Boynukara;"Kürt sorunun kaynağında,jandarma ve tahsilat baskısı vardır"


KÜRT SORUNU; Asıl sıkıntı, sorunu yönetme ve çözme süreçlerinde öne çıkan "güvenlikçi şark siyaseti"dir. Bu siyaset, bir yönüyle, İmparatorluğun devlet bilgisini yok sayan, tarihsel ve toplumsal gerçeklikten kopuk yaklaşımıyla, çözümü, inzibati tedbirlerin çoğaltılmasında görmüştür. Tam da bundan dolayı devlet, sorunu çözmek için kalıcı tedbirler almak yerine, sorunla yüzleşmeyi sürekli erteleyerek, geçici önlemler almayı tercih etmiştir. Sorunun güvenlik bürokrasisine havale edilmesi, tesirleri bugün de devam eden bir gelenek oluşturmuştur. ‘Jandarma ve tahsildar baskısıyla’ halkı hizaya sokmak isteyen kamu siyaseti anlayışı, sıkıntıları çözmek yerine, sorunun derinleşmesine neden olmuştur. 1960’lar Kürt meselesinde milattır. Bir yandan 27 Mayıs darbesinin Kürtlerle ilgili aşırı sert ve ‘aşağılayıcı’ tavrı, diğer yandan bölgede yaşanan değişim ve dönüşüm, Kürt meselesinin daha ‘ulusalcı’ bir nitelik kazanmasına yol açmıştır. Bu dönüşüm PKK'nın ortaya çıkmasıyla hızlanmış ve mevcut sol-etnik-seküler söyleme, bağımsızlık düşüncesinin eklenmesiyle, Kürt meselesi iyiden iyiye ayrılıkçı bir karaktere bürünmüştür.

post

 17    2016-02-08  


KÜRT SORUNU

 

.1071 Malazgirt savaşından Osmanlının yıkılışına kadar, insanlar; Türkü, Kürdü, Laz'ı Çerkez'i vb. barış ve kardeşlik içinde yaşadılar. Ardından Cumhuriyetle birlikte, bazı sıkıntılar baş gösterdi. Sorunun kökeninde ne var?

 

Kürt Meselesi, Türkiye'nin yüzyıllık meselelerinden biridir. Kökleri, İmparatorluk dönemine kadar uzanan bu mesele, siyasi, iktisadi, etnik ve hepsinden de önemlisi psikolojik yönleri olan karmaşık bir sorun alanıdır. Türkiye’nin içe kapanıp otoriterleşmesi veya dışa açılıp evrensel ölçekte bir demokratik düzen tesis etmesiyle doğrudan ilgili olan meselenin, aynı zamanda uluslararası bir boyutu da bulunmaktadır. Kürt meselesi; geri planında iktisadi, sosyolojik, siyasi ve psikolojik gibi birçok nedeni içinde barındırmakla birlikte, temelinde homojen bir ulus oluşturma çabasının olduğu açıktır.

 

Cumhuriyet’in ‘etno-seküler’ bir ideolojik formasyona evirilmesi, bir yandan birlik ve beraberliği sağlama potansiyeli taşıyan moral değerlerini zayıflatırken, diğer yandan karşı milliyetçiliğinde tetiklemiştir. Bu süreçte, ‘tek tip’ ve ‘problemsiz’ bir ulus oluşturma projesi, karşılaştığı sorunları güvenlikçi bir bakış açısıyla ele almakta ısrar etmiş ve bugünkü noktaya gelinmiştir.

 

Asıl sıkıntı, sorunu yönetme ve çözme süreçlerinde öne çıkan "güvenlikçi şark siyaseti"dir. Bu siyaset, bir yönüyle, İmparatorluğun devlet bilgisini yok sayan, tarihsel ve toplumsal gerçeklikten kopuk yaklaşımıyla, çözümü, inzibati tedbirlerin çoğaltılmasında görmüştür. Tam da bundan dolayı devlet, sorunu çözmek için kalıcı tedbirler almak yerine, sorunla yüzleşmeyi sürekli erteleyerek, geçici önlemler almayı tercih etmiştir. Sorunun güvenlik bürokrasisine havale edilmesi, tesirleri bugün de devam eden bir gelenek oluşturmuştur. ‘Jandarma ve tahsildar baskısıyla’ halkı hizaya sokmak isteyen kamu siyaseti anlayışı, sıkıntıları çözmek yerine, sorunun derinleşmesine neden olmuştur. 1960’lar Kürt meselesinde milattır. Bir yandan 27 Mayıs darbesinin Kürtlerle ilgili aşırı sert ve ‘aşağılayıcı’ tavrı, diğer yandan bölgede yaşanan değişim ve dönüşüm, Kürt meselesinin daha ‘ulusalcı’ bir nitelik kazanmasına yol açmıştır. Bu dönüşüm PKK'nın ortaya çıkmasıyla hızlanmış ve mevcut sol-etnik-seküler söyleme, bağımsızlık düşüncesinin eklenmesiyle, Kürt meselesi iyiden iyiye ayrılıkçı bir karaktere bürünmüştür.

