GÖLEBATMAZ’IN GÜLÜ: “ZEMHERİNİN OĞLU ÖMER”
"ŞİMDİKİ GELİNLER Mİ? “ABOVVVV, AMAN, AMAN, AMAN."
17 2015-12-22
Adı Ömer Harmanda. Namı değer “Zemherinin Oğlu Ömer”. Ömer amca, Adıyaman’ın en eski semtlerinin başında gelen Eskisaray Mahallesi Gölebatmaz sokak’ta doğup büyüyen yaklaşık 85 yaşındaki ihtiyar bir delikanlı. Delikanlı diyoruz çünkü halen kendisine ait tarihi (çok eski ) bisikletle çarşı-Pazar gezen birisi. Bütün yaşamı evinin önünde kendisi tarafından yaptırılan tarihi “Gölebatmaz” çeşmesi ile dedelerinin ektiği tarihi çınar ağacıyla ünlü Eskisaray camisi arasında geçmiş. Şimdimin ihtiyar delikanlısı, Ömer Harmanda namı değer “Zemherinin Oğlu Ömer” amca bakın Adıyaman ve Eskisaray tarihi hakkında neler anlatıyor ona bakalım…
SORU: Ömer amca Gölebatmaz çeşmesinin tarihi ve önemi nedir?
CEVAP: şimdi bu çeşmenin suyunu Çukobirliğin oradan demir borularla buraya çektik, Bu çeşmeyi ben yaptım. Suyu Eskisaray camisine kadar uzattım. Mühendise aynen öyle dedim. Allah razı olsun o adam da götürdü suyun ayağını Eskisaray camisinin önündeki caddeye kadar uzattı. Fakat bu günlerde de kurutmuşlar mı netmişler bilmiyorum su akmıyor. Herhalde akmıyor ( torununa sesleniyor) değil mi İbrahim?
SORU: Peki bu su nereden geliyor neden önemli?
CEVAP: Karadağ’dan geliyor, su deposunun oradan. Gözü var orada. Gözü var ama benden başka kimse bilmiyor. Belediye başkanına söyledim, vali beye söyledim, bayındırlığa da dedim, toprak su işlerine de dedim. Dedim gelin ben size gözünü göstereyim. Sizde demir borularla bu suyu şehre verin. Bu su şehrin tamamına yeter. (Burada geçmişteki belediye başkanlarından bahsediyor) Kocatürk’e dedim, Mıhdat’a dedim, Pirinli Binzet’e dedim, Kara Ziya’ya dedim, o zaman ben 11 yaşındaydım. Ben çocuktum suyun gözüne gittim de beni dinlemediler. Şimdi bu suyun geldiği yerde boru yok, kazma kürekle eşdiler duvar örüp üstüne sal örtmüşler. Bu su afat evlerinin altından akıyor.
SORU: Peki Ömer amca senin çocukluğun nasıldı, neler yaşadın?
CEVAP: La oğlum ben burada doğdum burada. Aha bu evde doğdum. Çoluk çocuğum hep bu evde büyüdü..
SORU: Senin arkadaşlarından olup, okuyup ta büyük yerlere gelen var mı?
CEVAP: (espriler gelmeye başlıyor) Ben ne bilim la. Burada oturanlar yerlisi değildi ki koynuma koyim. Hep yabancı istanbıllı, adanalı, İzmirli ama belediye başkanları hep Adıyamanlıydı.
SORU: O dönemde arkadaşların kimlerdi, Ermenilerden hiç arkadaşın var mıydı? Onlarla neler yapardınız?
CEVAP: (burada o dönemde Adıyaman’da oturan ermeni vatandaşlarla olan arkadaşlıklarını anlatıyor) gâvur arkadaşlarım çoktu. Barso, Mıro, Cırco, Egop, İskender, Toros bunlar hep benim arkadaşlarımdı. Ben o zaman demirci şeğirdiydim. Aramız çok eyiydi çok. Bu gâvurmuş, bu müslümanmış, diye bir konu yoktu ki abi. Biz onların bayramında yumurta götürürdük, onlar da bize yemek yaparlardı, yani bir aile gibiydik. Ama bu siyaset Ermeniyi Türkü Kürdü birbirinden ayırdı, Alevi-Sünni’yi birbirinden ayırdı.
