allahtan başka varlıklara ulûhiyet vasfı vermemek ve tağutları inkâr etmek, onları hiç tanımamaktır. Yine ayını ayette Allah’ın iman edenlerin velisi olduğu bildirilmektedir. Allah’ın isimlerinden biri de velidir. İman edenlere yardım eder, onların dostudur, evrenin tamamının sahibi ve yöneticisidir. Başka ayetler de ise iman edenlerin Allah’ın velileri – dostları oldukları ifade edilmektedir. O halde dostluk karşılıklıdır. Allah dostu olduğu iman edenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarırken inkâr edenlerin dostları olan tağutlar ise onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. Velisi Allah olan bir müminin elbette yolu aydınlık olur. Yüce velisi onu karanlıklardan çıkarır, nura ve aydınlığa kavuşturur. Kalbi huzurlu ve nurlu, zihni berrak, aklı karışıklıktan uzak olur. Sahte tanrıları veli edinenleri durumu ise müminlerin aksinedir. Nur yerine zulmet, aydınlık yerine karanlık, huzur yerine huzursuzluk, akıl karışıklığı sapıklık ve anarşi olur. (3)