 

.Ak parti “çözüm süreci” adıyla barış ve kardeşlik projesi başlattı. Doğudan batıdan herkes derin bir oh çekti. Daha sonra ne olduysa masa devrildi ve daha bir şiddetle başa dönüldü. Masayı kim devirdi?

 

Ret ve inkar politikalarıyla derinleşmiş olan Kürt meselesini çözme kararlılığı gösteren AK Partinin yaptığı en temel değişim, Kürt meselesiyle çözüm sürecini birbirinden ayırmasıdır. Kürt meselesi, alevi sorunu, azınlıkların problemleri ve mütedeyyin insanların yaşadıkları sorunların tümü genel anlamda devletin demokratik dönüşümüyle çözülecek bir konu olarak kabul edildi. Buna ilişkin gerekli tüm adımlar atıldı. İdari tedbirlere ilişkin yapılması gerekenler yapıldı. Yasal mevzuat yenilendi. Anayasa değişikliği gerektiren konuların ise süreç içinde çözüleceğini umuyorum. Çözüm sürecinin sürdürülebilirliğinin ana damarı ise silahı ve şiddeti yöntem olarak benimseyen örgütün elinden silahını almaktı, görüşmelerin tümü bu kapsamda yapıldı.

 

Masayı kim devirdi konusuna dönecek olursak; 7 Haziran seçimlerinden sonra ne olduğunu anlamak için bazı verileri hatırlamakta yarar var. PKK terör örgütü, 11 Temmuz’da ‘çatışmasızlığı’ bitirdiğini ilan etti. PKK, 13 Temmuz’da ‘devrimci halk savaşı’ başlattığını ilan etti. PKK, 20 Temmuz’da ‘silahlanma ve topyekûn savaş’ çağrısı yaptı.

 

Peki; 7 Haziran – 24 Temmuz tarihleri arasında ne oldu? 657 terör olayı meydana geldi, 11 güvenlik görevlisi şehit edildi, 41 sivil vatandaş hayatını kaybetti, 15 baraj inşaatına saldırıldı, 500 araç yakıldı ve 24 Temmuz’da operasyonlar başladı.

 

Şimdi bunlara bakıldığında, sormak gerekmez mi, seçimden sonra kim sivil siyasetin önünü kapadı, Kim savaş çağrısı yaptı? İki yıl içinde 18 yaşından küçük 2.052 çocuğu dağa kaçıran PKK terör örgütüne tek bir söz dahi söyleyemeyenler mi barışı istiyor? Sivil halk ile güvenlik güçlerinin karşı karşıya gelmesi için PKK terör örgütünün planladığı ‘öz yönetim’ ve ‘canlı kalkan’ eylemlerine öncülük eden ‘siyasiler’ mi barış istiyor? Masayı deviren kim?

 

PKK terör örgütü ile küresel güçler arasında bir “kullanma” ilişkisi olduğu biliniyor. Özellikle Suriye konusunda Esed-İran-İngiltere-ABD eksenli projelerde rol aldığı açık. Örgüt ve türevi oluşumlar, artık Kürt meselesiyle değil, bölgesel politik oyunlarda kendilerine yüklenen misyonla gündeme geliyorlar. Bu nedenle de Kürtlerin sorunları ve temsiliyet üzerinden devletin ve milletin açtığı meşruiyet kredisini dış güçlere pazarlamaktadırlar. Gelinen noktada şu açıktır ki atılan adımları istismar eden, Kürtleri sürekli ateş hattında tutan, Kürtler üzerinde yeni bir vesayet kurmaya kalkan örgüt, silahları bırakmadan, ülkeyi terk etmeden ve terörden vazgeçmeden mücadeleden vaz geçilmeyecektir.

 

.PKK ve HDP cephesi “Dolmabahçede bir mutabakat metni hazırlandı, ancak Ak Parti bu metni inkâr etti. Sorunun kaynağında bu var.” diyor. Sahi neydi bu Dolmabahçe mutabakatı?

