Gâvur Mahlesi: Gerçek Kesitler, Yorumlar ve 12. Bölüm


 Hüseyin Tepeler    16.01.2022 13:23:27  


GERÇEK KESİTLER: MAHMUT AKDAĞ

            Mahallemizden bahsedip onun en güzel yüzlerinden biri olan Mahmut Emmi’ye değinmemek büyük haksızlık olur. O zamanlar Eskisaray’da bakkal dükkânı olan Mahmut Emmi, gerek yaşı gerekse duruşu itibariyle hemen herkesin çok sevdiği ve saydığı bir figür olarak karşımıza çıkar. Hangi yaştan olursanız olun, günün herhangi bir saatinde dükkânına gidip onunla saatlerce sohbet edebilirdiniz. Biz o dönemin çocukları kendisinden olağanüstü bir sevecen ve yaşıtmışız gibi samimi bir tavır görürdük. Büyükler ise zaten kendisini adeta bir kanaat önderi gibi benimsemiş, her konuda mutlaka kendisini haberdar etmeyi veya görüşüne başvurmayı ödev bilmişti. Güler yüzü, vefası, insanlığıyla hepimize örnek olan amcam her ne kadar bugünlerde sağlık sorunları yaşadığı için aramıza katılamasa da kendisinin hep yüreğimizde ve başımızın üstünde yeri var.

 

GÂVUR MAHLESİ/12. BÖLÜM: “AH ULAN RIZA!”

Gavur mahlesinden bahsedip de “kahvehane kültürü ”ne değinmemek olmaz. Hele de Kahveci Rıza’ya..

(Bölüm başlığından da anlayacağınız üzere, Rıza abi “acayip bir adam”dı. Aslında solcu muydu sağcı mıydı hiçbir zaman hiç kimse anlamadı, ama kendisi katıksız bir vatansever, şahane bir Atatürk milliyetçisiydi (en azından kendisi her muhabbette bunu vurgulamaktan geri kalmazdı). Rivayete göre esasen Adıyaman’ın Çelikhan ilçesinde doğmuş olan Ahmet Kaya, bir aralar Adıyaman merkezde bulunmuş, nişanlısının erkek kardeşi Yusuf Hayaloğlu da kendisini ziyaret ettiğinde birkaç kez Rıza Abi’nin mekânında oturmuş, geç saatlere kadar şiir-beste çalışmaları yapmışlardı.

Kahvehane kültürü, gerek Yeşilçam’da gerekse daha sonradan beyaz perdeye veya sahneye aktarılan bütün işlerde son derece şirin ve masum bir ortamı işaret eder. Başka işi yokmuş zannettirilen erkek figürünün kadın dırdırından ve çocuk zırzırından kaçıp nefes aldığı bir mekânmış gibi yutturulmaya çalışılan bu mekân, aslında erkek cinsinin haklılığına değil zavallılığına, masumiyetine değil yöresel ve töresel bencilliğine ev sahipliği yapmaktaydı. Sırf kahveye gitmek için evde başka bahanelerle kavga çıkaran siz erkekler ve kavganın diğer tarafı kadınlar, aslında çok iyi anladınız mevzuyu.

Gavur mahlesinden kahvehane kültürüne uzanıp sosyolojik tespit yapmak değil tabii yazının niyeti, ama “Rıza Abi kavgacıydı, en çok da güya velinimeti olan müşterileriyle kavga ederdi” cümlesini taa en baştakinden hemen sonra yazmam için araya bu detayları iliştirmem gerekti.

Rıza abi orta boylu, çakır gözlü, tok sesli, yaşına göre erken kırlaşmış saçları, güçlü yapısı ve mükemmel zekâsıyla kendisinden daha olgun insanların bile saygısını kazanmış babayiğit ve damarına basılmazsa son derece beyefendi bir adamdı. Müşterilerini adeta bir aslan terbiyecisi gibi hizaya sokmuş, en ufak bir arızada hemen devreye girip olay büyümeden abartılı bir tepkiyle tarafların ağzının payını vermekle nam salmıştı.

Rıza: (Okumakta olduğu kitaptan gözünü ayırmadan) “Şşş! Tajgala çıkarmayın la! Hey!!”

Mehmet: “Rıza Abi a sen söyle gösterge var mı yoğ mı?”

Rıza: (Kaldığı sayfaya parmağını kıstırarak kapatıp) “Zıkkımın kökü var! Sessiz oynayın yoksa da defolın gidin!

Mehmet: “Abi var mı yoğ mu onu söyle?”

