İnsan haklarıyla insandır..


10 Aralık İnsan hakları günü nedeniyle İHD Adıyaman şubesi tarafından basın bildirisi yayınladı. OHAL’e, Şiddete ve Savaşa Karşıyız Düşünceyi İfade Özgürlüğü İstiyoruz!

post

 Güncel    2016-12-10  


İnsanın sahip olduğu onur ve değerin haklara kaynaklık ettiği ve bu hakların evrensel olduğu fikrini temel alan Evrensel Bildirge’nin kabulü, insanlık için büyük bir kazanımdır.

10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen Evrensel Bildirge’nin başlangıç bölümünde insanlık ailesinin bütün üyeleri için eşit, bölünemez ve devredilmez hakların tanınmasının, dünyada özgürlüğün, adaletin ve barışın temeli olduğu, eğer hakları korunamıyor ise herkesin zulüm ve baskıya karşı son çare olarak direnme hakkına başvurmak zorunda kalabileceği belirtilmiştir.

Buna karşın günümüzde Evrensel Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hala kurulamamıştır. İnsanların ırkından, renginden, cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, dilinden, din ve mezhebinden, inancından, etnik kimliğinden, siyasi-vicdani ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri dünya çapında yeterli koruma bulamamaktadır. Maalesef Birleşmiş Milletler Örgütü de günümüzde başta yaşam hakkı olmak üzere hakların korunmasında, hak ihlallerinin başlıca sebebi olan savaşları ve iç savaşları önlemede, sonlandırmada, mülteci krizlerine müdahalede varoluş gerekçesini yeterince yerine getirememektedir.

Bugün tüm dünyada insan haklarına dayalı bir ortak yaşam ideali ekonomik, kültürel, dinsel, etnik vb. her türden “savaş” gerekçesiyle yaşanan küresel çapta olağanüstü hal rejimleriyle büyük bir tehdit altındandır. Aslında karşı karşıya olunan büyük bir insanlık krizidir. Bu krizin hem Türkiye özelinde hem de dünya genelinde tezahürü ise şiddetin her türünün sistematikleşmesi, yaygınlaşması ve hatta sıradanlaşmasıdır.

İnsan hakları savunucuları olarak yıllardır Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi sorununun en önemli halkasının Kürt sorunu olduğunu ve bu sorunun barışçıl ve demokratik yolla çözülmediği sürece Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi sorunlarının çözülemeyeceğini hep ifade ettik. Nitekim Türkiye’de 2015 Temmuzunda savaş politikalarına yeniden dönülmesiyle birlikte çözüm sürecinin yol açmış olduğu insan hakları açısından göreceli sükûnet yerini kaos ve ağır hak ihlallerine bırakmıştır.  İçeride ve dışarıda sürdürülen savaş politikalarının da etkisiyle ülkenin temel sorunları giderek daha da ağırlaşmış, siyasal otoriterleşme tırmanışa geçmiş, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ortadan kalkmış, siyasal gücün tek elde toplandığı fiili bir başkanlık sistemi yaşanmaya başlanmıştır.

Bunlar yetmezmiş gibi 15 Temmuz darbe girişimi ardından ilan edilen OHAL uygulaması ve çıkarılan KHK’lar sonucu her boyutta yaşanan yeni hak ihlalleri ve değer yitimi insan hakları mücadelesinin kazanımlarını onlarca yıl geriye götürmüştür. Öyle ki, geçmiş yıllarda hakların orantısız sınırlandırılması, Devletin yetkilerini aşırı kullanması ya da hak ihlallerine süreklilik kazandıran cezasızlık gibi sorunlar söz konusuyken, 2015 Temmuzundan sonra fiilen 2016 Temmuzundan sonra ise hukuken ilan edilen olağanüstü hal ve art arda çıkarılan KHK lar sonucunda çok daha temel ve varoluşsal bir sorunla; “hak öznesi olmayan insanlar sorunu” ile karşı karşıya kalınmıştır. KHK’lar ile işinden atılan, hiçbir yerde çalışma hakkı tanınmayan, sosyal haklarına ve malına mülküne el koyulan, keyfi gerekçeler ile gözaltına alınan, işkence gören, sonu belirsiz sürelerce tutuklu kalan, her türlü hukuki koruma ve savunma haklarından yoksun bırakılan, ne anayasa yargısından ne idari yargıdan cevap alamayan yüz binlerce “medeni ölü” yaratılmıştır. Vahim olan ise kimin ne zaman ve hangi koşullarda “medeni ölü” haline geleceğinin belirsizleşmiş olmasıdır. İnsanların kişi olmaktan, başka bir deyişle hak taşıyıcısı yurttaş olmaktan çıkarılması anlamına gelen bu kaygı verici durum büyük bir insan hakları krizidir. Siyasal iktidar medeni ölüler yaratarak “sosyal infaz” uygulamaktadır.

15 Temmuz darbe girişiminin faillerini açığa çıkarmak üzere soruşturmalar vakit geçirilmeksizin başlatılarak kısa sürede binlerce asker ve sivil kişi gözaltına alınmıştır. Ancak gözaltına alınanlar ile ilgili medyaya yansıyan haber ve görüntülerde, yüzlerinde ve vücutlarında fiziksel şiddetin kanıtı olan yara izleri ve berelenmeler bulunan, ters kelepçelenmiş, çıplak vaziyette tutulan, yüzükoyun yere yatırılmış ya da bir samanlıkta oturtulmuş onlarca kişi görülmüştür. Bu durum kaygı vericidir.