 

Dolmabahçe’de yapılan görüşmede herhangi bir metin ve mutabakat söz konusu değildi. Konuşulan konu, İmralı’nın örgüte yönelik çağrısıdır. O çağrıda ise İmralı, örgüte “Türkiye Cumhuriyetine karşı silahlı mücadeleyi bitirin” talebini içeriyor. Bunun dışında hiçbir mutabakat ve metin söz konusu değildir. Örgüt bu çağrının gereğini yerine getirir, silahları bırakırsa süreç yeniden değerlendirilebilir.

 

.Olayların fitilini Suruç’ta ki bombalı eylem ateşledi. Orada neler oldu? Yabancı parmağı var mı? Dış istihbarat örgütleri vb.

 

Diyarbakır, Suruç, Ankara ve İstanbul, küresel güçlerin Muhaberata yaptırdıkları terör faaliyetleridir. Bu süreçte PKK terör örgütünün de kullanıldığı da açık. Esad rejimi Suriye’de MLKP’ye bir alan açmıştı. PKK’nın ise MLKP ile var olan tüm suç ortaklıklarına rağmen bundan rahatsızlık duyduğu biliniyordu. Dolayısıyla karmaşık bir denklem gibi görünse de, olay net. Yapanın kimliği önemli değil. Buradaki asıl amaca bakmak gerekiyor. Amaç, Türkiye’nin içine ateş topu atmak ve Türkiye’nin kendi iç işleriyle uğraşmasını sağlamaktı.  Kendi içine kapanan Türkiye’nin bölgesel denklemin dışında kalması hedeflenmiştir. Ancak bu amaçlarına ulaşamadılar, ulaşamayacaklar.

 

.Şiddetin bir çözüm olmadığını her seferinde dile getiren bir partinin bu yönteme başvurmasını nasıl değenlendiriyorsunuz?

 

Şu an ki HDP bildiğiniz HDP değil. HDP Türk sosyalistlerinin etkisinde ve kontrolünde. Onlarında anladığı tek şey sokak ve şiddettir. Tabi bu HDP’nin tercihi. Buna bir şey demek konumunda değilim. Ancak biz bir durum tespiti yapıyoruz. 7 Haziran ve sonrası milletvekili profiline ve parti meclisine vs bakarsanız her şeyi görürsünüz. Daha ilginç olanı ise 2007 seçimlerinde Türkiye genelinde 2753 oy, 2011 seçimlerinde ise 3012 oy almış olan ESP Genel Başkanının HDP’ye eş Genel Başkan yapılmasıdır. Doğrusu HDP’nin yaşadığı değişimi anlamak için, bu projeyi hayata geçiren aklı görmek lazım. Bu akıl ortaya konulmadıkça olan biteni anlamak zordur.

 

.Hükümet; “PKK, HDP, YPG, KCK vb. yapılar bizim iyi niyetimizi suiistimal edip, bizler çözüm sürecine odaklanırken, onlar şehirleri silah deposuna çevirdiler vs.” diyor. Peki, silahlar taşınırken bölgede görev yapan güvenlik güçleri, istihbarat elemanları, yerel ajanlar ne yapıyordu? Bunların hiç mi haberi olmadı?

 

Ortadoğu’nun sorunlu bölgesinde, Türkiye’nin 1300 km bir sınır hattı söz konusudur. Bu kadar uzun bir sınırda siz 100 girişimin 90’nını yakalıyorsunuz, ama 10 birimini yakalayamıyorsunuz. Bunu böyle düşünün. Mesele o 10 birimi de yakalayabilmektir. Şuan güvenlik tedbirleri artırıldı. Bu sorunun da süreçte çözüleceğini düşünüyorum.

 

.Şu an bölgede adı konulmamış bir savaş var. Sıkıyönetim dönemlerinde bile bu kadar uzun süren sokağa çıkma yasakları yoktu. Bu sorunun bu yöntemle çözüleceğine gerçekten inanıyor musunuz?

 

Bölgede olan bitenin adı, PKK terör örgütü, onun türevleri, MLKP, DHKP-C, dolaylı olarak DAEŞ ve küresel güçlerin birlikte yürüttükleri terör faaliyetidir. Adını doğru koymak gerekir. “Savaş” kavramı iki devlet arasında olur. Devlet ile terör örgütleri arasında terörle mücadele olur. Olan bütün gerçeklik budur. Yukarda da söylediğim gibi. Biz Kürt meselesi ile çözüm sürecini ayırıyoruz. Şuan yapılmakta olanın Kürtlerle ve Kürt meselesiyle ilişkisi yoktur. O nedenle  terörle mücadelenin yolu tektir.

