Mazlumder başkanı: "İnsanlar, ya dinde kardeşin, ya da hilkatte eşindir "


İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) Genel Başkanı Ramazan Beyhan ile İnsan haklarını,çözüm sürecini,toplumda yaygınlaşan nefret dilini konuştuk.

post

 17    2018-10-09  


Soru:insan hakları karnemizi nasıl görüyorsunuz?

CEVAP:Bugün aslında sadece ülkemizin değil, Dünyanın da karnesi çok iyi değil. Bu karneyi nasıl düzeltebiliriz önemli olan bu.Bunu da insanı merkeze alarak düzeltebiliriz.Kısaca şöyle söyleyeyim; her insan kendi bireysel hayatında  toplumla olan ilişkilerini insanla olan ilişkilerinde bana yapılmasını istemediğim bir şeyi başkasına yapmamam gerekiyor,ben de başkasına onu yapmamam gerekiyor.Bir başkasının hakkı benim sorumluluğumdadır bunu bir ödev olarak kabul etmemiz gerekir diye düşünüyorum ve insanın büyük bir değer olduğunu herkesin kabul etmesi gerekiyor.

SORU:Son dönemde bir nefret dilinden bahsediliyor.Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Nefret dilinden vazgeçmemiz gerekiyor, şöyle ki; Benim inancımda her insan Rabbimizin yarattığı bir kişiliktir.Dolayısıyla kendiliğinden lalettayin olan bir şey değil, yüce yaratıcının iradesiyle dünyaya geliyorsa her insan değerlidir.

Soru:Genel de şöyle bir eleştiri de var,yaptığımız yanlışları hep  başkasına yüklüyoruz.Amerika,Avrupa bizimle uğraşıyor vs. Ne dersiniz öyle midir?

Cevap:Amerika bizimle uğraşıyor,Avrupa bizimle uğraşıyor ya,Amerika herkesle uğraşıyor.Kavgamızı bile Amerika'ya emanet ediyoruz hatalarımızı pek kabullenemiyoruz.Bizim birbirimizle uğraşmamız bazı insanların işine gelebilir bu doğru bir şey değildir çünkü sonuçta hepimiz bu ülkenin bu coğrafyanın insanlarıyız bizim birbirimizle uğraşmamız hepimizi zayıflatır.İnsanı aslında yani genel anlamda her insan bir değerdir.O değeri anlamamız gerekiyor, dinlememiz gerekir.Birbirimize her şeyden önce saygılı olmamız lazım.Maalesef üretemediğimiz için küçücük farklılardan dolayı bir birimizi dışlıyoruz,ötekileştiriyoruz.Halbuki birbirimizi anlamaya çalışsak bir sorun kalmayacak diye düşünüyorum.

Soru:Ülkemizde son 40 yıldır kanayan bir sorun var,adına ister güneydoğu,ister terör,isterseniz Kürt sorunu deyin.Yaşanılan acılar bir yana, Devletin resmi rakamlarıyla 500 milyar dolara mal olmuş bir sorun,bu sorun nasıl çözülecek?

   Cevap: Şimdi bu sorunun çözümü şudur.Bir defa bu memlekette kim her neyse, herkes anayasal vatandaşlıkta eşit olması gerekiyor. Herkesin kendi kimliğiyle dili ve kültürü kesinlikle baskı altında olmaması gerekiyor. Bin yıllık kardeşlikten bahsediyoruz, kardeş dediğimiz zaman aynı anne ve babanın çocukları değil,birinin kederi diğerinin paylaşmasıdır,ki paylaşıyor zaten.Ben karşımdakinin acısını ve kederini paylaştığın zaman sevinciyle sevindiğimde, kederiyle acı duyduğum zaman kardeşimdir.Bir diğer önemli şey de -ki en önemlisidir- kardeşler arasında aynı ananın babanın çocukları dahi, biri  diğerlerini aşağılarsa ki bilinirse burada kardeşlik biter.Mademki biz bu ülkenin çocuklarıyız o zaman kardeşleriz.Türkü ,Kürdü,Arabın, lazın Çerkezin o zaman birinin diğerine karşı üstünlüğü olmamalıdır.

Soru:Biliyorsunuz bundan kaç yıl önce bir barış ve kardeşlik Projesi," çözüm süreci" adıyla bir süreç başlatıldı. insanlar rahat bir nefes aldı, bölgede yatırımlar başladı .Ancak çözüm sürecinin bozulması ile birlikte yeniden bir şiddet ortamına girildi. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Cevap: Çözüm sürecine gelinceye kadar öncesinde devletin yetkilileri,kanaat önderleri, politikacıların söylediği  bazı şeyler vardı." Bu sorunun çözümü sadece askeri tedbirlerle olmaz"  diye.Sorunun siyasi kültürel bir sürü yönü var.Askeri çözüm sadece meseleyi biraz  öteler bastırır ama, hiçbir zaman çözmez daha da derinleştirir.Dolayısıyla siyaset kurumunun bir an önce o diğer seçenekleri de mutlaka masaya koyması gerekiyor.Bu şekilde ancak barış olabilir.

