Sinemacı Mahmut KARATAŞ "sinemaya aşığım.."
SALON, “MAKİNİST KÖMÜR YAK” SESLERİYLE YANKILANIRDI.
17 2016-01-26
SALON, “MAKİNİST KÖMÜR YAK” SESLERİYLE YANKILANIRDI.
Sinemacı Mahmut KARATAŞ "BEN SİNEMAYA AŞIĞIM.."
Filme Müşteri Çekmek İçin Biletçi Selim Analar, Bacılar, bu senenin en güzel aile filmi Meram sinemasında. Kocalarınızı kandırın, yemeğinizi tez pişirin, gelin yerinizi alın yoksa ayakta kalırsınız”diye at arabasıyla darbuka çalar, reklam yapardı.
Sevgili Mahmut Karataş, namı değer “Sinemacı Mahmut. Adıyaman il olduktan sonra sinema sektörünü yöneten isim siz oldunuz. Bu heves, bu merak nerden geldi?
_ Sinemayı oldum olası sevdim. Benim için farklı bir yeri vardı. Askere gidip geldikten sonra hevesi daha da arttı. O dönemde Adıyaman’da üç sinema vardı. Şehir sineması, meram sineması ve bir de saray sineması. Saray sineması devrediliyordu. Rahmetli Hasan Fillik vardı, Onundu. Abimle birlikte orayı aldık. İlk filmimizi oynattık. Salon küçüktü belki içerde iki yüz kişi vardı. Karanlık, gürültülü yani seyredilmeyecek bir filmdi. Müşteriler onun için hep yarım çıktılar. Kendi kendime “bu filmler seyredilmez, seyirci gelmez, bu iş böyle olmaz” dedim. Adana’ya gittim, o zaman Cüneyt Arkın’ın “Malkoçoğlu” filmi yeni çıkmıştı. O film müthiş iş yaptı. Bu bizim için bir başlangıç oldu. Ama makinemiz iyi değildi, salonumuz küçüktü, balkonumuz yoktu. Ona rağmen bu işi meslek edindik.
Sinemalar neredeydi? Kaç tane yazlık sinema vardı? İnsanlar en çok hangisine ilgi gösteriyordu?
_ Kışlık sinema Ulucami’nin karşısında şimdiki Kızılay kan merkezinin yerindeydi, yazlık sinema ise hükümet konağının yanında şimdiki Serdaroğlu otelinin yerindeydi. Rakiplerim maddi yönden ve salon güzelliği yönünden benden daha iyi durumdaydılar ancak bende daha kaliteli film getirerek onların bu üstünlüğünü bitirdim. Şehir sinemasının sahibi Abdulkadir Pektaş ile hacı Osman Anbay’dı. Meram sinemasının sahibi Abdurrahman Has ile Koyungözlü’nün oğlu Salih’ti. Zenginlerdi ama dostlarımızdı. O zaman dostluk arkadaşlık çok değerliydi. Üç sene sonra bu defa meram sineması satılığa çıktı ve orayı da aldım. Rekabeti bitirmek için şehir sineması ile ortak olduk ve böylelikle kolektif olarak bitin sinemalar bizim oldu.
Bir dönem insanlar sinemadan insanlar ağlayarak çıkıyorlardı. “Acıklı” filmler dönemi. O dönemi anlatır mısınız?
_ Ferdi Tayfur, Fatma Girik, Yılmaz Güney, Hülya Koçyiğit, Kartal Tibet ve daha niceleri. Yazlıkta bir film oynuyor içeride en az bin, bin iki yüz kişi var. Tabi ki çoğunluğu da aile. Yer olmamasına rağmen ayakta izlemek için bile ısrar ediyorlar. Neyse hasılatı topladım ve salona girdim. Ama ne göreyim! Abartısız içerideki o bin iki yüz kişinin hepsi ağlıyor. Dram filmleri hep böyleydi. Yılmaz Güney’in “Baba” filmini getirdim. O filmde ağlamayan yoktu. Ben yılmaz Güney’i çok severdim. Allah rahmet eylesin. Kısmet olmadı. Bir cinayet işledi, eğer o cinayeti işlemeseydi büyük oğluma küvre olacaktı. Adıyaman’a gelecekti. Ama o olaydan sonra öyle kaldı.
