Para-lâl Evrenler


 Hüseyin Tepeler    09.08.2020 14:16:30  


O gün o kararı vermiş ol(ma)saydım, bugün:

-  falancayla evli olurdum

- daha zengin olurdum

- bu evi alamazdım

- babam belki yaşıyor olurdu

- ………………………………….

            Daha yüzlercesini sıralayabileceğim bu listenin son maddesini okuyucuya bırakarak devam etmek istiyorum yazıma. Bu arada, yazının yorum kısmına isterseniz isminizi gizleyerek, sizin için en büyük saydığınız cevabı yazarsanız, hatta (yazının sonunda değiştirmemek kaydıyla!) şimdiden belirlerseniz sevinirim. Yazının sonunda cevabınızı değiştireceğinizin garantisini veriyorum! (Erhanım, kızacaksın ama evet, yine garanti verdim, huy işte;)

            Bir şeyleri alıp satıp, o parayla da bir şeyler alıp daha da değerlenmesini bekleyerek, ve yahut en azından “Acaba yapsam mı?” diye düşünerek geçirdiğimiz, haber kanallarının ne dediğinden ziyade sağ alt köşesindeki rakamlardan gözümüzü ayırmadığımız, komşularımızdan en son kimin evini kaça sattığını soruşturduğumuz, dost meclisinde veya yakınlarımızla yaptığımız görüşmelerde ısrarla parayı gündem yaptığımız şu günlerde böyle bir yazı düştü kalemime, daha doğrusu klavyeme. Şimdi içinizden “Allah Allah, bunda garip bir şey mi var?” diye geçiriyorsunuzdur. Cevap veriyorum: Var!

            Hepimizin hayat hikâyesi, zamanında bir şekilde eline bir yerden ciddi bir meblağ geçip de bugün için çok kıymetli sayılan bir “var”ı satın almayı akıl etmeyen, ya da elindekini üç otuz kuruşa boşu boşuna satan bir büyüğümüzün o zamanki sözüm ona “yanlış” kararıyla başlar. “Babama vakt-i zamanında o arsayı bedava vermişler, ama almamış” ya da “Dedem o zaman o tarlayı bir at ile takas etmiş” gibisinden dert yanmamış olanımız yoktur neredeyse. Bugünkü bütün beceriksizliklerimizi, doyumsuzluğumuzu, bencil ve aptalca kararlarımızı, o gün verilen o karara bağlayıp kaçak dövüşmeyi çok sever, bunun paylaşıldığı her ortamda da, oturduğumuz yerden zıplaya zıplaya kendi örneğimizi en yüksek tondan heyecanla anlatmayı marifet sayarız. Hatta konuyu biraz da abartayım, bilir misiniz istisnasız hepimizin ninesinin büyük dedesi, zamanında ağaymış. Tıpkı birçoğumuzun küçükken sarışın olduğu gibi hani!

            O yanlış(!) kararı veren o adam, o kararıyla, o gün senden benden daha zengin, daha mutlu, daha onurluydu sayın okuyucum, bunu bil! Çünkü, sen bugün buradan bu aklınla ne kadar anlamasan da, o gün o adam kendisini GERÇEKLEŞTİRDİ! Belki bütün köye öfkesini kusup, çiti çubuğu alelacele satarak uzaklaşmayı seçti. Veya çocukluğundan beri hayalini kurduğu bir seyahat yaşadı at üstünde belki. Yahu hiçbir şey değilse de “Bana göre doğrusu budur!” diyebildi. Ya da dünya varına değil, evladına yedirmeyi seçti o adam. “Her şey meraklısının olsun!” diyebildi bir yerde! Sen o kurnaz benliğinden, egondan, yarınından vazgeçebilir misin?

Öz geçmişimiz ve özümüzün geçmişi arasında sıkışıp kaldığımız bu bahaneleri bir tarafa bırakabilsek; en azından bundan sonraki hayatımız için, içinde “keşke” ya da “çünkü”yü barındırmayan, “rağmen” bir evreye geçebilsek, bizden belki bir şey olur ama, zor.

Neden mi? En iyi yaptığımız şey, vakıf ya da emin olmadığımız konularda gevezelik yapıp, özellikle de susulmaması gereken zamanlarda susmak çünkü! “Lâl masallar” yaşayıp gidiyoruz sadece. O yüzdendir ki, bir türlü gerçekleştiremediğimiz o hayatlarımız, biz daha nasıl olacaklarını bilemeden, öylece akıp gidiyor elimizden. Kim bilir, belki hak edildiği gibi yaşanıyorlardır bir yerlerde, misal paralel evrende.

 

COMMAGENE GAZETESİ (Kurgu haber)

 

MEMLEKETİN SUYU ÇIKTI

Kentimizde son bir aydır cehennem sıcaklarına rağmen uygulanan su kesintisi, beklendiği üzere yine traji-komik olayları beraberinde getiriyor. Bugün akşam saatlerinde Harhar mahallesi sakinlerinden İsmihan HAŞİKİO, kocası ve iki çocuğunu ayaklarıyla çiğnemek üzereyken, mahalle sakinlerinin müdahalesiyle emniyet güçlerine teslim edildi. Savcılığa verdiği ifadeyi aynen aktarıyoruz: "Valla hakim bey biz çocığlarla bereber belgesel izlordığ, dedi insan vücudının yüzde sekseni suymış, a benim çocığlar birbirinin ayağlarını emmeye başladı, akşam herif de tekstilden dönüp zıbardı, ben de dedim fırsat bu fırsat herifi leğene koydım, bizim Mıçço'yla Ayzer'i de yanına yatırdım, tam herifin suratına basıp çiğneyecektim ki komşılar geldi." //Hüseyin Tepeler, İtfaiyenin ora

 

ADIYAMAN ATASÖZLERİ VE DEYİMLER SÖZLÜĞÜ

dişlığı gelmemek”: Bulunduğu ortamı beğenmemek, sıkılmak.

Örneğin;     “Dişlığımız gelmordı, gittığ parka, çeyirdeğimizi aldığ, çimlerde otırdığ.”

ka ne ki”: “Sanki … oluyor mu ki!” anlamında sitemkar bir ifadedir.

Örneğin;     Ayşe: “İslim teyze niye hiç bize gelmonız?”

                  İslim: “Ah! De yiri ley! Ka ne ki siz gelonız!”