SİMLİ KARTPOSTALLAR-2


 Hüseyin Tepeler    02.01.2022 10:57:45  


(Deryama İthafen-İyi ki doğdun!)

            Noel ağacını, Noel Baba ve geyiklerini, hindi ritüelini bilmem, fakat kartpostal kültürünü oldum olası merak etmişimdir. Nasıl ve ne zaman geldi, nasıl yerleşti, nasıl (da) bizim (de) oluverdi?

            Yılbaşı kavramı, canım ülkemde hep sorgulana gelmiştir. Toplumun ciddi bir bölümü her seferinde ötekilere bunun dini bir kutlama olmadığını, sadece yeni bir yılın gelişini kutlamak üzerine yapılan bir yenilenme, bunun aslında bir nevi “Kış Hıdrellezi” olduğunu açıklamaya çalışırken, diğerleri de bunun yanlışlığını her seferinde dile getirmekten vazgeçmemiş, üstüne üstlük o günü normalden daha sıradan geçirdiğini göze sokarcasına ispatlamayı kendilerine görev bilmiş, hatta bunun için özellikle 31 Aralık akşamı çoluk çocuk erken uyumuşlardır, iyi bilirim..

            Onlar tartışadursun, biz kartpostal gerçeğini irdelemeye devam edelim..

            Konuşmayı çok severiz, hepimiz.. Hele bugünlerde, çenemizin durduğu saatlerde pardon dakikalarda, yok yok, saniyelerde, hemen parmaklarımız devreye girer ve klavye ya da sanal tuşlarla bir yerlere birilerine bir şeyler yazmaya koyuluruz. Tabiri caizse, ağzımız dursa, elimiz durmaz bu defa da..

Uzaktan iletişimin mektuplarla sağlandığı yıllarda ise (hatırlayanlar zaten bir zahmet bilir), o incecik küçük zarflara birkaç kâğıdı katlayıp iç içe sıkıştırarak tıkıştırır, Türk Dil Kurumu’na inat cümlelerle meramımızı anlatmaya çalışırdık. Yetmezdi yine de. “Mektubuma burada son verirken” diyerek başladığımız o son cümle, tıpkı kadınların kapı önü sohbeti gibi uzadıkça uzar, başlı başına yeni bir mektuba dönüşüverirdi, hey hat!

            İyi de, ne oldu da ön yüzünde çocuksu bir resim, arka yüzünde ise sadece birkaç satıra yer açan o kartpostallar o özel insanlara gönderilmeye ve mektubun yerini almaya başladı?

            Çünkü anlatmayı beceremediğimiz şeyleri evet o çocuksu resimlerle anlatmayı sevdik biz.. Koca koca adamlar, birilerine ön yüzünde Kardan Adam’ı süsleyen çocukların olduğu o kartların arkasına sadece kutlama mesajı niteliğinde şeyler iliştirip göndermekten çekinmediler! Çünkü bunda utanacak bir şey görmediler.. (İsterseniz bunu bir de şimdilerde deneyin, kardan adamlı bir fotoğrafı kendi sosyal medya hesabınızda paylaşıp altına tüm sevdiklerinizin yeni yılını kutlayan birkaç şey yazın. Ne olur biliyor musunuz, en iyi ihtimalle sizinle dalga geçer herkesiniz.. Bugünün tabiriyle “linç” yersiniz!)

            Kartpostal, hele de simliyse, tuhaf bir “doku”ya sahipti. Her şeyden önce, gönderen kişi ona “doku”nmuştu, kesin! Bakmıştı, “alıcı gözüyle” değil kesin, ve fakat mutlaka “alıcının gözüyle de bakmıştı ona. Gönderdiği kişinin zarfı açışını hayal etmiş, ilk önce resme bakacağından emin olduğu için çok dikkatli seçtiği o karta göz koymuş, aslında o resmin bir yerlerine gözlerini de koymuştu. Yani o kartpostaldaki resme bakan, bir yerde gönderenin gözlerine de böylece bakmış oluyordu. Çünkü o an ikisi de dünyaya tam da aynı yerden, aynı pencereden bakmış oluyor, bu sayede ayrı yerlerde ve ayrı zamanlarda da olsa, birkaç saniyeliğine de olsa “BİR”leşiyorlardı..

            Sözlerimi sadece romantik olarak alıyorsanız haksızlık edersiniz. Çünkü mesela uzaktaki ailesine kurban bayramında spiral boynuzlu bir koyun resmi gönderen biriyle aile bireylerinin de hissettikleri aynı minvaldeydi. Ama bu böyle diye şimdi amacından saptırdığımız yazının rotasından da vazgeçmeyelim. Tamam içten bir gülümsemeyle devam edelim okuduklarınızı yazmaya.. (Not: Daha ilk yazımda güldürürken duygulandırmaya veya tersini yapmaya söz vermiştim, kendime değilse de herkese olduğu gibi size karşı da son derece dürüstüm sevgili okuyucular!)

            Metaforlar her günün gerçek sahipleridir. Bu böyleydi ve hep böyle olacak.. Dünün kartpostalları bugünün başka kavramlarına dönüştü. Ama dönüştü bakın, silinmediler yeryüzünden.. Bugün daha başka, daha çok, daha hızlı, daha kolaylar.. Ama yenilendikçe topa tutulur, özellikle de eskiyi bilenlerin bazen küfür bile ettiği olgulara dönüşürler. Dönüşecekler de.. Hayatın gerçeği bu..

            Bence asıl sorgulanması, tefe koyulması gereken bu olgular, kavramlar, yöntemler, artık adına ne derseniz deyin, onlar değil:

            ESKİ GÜZELDİ, AMA KESİNLİKLE YENİ DAHA LEZZETLİ, VE ÖYLE DE OLACAK HEP.. MESELE ŞU Kİ:

            ŞİMDİ HİÇ BİRİMİZİN AĞZININ TADI YOK!..

            Kıyaslamakla bir yere varamayacağınız kesin, lezzet alma önceliğinizden de vazgeçin, bir an önce o çok önemli işlerinizi bırakıp, en yakınlarınızdan başlayarak, HAYATA ANLAM VE TAT VERİN.. Hediyeleşin, dinleyin, dokunun, paylaşın, iyilikte yarışın, ben mi öğreteyim yahu, bir şey yapın!!

            HADİ YENİ YILLAR! “:)”