7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinin hemen ardından Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi genel sorununun en önemli halkası olan Kürt Sorunu’nun barışçı yollardan çözümünden vazgeçilmesi 90’lı yılları anımsatan ağır ve ciddi insan hakları ihlallerinin yaşanmasına yol açmıştır. Özellikle Kürt illerine ve ilçelerine yönelik hukuka aykırı olarak uygulanan sokağa çıkma yasakları sırasında burada yaşayan halkın elektrik, su, yiyecek ve sağlık gibi temel gereksinimlerden yoksun bırakılması, bilgi edinme ve haberleşme hakkının kısıtlanması, güvenlik güçlerinin özel harp yöntemlerine başvurması, genç yaşlı, kadın, çocuk demeden çok sayıda sivilin yaşamını yitirmesi kaygı vericidir. Söz konusu il ve ilçelerde süreklilik kazandırılan bu olağanüstü hal/savaş hali uygulamaları nedeniyle ekonomik ve sosyal yaşam tümüyle çökmüştür.

Sokağa çıkma yasakları uygulanan il ve ilçelerde uygulanan abluka sonucu gerçekleştirilen yıkımların da etkisi ile yaklaşık 500 bin insan zorla yerinden edilmiş olup bu insanlar göçe zorlanmıştır.

Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri 2016 yılında da karşılığını bulamamıştır. Alevi, Hıristiyan ve Yahudiler radikal sünni ve ırkçı grupların tehdit ve nefret söylemlerine maruz kalmışlardır.

DARBE TEŞEBBÜSÜ VE OHAL

Hükümetin, darbelere ve darbe teşebbüsünde bulananlara karşı insan hakları hukukuna uygun olarak idari önlemler almasını ve soruşturma makamlarının etkin soruşturma yapmasını gerekli ve anlaşılabilir bulmaktayız. Fakat burada kabul edilemez olan, KHK ve uygulamalardaki keyfilik, işkence ve kötü muamelenin yanında hukukun tamamen dışına çıkan uygulamalardır.

OHAL’in gerekçesi darbe teşebbüsü ile mücadele iken, çıkarılan KHK’lar ile toplumsal muhalefet üzerinde ağır baskı kurulmuştur. 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrasında çıkarılan KHK’lerle ise 100 binden fazla kamu görevlisi açığa alınmış,  80 bine yakın kamu görevlisi ihraç edilmiştir. OHAL uygulamaları 30 günlük gözaltı süresi, yaşam hakkı ve işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, seyahat özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, ifade özgürlüğü, çalışma hakkı, mülkiyet hakkı ve ayrımcılık yasağı konularında insan hakları hukukuna aykırı sorunlu düzenlemeler içermektedir. Ayrıca hukukun üstünlüğü ilkesi açısından hâkim teminatını ortadan kaldıran düzenlemeler, açığa alınmalar, ihraçlar, gözaltına almalar ve tutuklanmalar insan hakları hukukuna aykırıdır

OHAL ilanı ve çıkarılan KHK’lar ile 19 sendikanın kapatılması, 1600 civarında dernek ve vakfın kapatılması örgütlenme özgürlüğünün çok ciddi olarak siyasal iktidarın baskısı altında olduğunu göstermektedir.  

2016 de bir önceki yıl gibi toplantı ve gösteri özgürlüğü açısından da ihlallerin ve kısıtlamaların olağan üstü bir şekilde yaşandığı bir yıl olmuştur. OHAL’in verdiği yetki ile bir çok il ve ilçede gösteriler tamamen yasaklanmış olup bu uygulama devam etmektedir

SONUÇ OLARAK;

Dünyanın en çağdaş insan hakları belgesinin kabul edilişinin 69. Yılına girerken, yukarıda sıraladığımız veriler ve yaptığımız değerlendirmeler henüz Dünyada ve Türkiye’de evrensel insan hakları değerlerini tümüyle yerleştirebilme idealinin maalesef oldukça uzağında olduğumuzu göstermektedir. Demokrasinin ön şartı ifade özgürlüğüdür. Şu anda Türkiye’de ifade özgürlüğü otoriter yönetimin yargı baskısı altındadır. Dolayısıyla Türkiye’de asgari standartlarda dahi demokrasiden söz edilemez. Kürt sorunun savaşla çözülemeyeceği açıktır. OHAL ve KHK rejimi bir karşı darbe rejimidir. Bundan derhal vazgeçilmelidir.Devam eden hak ihlalleri durdurulmalı, sorumlular hakkında etkin soruşturma yürütülmeli, cezasızlık derhal terk edilmelidir.

SONUÇ OLARAK HERKESİN ÖZGÜRCE, BARIŞ İÇİNDE BİR ARADA YAŞAYABİLECEĞİ İNSAN HAKLARINA DAYALI BİR TÜRKİYE VE DÜNYA İSTİYORUZ.

Barış dileklerimizle herkesin insan hakları gününü kutluyoruz.HABER MERKEZİ

 

ihd,ihd adıyaman,av osman süzen,şehirde bu hafta gazetesi,adıyaman