Rıza: “Memet sen adam olmazsın! Elli kere söyledim. Gösterge ney olım? Kırcik mi oynonız?”

Abdurrahman: “Ala? Yimon mı olım? Biz diyoğ inanmor!”

Mehmet: “Taam olım yavan olma, oyununa bağ! Gıcığ torbası!”

Rıza: “Gıcığ torbası ney olım?”

Mehmet: “Ne bilim abi bizim avrat bana hep öyle dor!”

(Kahkaha)

Mehmet: “Olım gülmeyin Allahıma ıstakayı kafanıza yirsiniza!”

Rıza: (Gülmemeye çalışarak) “Bürrrssst! Efendi ol la o nasıl laf?”

Mehmet: “Abi hep bunlar ha! Valla şimdi…”

Rıza: “Sıs la hadi oyununa bağ! Kaşmer!”

            Rıza abi evde kedi gibi uysal olup kahvede erkeklik taslayan tiplere çok sinir olur, böyle olduğunu tespit ettiği adamları her fırsatta rezil etmekten hiç geri durmazdı:

Reşit: “Abdin, sana heyir mi yavrım bu saatte?”

Abidin: “Sana ney la? Kahvenin saati mi olır? Çoğ konışma hıncımı senden almayima!”

Rıza: “Olır ya! Tekke mi la burası? Hadi siz de toparlayın kalğın artığ! Sizle mi urğaşacam? Millet! Hadi kapataciz kalğın!”

Abidin: “Abi daha saat dokız bıçığ, şunlarla bi el atağ öyle kapat gözünü sevim.”

Rıza: “Abdin seni bilom, yenge yatana kadar gitmezsin sen, kim bilir yine ne halt ettin de eve gitmeye çekinon. Cehennem ol git fırçanı yi zıbar yat. Siz de la, eey! Kime diyom? Çolığınız çocığınız yoğ mı olım sizin? Hadi yiriyin!”

…(Homurdanmalar)

            Bu tipleri her seferinde bozmaktan müthiş keyif alan Rıza Abi, tam tersi karakterdeki yani dışarıda silik yaşayıp evde hır gür çıkaran adamlardan ise büsbütün nefret eder, onları mekânına bile sokmazdı.

            Rıza Abi’nin karısı Nurgül Hanım kocasının aksine son derece sakin ve müthiş vicdanlı bir tabiata sahipti. Mahallenin çocukları ona “Kedi Teyze” diye seslenirlerdi. Bunu yapmalarındaki maksat,  kesinlikle dalga geçmek değildi. Kendisi de bu durumdan gayet memnundu. Nurgül Abla mahalledeki bütün kedileri sürekli besler, temizler, korurdu. Kocası bu duruma hiçbir zaman itiraz etmemiş, aksine her seferinde eve geldiğinde kendisine saatlerce kedilerin o günkü hallerini anlatan karısını keyifle dinlemeyi tercih etmişti. Çocukları yoktu, olmuyordu. Ve fakat bu durum ayrı ayrı içlerine dokunsa da birbirlerine bunu zerre kadar yansıtmazlardı. O bıçkın Rıza Abimiz evde gerçekten bir kedi gibi uysaldı.

Rıza Abi hakikaten enteresan adamdı. Kahvehanede sanat müziği çalar, sürekli kitap okur, sokak müzisyenlerini her seferinde içeri davet ederek onları aşk ile dinlerdi. Tezgâhın altında hep şiirler iliştirdiği bir defteri bulunurdu. Bazen olmadık bir anda ilham gelir, koştura koştura ocağa geçer, defterini alıp bir şeyler karalardı. O an siparişleri duymazdan gelir, hatta dünyayla bağını koparır, bazen gülümseyip bazen de kalemi dudağına götürerek hiç bir şey yazmadan dakikalarca öyle düşünürdü.

 “ELİNDEN GELSE

Siyah bir fincanı

Kırmızı ojeli buğday sarısı parmaklarınla

Uzatıp bana

Hadi iç desen,

Ölsem..

Gam da yesem üstüne,

Gelse yine de,

Senden gelse,

Elinden gelse..”

            Çok erken gitti Rıza Abi. Çok üzdü, kahretti tüm mahalleyi onun o zamansız gidişi.. Geriye boynu bükük bir kalem bir de bu son şiiri kaldı.. Kedi Teyze mi? O kalmadı mahallede, yapamadı, baba memleketi Antep köyüne geri döndü. Ve bir daha hiç evlenmedi..           

>>>>> DEVAMI HAFTAYA