SORU: Bize birazda askerlik anılarını anlatır mısın?
CEVAP: Askerliğimi Doğu Beyazıt’ta yaptım. İki sene. Otobüs yoktu trenle gittim. Buradan dağ yolundan yürüyerek Malatya’ya gittim, orada bizi götürdüler o davarları koydukları vagonlar var ya, işte onla gittim. Orada bi üsteğmen vardı Antepli ondan dövüştüm. Çok sinirliydim o zaman. Aha beni sürgün ettiler. Evliydim ama çocuğum yoktu. Ben askere gittiğimde aha bu torunumun babası anasının karnında daha 3 aylıkmış. (burada birazcık duygu yoğunluğu yaşanıyor ve eşiyle diyaloğunu anlatıyor) aha bana dedi ki; “herif, kusura bakma sen askere gidon ama ben hamileyim ha” dedi. Ben de canın sağ olsun avrat nedim dedim. Oğlum doğduğunda mektup yolladılar. O zaman bele telefon filan yoktu, bir ayda iki ayda bir mektup gelirdi. O da verirlerse. Mektubu bi arkadaşa okuttum (eşinin hasret dolu sözleri geliyor burada) dedi ki;
Çanta aldım koluma,
Düştüm askerin yoluna,
Mehmet Dursun’un mabalı (oğlunun),
Yarbay’ın boynuna.
Benim ölen hanımım öyle bir şiir yazmıştı, bende gittim kumandana. Dedim kumandanım yav benim bi çocuğum oldu. Dedi; hadı la get pazartesi izinlisin. Geldim 45 gün buradaydım. Daha yeni de beşikte sallanıyordu. (burada Adıyaman diliyle eşine özlemini ve bebeğin nasıl onlara fırsat vermediğini esprilerle anlatıyor) Ağlordu, mağlordu bende dekmeyi vuracam. Arvada dedim al bunu aşağı at yav ne bu. Bırakmor ki ben buraya gelmişim acı avradımı görüm.:))
SORU: Ömer amca çocukluğunda büyüklere saygı nasıldı, şimdiki nesil nasıl davranıyor. Ne fark var arada?
CEVAP: Biz büyüklerin önünden geçemezdik. Ayıptı. Bir kadın bele sokakta oturduğu zaman bir erkek önünden geçerse ayağı kalkardı. Ele baş açıkmış bilmom ne açıkmış asla. Şimdi hayâ terbiye heç bişey kalmadı. Yani kimse demesin ben âlimin oğluyum, ben velinin kızıyım. Ananın babanın çocuğuna gücü yetmiyor. Bele gelmiş bele de gider ağam.
SORU: O dönemde gelin kaynana ilişkisi nasıldı, şimdi nasıl?
CEVAP: ben hanımdan dövüştüğüm zaman anam beni döverdi. Bana terbiyesi olma gelinime bişey deme derdi. Ama anam gelinini, avrat da anamı çok severdi. Anama bişey söylediğimde hanım bana anama bişey deme seni ona kurban ederim diye anamı savunurdu. Şimdiki gelinler mi? “abovvvv, aman aman aman aman aman. Şimdi bir kayınbaba gidip de oğlugilde kalamıyor, yemek yiyemiyor. O gelin kayınbabayı kovor, kovor resmen. Bunu ne işi var daima buraya gelor” diyor. Şimdi bu devire gelmişsin gardaş, kurban olim sana. Yok, abi yok şimdiki gelinler mi öfffff… Diyerek fazla üzerine gitmeden “Zemherinin oğlundan” ile yani Ömer harmanda ile röportajımızı burada bitiriyoruz..
ÖZEL RÖPORTAJ: Tayfun GÜZEL