Peki, Adıyaman’ın bir dönemine damga vuran ve sonradan yanan meşhur belediye sineması. Onun hikâyesi neydi?
_ İller bankası belediye adına yaptı ve ihaleye çıkardı. İhaleyi ben kazandım. 1973 yılıydı. Orası çok güzel bir salondu. Önü bahçeli, 600 kişilik bir salon. Doğu ve Güneydoğu’da böyle bir salon yoktu. Koltuklu, kaloriferli. Adıyaman ”lüks” sinema kavramını belediye sinemasıyla gördü. Ama o sinemayı bayram gecesi yaktılar. Çok üzüldük, adeta yıkıldık. O sinema tek bizim değil Adıyaman’da yaşayan herkesin sinemasıydı. Ama yaktılar. Hayallerimizi de yaktılar o sinemayla birlikte. Netice itibariyle hem işimizi bozdular hem de Adıyaman’da böyle bir salon bir daha olmayacaktı olmadı da.
Peki, sinemaya gelen filmleri nasıl tanıtırdınız? Seyircinin bu filmlerden nasıl haberi olurdu?
_ Rahmetli Selim Koç vardı.Namı değer Biletçi Selim.O dönemde araba fazla yoktu, o film kartellerini at arabası vardı. O arabaya atardık. Selim darbukayı alır at arabasına binerdi. Mahalleleri gezerdi. “Analar, Bacılar, bu senenin en güzel aile filmi Meram sinemasında. Kocalarınızı kandırın, yemeğinizi tez pişirin, gelin yerinizi alın yoksa ayakta kalırsınız”diye böyle reklam yapardık. Çok zevkliydi sinemacılık. Türkiye’de o dönemde en geçerli meslek sinemacılıktı. Tıklım tıklım olurdu. Cumartesi Pazar olduğunda aileler yer bulamazdı sinemada. Parası olmayan evde dolmalı köftesini satmış komşusuna, o parayla sinemaya geliyordu. Gerçekten öyle olmuştu. Hatta yazlık sinemada film oynarken hamile bir bayan sancısı tutup ta doğum bile yapmıştı. Öyle güzel anılarımız davardı.
Bayramlarda insanlar filme girmek için kuyruğa girerlerdi. Özellikle Cüneyt Arkın filmlerine alkış-kıyamet kopardı.
_ O zaman Tarkan, Malkoçoğlu filmleri geldiğinde izdiham olurdu. Salonum 300 kişilikti ama içeride belki de bin kişi olurdu. İlk seansın bileti biter bitmez ikinci seansın biletlerini satmaya başlardık. Bilet anında biterdi. Akşama kadar böyle devam ederdi. Bayram boyunca gündüzleri gençler, geceleri aileler film izlemeye gelirlerdi. Çok para kazandık. Çok iyi bir sektördü. Ama sürekli kendini yenileyen bir sektördü.
Sinemada eğlenceli anların yanında seyircinin sevmediği sıkıntılar da olurdu. Mesela film karardığında seyirci “kömür yak” diye bağırırdı. Neydi o espri?
_ Makaralar vardı. Film şeritleri o makaralara sarılırdı. Biz bobin derdik onlara. Bir dönem de sizin dediğiniz gibi kömür vardı. Makineler kömürlüydü. Sonradan bunlar lambaya çevrildi. Böyle olunca makinistler de rahat etti, seyirci de. Şimdi o da kalktı. İstanbul’da bir film merkezinde cihaz var. Düğmesine basıyorsun sinemada film oynamaya başlıyor. Teknoloji çok gelişti. Film oynadığında kömür biterdi, seyircide ıslıklar, bağrışmalar, tepkiler Ohoooo neler neler. “Makinist Kömür Yakkkkkk” diye bağırırlardı. O da işin eğlenceli kısmıydı.
Bilet Fiyatlar nasıldı peki çok pahalı mıydı? İnsanlar rahat gelebiliyorlar mıydı sinemaya?
