İHD'den '10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ' Mesajı
İHD Adıyaman şubesi "10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü" nedeniyle Adıyaman demokrasi parkında basın açıklamasında bulundular.

Güncel 10.12.2020 15:23:37
Basın açıklamasını okuyan İHD Adıyaman şubesi başkanı Av.Bülent Temel," Küresel salgın ve olağanüstü hal koşullarında insan haklarını savunuyoruz" dedi.
Av Temel sözlerine şöyle devam etti. "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 72. yılındayız. Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisinin yol açtığı siyasal, sosyal, ekonomik, etik vb. boyutları olan küresel kriz koşullarında haklarımıza sahip çıkıyoruz. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtildiği gibi barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onurunun korunmasını ve bunları güvence altına alacak demokrasi mücadelesinin verilmesini savunmaya devam ediyoruz ve devam edeceğiz.
İnsan hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948 günü Fransa’nın başkenti Paris’te toplanan BM Genel Kurulu’nda kabul edilerek ilan edilmiştir. Türkiye, Evrensel Bildirge’yi, 27 Mayıs 1949 tarihli Resmi Gazete’de yayınlayarak yürürlüğe koymuştur. Evrensel Bildirge 500’den fazla dile çevrilmiştir. Bu özelliği ile de en çok dile çevrilen insan hakları belgesi olma özelliğini taşır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 4 Aralık 1950 tarihinde gerçekleştirdiği toplantıda, 423 (V) sayılı kararıyla “10 Aralık” gününü, “İnsan Hakları Günü” olarak ilan etmiştir.
BM İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ağır insani yıkımın bir daha asla yaşanmaması için, barış, insan hakları ve demokrasi ideallerine dayalı uluslararası bir sistem oluşturma hedefiyle inşa edilmiştir. Bugün gelinen noktada Evrensel Bildirge’de yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzen hâlâ kurulamamıştır. 2020 yılında küresel çapta yaşanan salgın, uluslararası sitemin tüm zaaf ve yetersizliklerini tüm çıplaklığı ortaya koyarken aynı zamanda bu kaygı verici gidişatın nereye doğru evirilebileceğini de göstermektedir.
Küresel salgının daha da derinleştirdiği bu kriz hali, maalesef Türkiye’de de tüm yoğunluğu ve ağırlığı ile yaşanmaktadır. Ülke, 2016 yılından bu yana önce doğrudan, 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de resmen kaldırıldığı söylense de yapılan pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetilmektedir. İktidar salgını da fırsata çevirme güdüsü ile başta bilgi edinme hakkı, yaşam hakkı, sağlığa erişim hakkı, çalışma hakkı, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere tüm temel hak ve özgürlüklerin sistematik olarak ihlal edilmesi olmaktadır.
Burada en başından beri salgını kontrol altına almak ve halkın sağlığını korumak için olağanüstü bir çaba harcayan ve gerekli önlemlerin yeterince alınmaması sonucu yaşamını yitiren sağlık çalışanlarını özellikle anmak isteriz. Sağlık çalışanlarının Covid-19'un iş kazası ve meslek hastalığı olarak kabul edilmesi talebi derhal yerine getirilmelidir.
Resmi gözaltı merkezlerinin yanı sıra kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekânlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları, yeni bir boyut ve yoğunluk kazanmıştır. Denilebilir ki siyasal iktidarın baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir. Ters kelepçe deyim yerinde ise moda olmuştur.
Yakın tarihimizin en utanç verici insan hakları ihlallerinden biri olan insanlığa karşı suç niteliğindeki zorla kaçırma/kaybetme vakalarının 2020’de de nedeniyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin, Batı ve Diğerleri dava grubu kapsamında zorla kaybetmeler ile ilgili Türkiye’yi izlemesi yeni kararla devam ettirilmektedir.
Hapishaneler, bugün Türkiye’de siyasal iktidarın hukuku bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanmasının sonucunda tıka basa dolu durumdadırlar. Yaşam hakkı ihlalinden işkenceye, sağlık hakkına erişime kadar ağır ve ciddi ihlallerinin yaşandığı yerlerdir. İnsan hakalrı savunucuları olarak insanın kendi bedenine yaptığı her müdahaleye amasız, ancaksız, fakatsız karşıyız. Açlık grevlerini de insanların bedenlerine bir müdahalesi olarak görüyoruz. Ülke de insanların açlık grevlerini hala bir hak arama aracı olarak görmeleri Türkiye’nin çok büyük bir ayıbıdır. Covid-19 salgını açısından en riskli yerlerin başında hapishaneler gelmektedir. Salgın gerekçe gösterilerek mahpusların zaten kısıtlanmış olan hakları daha da kısıtlanarak yeni bir “normal” yaratılmak istenmektedir. Salgının ulaştığı boyut göz önüne alındığında yeni kayıplar ve hak ihlalleri yaşanmadan derhal söz konusu otoritelerin uyarı ve çağrılarına uygun yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
Tek celse de insan hakları savunucularına, sendikacılara, sağlıkçılara ceza verebilen ve ceza verirken çok mutlu olan hakimler, sıra Faili belli cinayetlerine, kadın cinayetlerine ve çocuk istismarında gelince ya ceza vermeme ya da ceza vermek istememektedirler. Cezasızlık artık bir politikaya dönüştürülmüştür.
Tahir ELÇİ’nin öldürülmesine ilişkin uzun yıllar boyunca dava açılmamıştır. Dava açıldıktan sonra mahkemenin yaptığı ilk işi söz alarak konuşmak isteyen eşi Türken ELÇİ’yi susturmak olmuştur.
Annesinin oyyyyy Kemal çığlığı duyulmamış dünyanın gözü önünde hedef gözetilerek öldürülen Kemal KORKUT’un dosyasında mahkeme beraat kararı vermiştir.
Adıyaman’da 2 Ağustos 2019’da vahşice katledilen küçük Hüseyin Nasrullah’ın ailesinin acısını hafifletme adına dosyasında bir an önce karar verilmesi gerekirken bir türlü karar verilmeyerek/verilemeyerek ailenin acısı katmerleştirilmektedir.
Siyasi iktidarın insan hakları ve yargı alanında reform söylemleri ise bu tablo altında gerçekleşebilecek bir vaat olarak görülmemelidir. Gerçekten bir reform yapılmak isteniyorsa kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı yeni ve demokratik bir anayasanın yapılması ve geçmişle yüzleşmeyi sağlayacak gerçek bir çatışmasız çözüm sürecine girilmesi bir zorunluluktur. Bu adımlar atılmadan yapılacak her şey reform değil, ancak uluslararası taleplere cevaben yapılan bir vitrin düzenlemesi olur.
Son söz olarak; var oluş nedenleri hak ihlallerinin son bulduğu, adalet, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan İHD 34 yaşındadır. İHD 34 yıldır, ateşin düştüğü her yerde...
Fiziksel olarak insan olmanın hiçbir önemi kalmamıştır. İnsan haklarıyla insandır." ŞEHİRDE BU HAFTA