SORU:Hak ihlalleri genelde olağanüstü dönemlerde çok oluyor. 12 Eylül, 28 şubat ve 15 Temmuz darbesi.Mazlumder olarak bu hak ihlalleriyle ilgili ne yaptınız?

Cevap: Bildiğiniz gibi biz bütün açıklamalarımızda hak ihlali gördüğümüz zaman kesinlikle dikkat edilmesi gerektiğini, suçun Şahsiliği, savunmanın eksiksiz devam etmesi gibi yani bu konular üzerinde açıklamalarımızı yaptık.Bir rapor ve OHAL sonrası yasanın da bu konuda daha çok insan hakkı  ihlallerine sebep olacağından dolayı endişemiz var dedik.Bununla ilgili değerlendirmemiz var raporumuzu kamuoyunla paylaştık.

SORU: Yukardan aşağıya toplumun tüm kesimlerinde bir şiddet dili hakim.İnsanlar birbirini anlayacağı, dinleyeceği yerde küfür ve hakaretle karşılık veriyorlar.Ne diyeceksiniz?

Cevap: Tabii ki bu şiddet dili normal bir şey değildir.Maalesef toplumda bir kamplaşma var,insanlar birbirlerine ön yargılı,bu iyi bişey değildir.Üzerinde düşünülmesi gereken normalleşme nasıl sağlanacak ? Şimdi Hz. Ali’nin bir sözü var." İnsanlar, ya dinde kardeşin, ya da hilkatte eşindir " İnsanlar ya kardeş  ya da yaratılışta eşin  ise  bu şiddet dili niye? Şiddet dili kimsenin yararına değildir,herkesin zararınadır.Şayet şiddet dilini kullanıyorsak çözümlerimiz yok demektir.Eğer söylenecek sözümüz varsa bu şiddet dilinden vazgeçmemiz gerekiyor. Tabii ki en başta yetkililerin bu konuda diline dikkat etmesi gerekiyor.Kutsal kitabımız Allah Musa’yı firavuna gönderirken kavlileyin "yani yumuşak söz söyle" diyor.Yine Kur'an-ı kitabımız bir insana bişey anlatacaksanız "hikmet ve  güzel öğütle anlatınız" der.Müslüman bir toplumda hakikaten şiddet dilinin bu kadar öne çıkması endişe vericidir.Bizim gerçekten hepimizin bu dili terk etmemiz gerekir.Merhamete ihtiyacımız var toplumsal barışa ihtiyacımız var.Eğer biz birbirimizi ötelersek kardeşlik olmaz düzen olmaz dirlik olmaz.

SORU:Eski arkadaşlarınızla neden yollarınızı ayırdınız? Mazlumdere kayyum atandı iddiaları hakkında ne düşünüyoruz?

Cevap:2017 yılında değişim yaşandı. Mazlum-Der hiçbir kürsünün sözcüsü değildir, bütün kürsülerin söz hakkını savunur. Biz bu kürsümüzden uzaklaştığımızı gördük. O günkü yönetimin tutundan bunu gördük. Şubelerimizin tek tipleştiğini gördük. Kendisi gibi düşünmeyen kişilerin dernekten uzaklaştırıldığını gördük. Olağanüstü genel kurul talep ettik ama bunu kabul etmediler. Belirli bir sayıda imza toplantıdan sonra olağanüstü genel kurula o arkadaşlar katılmadı. Belirli bir bölge değil Türkiye’nin farklı bölgelerinde ki şubeler kapatıldı. Şubeleri kapatmamızdaki sebep tek tipleşmedir. Değişiklik bu, biz bunu kendi fabrika ayarlarına döndü. Bu süreçte de bunu net bir şekilde görürsünüz. Bizim için insan hakları ve hukuk dilinden konuşuyoruz. Siyasi dilden uzak durmaya çalışıyoruz. Toplumda barış, adalet, demokrasinin oluşması için çalışıyoruz.

Son Soru:Yarınlardan ümitli miyiz?

Güzel bir soru,yarınlardan ümitli miyiz? Şimdi biz her şeyden önce Allah’a inandığım için hiçbir zaman rahmetten ümidimizi kesmiyoruz. insan bu fıtratı taşıdığı için bu manada ümit kesmiyoruz.Ama ümitli olmakla birlikte çalışmayı da sürdürmek lazım.Şöyle düşünüyorum,eğer çaba gösteriyorsanız mutlaka ümitli olmanız gerekir.İnşallah daha iyi günler göreceğiz.Hani bazen derler ya "bir musibet bin nasihatten hayırlıdır" diye, insanlar bazen ihmal ettikleri doğruları, yaptıkları yanlışların acı sonuçlarını  gördüklerinde pişman olur bir daha o hataları yapmazlar.Benimde temennim bu kadar acılardan sonra inşallah hepimiz ders çıkarır,önümüze bakar daha güzel bir ülke için çalışırız.

-Çok teşekkür ederim

-Ben Teşekkür eder,yayın hayatınızda başarılar dilerim.

Röportaj:Ferhat Vural

adıyaman,şehirde bu hafta,ferhat vural,mazlumder,ohal,ramazan beyhan