_ O zaman geçim sıkıntısı yoktu. 1 lira, bilemedin 2 lira. Çok ucuzdu. Kuruş bile vardı. Gerçi şimdi aklımızda kalmadı ama netice itibariyle çok uygundu. Herkes geliyordu sinemaya. O sinema kültürü Adıyaman’da çok yaygındı. Seviyorlardı sinemayı. Eser Sarıgül vardı. 10 kuruşa film oynatıyorlardı. Demirci pazarında. İş bankasının yeri Han’dı. Çobanoğlu hakkı vardı. Orada oynatırlardı. Demokrasi parkının yerinde ortaokul vardı. Orada oynatırlardı. Eski belediyenin karşısında kokucu Mustafa vardı. Orada epey oynatıldı. O zaman sinemaya itibar çoktu. Vali bay gelirdi. Emniyet müdürü gelirdi. Köylerden vatandaşlar gelirdi. Samsat’tan, Kâhta’dan gelirlerdi. Fragman oynatırdık. o fragmanı duyan film ne zaman geliyor diye sorarlardı, takip ederlerdi ve film geldiğinde köyden filmi izlemeye gelirlerdi. Yılmaz Güney’in “Ağıt “mı, “Acı “mı diye bir filmi vardı. Çok iyi hatırlayamıyorum. Çok uzun zamanoldu. “kerem ile Aslı”nın filmi vardı. O zaman ki rakiplerimiz Abdulkadir Pektaş vardı. Biz “Aboş Ağa” diyoruz. Biz onla tavla oynarken iddiaya girdik. Kahve sinemaya yakındı. Dursun çavuşun evinin oradaydı. Çocuklara “gidip filmi değişin” dedim. O da dedi ki “biz yılmaz güney oynatacağız. Seni alt edeceğiz” dedi. İddiaya girdik. Aynı saatte, aynı seansa. Benim salon doldu. Tıklım tıklım. Geriye kalanlar mecburen onun sinemasına gitti. Ama onların hasılatı benim hasılatımdan fazla oldu. Benim sinemaya gelenler hep aileydi. Çocuk çoktu sandalyeler hep çocuklarla doldu. Onun için onlar daha fazla bilet sattı. İddiayı ben kazandım ama benim sayemde onlar benden daha çok hasılat yaptı. Öyle çok güzel rekabetlerimiz de oldu. Ama dostça, arkadaşça.
Peki, geceleri insanlar sinemaya rahat geliyorlar mıydı? Korku var mıydı? Gece eve geç dönüyorlardı. Netice itibariyle Araç yoktu, neyle eve dönüyorlardı?
_Uzak yerlerden traktörle geliyorlardı. Taksi kiralayıp geliyorlardı. Geri mi dönüyorlardı bilemiyoruzki! Merkez olarak sorun yoktu. Zaten 7-8 mahalle ancak vardı. Zevk alıyorlardı. Gece gezmekten. Trafik yoktu, terör yoktu, sıkıntı yoktu, maddi problem yoktu. Bu günkü gibi değil ki, Herkes zevkini çıkarıyordu. Film en geç 9’dabaşlıyor, 11’de 12’de bitiyordu. Sinemadan çıkanlar geze geze evlerine gidiyorlardı. Yani kısacası sinema Adıyaman’ın eğlencesiydi, kültürüydü, ailelerin sohbet yeriydi. Ama şimdi ne yazı ki o kültür de yok, o eğlence de. Çok yazık.
Mahmut amca, bize zaman ayırıp Adıyaman’ın eski sinema kültürünü, sinema tarihini anlattığınız için size çok teşekkür ederiz.
_ Asıl ben size teşekkür ederim. Hatıralarımı yeniden canlandırdınız, mesleğimi özlemiştim sizin sayenizde o günlere yeniden döndüm. İyisiyle kötüsüyle anılarımı yeniden hatırladım. Gazetenize ve şahsınızda bütün çalışanlarınıza teşekkür ederim.
ÖZEL RÖPORTAJ: TAYFUN GÜZEL