 

.Sosyologlar, Bu şiddetin duygusal kopmalar getireceğini söylüyor. Bu görüşe katılıyor musunuz?

 

Bölgenin sosyolojisini bilmeyenler, toplumsal dokudan haberdar olmayanlar bu tür değerlendirmeler yapabilir. Kimileri de örgütte muzahir oldukları için bu tür değerlendirmeleri yapıyorlar. Ben sürekli bölgedeyim. Bizim gördüğümüz ve halkın bize söylediği; “bunlar şeytan, insanlık düşmanları, bizi bunların insafına bırakmayın” ifadesidir. Buradan ayrışma çıkmaz. Sol ve sosyalist terminoloji üzerinden analiz yapanların bu coğrafyayı tanımadıklarını ve yabancı oldukların düşünüyorum.

 

.Bölgede operasyona katılan bazı güvenlik güçlerinin –esedullah gibi-duvarlara ırkçı faşizan slogan yazmalarını ve halka hakaretvari yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Öncelikle şunu belirteyim ki; kamu gücünü kullanan hiç kimse halka kötü davranamaz, hakaret edemez. Sayın Başbakanımızın kesin talimatı var, kim böyle yaparsa hemen hakkında yasal işlem başlatılıyor. Yeter ki konudan haberdar olunsun. Bahsettiğiniz konuları biz de duyduk. İlgililer uyarıldı ve bakanlıkta soruşturma açtı. Bunun sonucunu beklemek lazım.

 

.Biraz da komplu teorilerine meraklıyız dır,Dış güçler, özellikle Rusya, ABD, İran bu işin neresinde?

 

Kimi dış unsurların bu işin içinde olduğunu biliyoruz. Geceleri Kandil’deki savaş baronlarıyla iş tuttuklarını biliyoruz. Bizim için önemli olan kendi işimizi doğru yapmaktır. Bizim işimiz, halkımız ile teröristleri ayırarak, terörle mücadeleyi kesintisiz sürdürmektir. Dost düşman herkes bunu öğrenecek.

 

KÜRTLER

.Marshall McLuhan değimiyle Dünya küresel bir köye dönmüş. Dünyanın öbür ucundaki bir olay Adıyaman oturakçı pazarındaki küçük bir esnafı etkiliyor. Velev ki bağımsız bir Kürdistan kuruldu. Bir limanı bile olmayan, Arap’la, Acemle, Türk’le düşman bir Kürdistan’ın yaşama şansı var mı?

 

Bakın, Türkiye Irak anayasasında var olan, Kuzey Irak bölgesel yönetim ile iyi ilişkiler sürdürüyor. Geçmiş dönemlerde yaşanmış kimi olumsuzlukları bir kenara bırakacak olursak, devletin ve halkımızın Kürtlere herhangi bir olumsuz yaklaşımı söz konusu değil. Bahsettiğiniz coğrafya bizim doğal, kültürel, dini ve siyasi coğrafyamızdır. Burada asıl olan terör faaliyetlerinde bulunmamak ve terör örgütüne destek olmamaktır.

 

.Meşru yollardan siyaset yapma imkanları ortadan kalktı mı?Parlamento ne güne duruyor?

 

Bakın Türkiye’de var olan mevcut siyasi partiler içerisinde federalizmi savununlar, konfederalizmi savunanlar var. Bu partiler neden kriminalize olmuyor? Neden çukur siyasetinin içinde debelenmiyorlar? Çünkü hakkı ve hukuku tanıyorlar. Terör örgütünün gölgesine sığınmıyorlar. Türkiye’yi tehdit eden güçlerle iş birliği yapmıyorlar. İddialarını demokratik yollarla meşruiyet içerisinde kalarak kamuoyuna aktarıyorlar. Bu partilerin hepsi bizim muhatabımızdır. Soruyu asıl, silaha başvuranlara, küresel şer odaklarının maşası olanlara ve tüm bunların gönüllü savunuculuğunu üstlenen siyasilere sormak lazım.

 

. Dünyada, Terörle, şiddetle, hiçbir örgüt başarıya ulaşmamış iken,Marksist bir ideolojiyle, Müslüman bir halk etkilenebilir mi ?başarıya ulaşır mı?

