Kapıldık Gidiyoruz..


 R. Ferhat VURAL    10-03-2019  


Hedefimiz belirsiz…Rotamız düzensiz…

 

Yoldaki işaretlere bakmadan gidiyoruz.

 

İnandığımız sabiteleri, yolumuzda engel görüp, bir bir kaldırarak gidiyoruz. Biz büyüdük, dar geliyor deyip, sık sık gömlek değiştirerek gidiyoruz. Uydu uymadı kaygımız yok; neyi giydirseler içimize sindiriyor, kendimize yakıştırıyoruz.

Biz, biz olmaktan çıkmış olmalıyız ki; zaman zaman yolumuzu kesip; ‘’siz çok şımardınız, güç zehirlenmesi-iktidar sarhoşluğu yaşıyorsunuz, sizi tanımakta zorlanıyoruz’’ diyenler oluyor. ‘’Zorlanırsınız tabi, siz daha oralardasınız’’ diyoruz içimizden. Çok mesafe kat ettiğimizi düşünerek gururlanıyoruz.

 

Manevra yeteneğimiz; dostu-düşmanı şaşırtıyor.

Dilimizde; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet sloganı… Bir elimizde; Ay’ını, yıldızını, rengini, şeklini kutsadığımız Türk Bayrağı…Diğer elimizle Rabia İşareti yaparak ilerlemeye çalışırken, bir de baktık, Anıtkabir’e çıkmış yolumuz. Aslanlı yolda, aslanlar gibi ilerlerken bulduk kendimizi. İçimizdeki başörtülülerle üstelik.‘’Ata’nın ruhu incinmez mi?!’’ diye soracak olduk. ‘’Biz başörtülüler, 29 Ekim Cumhuriyet bayramında da geldik, sorun yok’’ dediler. Belli ki yol açılmış. Demek Ata bizden ümidini kesmemiş.

Evet; kapıldık gidiyoruz. En küçük bir tereddüt göstermeden gidiyoruz. Kemâlâtı, politikada arayan, biatını politikacıya yapan bir zihniyetle gidiyoruz. Çevremize de;‘’Siz daha önce, böyle bir kaptanla hiç yolculuk ettiniz mi? Bunun gibisi bir daha hiç gelir mi? Kıymetini bilin. İtaat edin. Rahat edin’’ diyoruz. Sanki o hep hayal ettiğimiz dönemi; kendi Asr-ı Saadet’imizi  yaşıyoruz. Başörtümüzle her işi yapabiliyor, her yere girebiliyor, her davete katılabiliyoruz. Allah’tan daha ne isteyebiliriz ki?!

Kendimizden öylesine emin, öylesine mağrur gidiyoruz ki; kime çarpıp kimi devirdiğimiz, kimi altımıza alıp ezdiğimiz, kimi kolsuz kanatsız bırakıp sürüklediğimiz; hiç umurumuzda değil. Dönüp bakmıyoruz bile, feryatlara, ahlara, iniltilere…

Ülkemizde onlarca yıldır süren az yoğunluklu-kirli savaşa itirazımız; bu savaş bitsin, kardeş kardeşi öldürmesin, bu kan dursun, analar ağlamasın için değilmiş meğer. Kan; her zamankinden daha çok aktığına; analar; her zamankinden daha çok ağladığına göre… Yoğunluğu az bulup arttırma kararı vermiş olmalıyız. Zira; asker milletiz deyip, içte-dışta her sorunu, savaş mantığıyla, güç kullanarak ve bedeli ne olursa olsun diye meydan okuyarak çözme gayretindeyiz. Son teknolojik gelişmeleri, silahları, hava araçlarını kullanarak bir anda onlarcasını etkisiz hale getirme, tümünü bitirip galip gelme  imkanına sahipken, bu kestirme yol varken, bizi uğraştıracak uzun yollara başvurmak akıllı işi değil diye düşünüyor olabiliriz…

Hak, Hukuk, Adalet, Özgürlük  diyenlere; imar işlerini gösteriyor, yolları, köprüleri, havaalanlarını, tünelleri, metroları işaret ediyoruz. Bunları görün, bu gelişmişliği konuşun, bunlarla siz de öğünün diyoruz. ‘’Hem eleştiriyor hem de utanmadan üzerinden-içinden geçiyorsunuz’’ diye başlarına kakmadan da edemiyoruz.

 

Oysa, bir devleti büyük yapan, bir milleti bir medeniyeti ayakta tutan –hepimizin bildiği- temel değerler vardır. İmar işleri, görkemli binalar, teknolojik yapılar birinci derecede belirleyici değil tabi. O ülkede; Can, mal, nesil, akıl, inanç emniyeti sağlanıyor mu? İddia edildiği gibi, teminat altına alınmış mı? Adalet mekanizması her fert için adilane işliyor mu? İnsanlar mutlu huzurlu mu? Ülkenin tüm fertleri, kendini o devlete ait, o devletin asli unsuru, olarak görüyor mu? Vs.

Politika malum; yap(a)mayacağınız şeyleri söylemek, yaptıklarınızı abartmak servis etmek, buna insanları inandırma ikna etme becerisidir. Hedefine-iktidara ulaşmak için; her aracı her yolu meşru sayar. Politikacılar için-maalesef- en kullanışlı en etkin malzeme ‘’inançlar’’dır. Kemalist rejimle(Laik+Faşist+Kapitalist)yönetilen bir ülkenin Başkanı bile, dindarlığını öne sürerek ‘’Bizim yolumuz Hak Yolu, dosdoğru yol, Sırat-ı Mustakim. Bizimle yürümeyenler  Hak yoldan sapanlar’’diy(ebiliy)orsa ve bu sözleri alkışla veya sükutla karşılanıyorsa; iş ciddi demektir. Kaptan’ıyla yolcusuyla, bir iki değil çok kez düşünmenin zamanı gelmiştir.

NOT:Bu makale Sabiha Ünlü hanımefendinin "Kapıldık gidiyoruz" adlı makalesinden kısaltarak alınmıştır