 

Burada mantık ve ruh aramak yanlış olur. Burada olan şey, halka ihanetin içinde olmaktır. Bunlar, peşine takıldıkları ve akıllarını teslim ettikleri gerici ve mezhepçi sol anlayışın emrindedirler. O nedenle de bunlarda akıl, izan, din gibi kavramların karşılığı yoktur.

 

.Akıl tutulması mı yaşıyoruz?

 

Aklını, gerici ve mezhepçi sol anlayışa kiraya vermiş olanların durumunu, akıl tutulması diye tarif edebilmemiz mümkün değildir.

 

ADIYAMAN:

 

.Adıyaman,(kendi içlerinde birbirlerini yeseler de)teröre şiddette prim vermeyen kendi halinde yaşayan bir kent. Peki, bu kent ekonomik anlamda hak ettiği yerde midir?

 

Maalesef, Adıyaman’ın ekonomik olarak hak ettiği yerde olduğunu söylemeyiz. Adıyaman’ın devletten alacağı var. Bu dönemde bu alacakların bir kısmını alıp şehrin gelişmesin önünü açmak için çabalıyoruz. Seçimden hemen sonra büyük ilçelerde ve il merkezinde toplantılar yaptık. Bu toplantılara ilgili STK temsilcileri ve kurum yöneticileri katıldı. Sorunları ve yatırımları konuştuk. Aldığımız kararları ise ilgili bakanlar ile görüşerek onlara aktardık. Devam eden yatırımların kaynaklarını artırmaya ve diğerlerinin ise yatırım programına alınması için çalışıyoruz. Bakın; Çetintepe, Koçali, Gömükan, Kahta Büyük Çay ve Besni barajları ile bunların sulama sistemleri tamamlandığında, Adıyaman hem ekonomik olarak gelişmiş olacak, hem de devletten alacağını tahsil etmiş olacak. Tabi onlarca gölet inşaatı da var. Bu arada, Ulaşım yatırımlarını da unutmamak gerekiyor.

 

.Adıyaman, Özellikle Ak partiye gönül vermiş bir kent. Ancak insani gelişmişlikte 69,kültür sanatta 72, sağlıkta 65 vs. sıralarda, bunun müsebbibi kim veya kimler?

 

O araştırmayı okudum. Hangi veriler esas alınarak yapıldığını bilmiyorum. Bildiğim şey, Adıyaman hak ettiği yerde değil. Zaman, çalışma zamanı. Olan bitenlerden kimlerin sorumlu olduğunun peşine takılma zamanı değil. Biz küçük şeylerin peşine takılmadan şehrimizin ve hemşerilerimizin hizmetindeyiz. Önemli olan bu kararlığın sürdürülebilirliğini sağlamaktır.

 

.Geçen haftalarda adıyaman Ak parti eski il başkanı Seyfettin Bilen, etik olmayan bir takım kompaslarla istifaya zorlandı. Neden?

 

Seyfettin başkana bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum. Allah ondan razı olsun. İstifanın nedenlerini tam bilmiyorum. Ama bildiğim şey, küçük düşünmek ve küçük hesapların peşinde olmak Adıyamanlıya yakışmaz. Adıyaman’ın ve Türkiye’nin sorunlarına çözüm üretmekle sorumlu olanlar büyük düşünmek zorundadır. Biz bunu yapacağız. Hep birlikte şehrimize hizmet edeceğiz.

 

.Adıyaman teşkilatında sıkıntı mı var?

 

Adıyaman teşkilatlarında sıkıntı yok. Değişimleri yenilenme olarak düşünmek gerekir. Daha iyiye ulaşmak için yenilenmek diyorum.

 

.Gazetemiz Adıyaman da farklı bir habercilikle 4 aydır yayında. Gazetemiz hakkındaki düşünceleriniz?

 

Sizi tebrik ediyorum. Şehrin sorunlarını yapıcı bir bakış açısıyla yansıtmak önemli. Çünkü bizler bu tür değerlendirmelerden güç alırız. Gazetenizin bu misyonunu sürdürmesini diliyorum.

 

.İlave etmek istediğiniz bir şey var mı?

 

Sizi ve gazete çalışanlarınızı tebrik ediyorum. Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum.

 

Sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için bizde size teşekkür eder, başarılarınızın devamını dileriz.. RÖPORTAJ FERHAT VURAL

adnan boynukara,şehirde bu hafta gazetesi,adıyaman,ak parti,tbmm