Gâvur Mahlesi/17. Bölüm: Bana ne, ben annemi isterim
Hüseyin Tepeler 04.05.2022 10:23:31
Çocuklardan bahsederken hep masum ifadeler kullanırız. Kadınlardan bahsederken ise tüm kutsallarımızı ipe dizer, “seç beğen” gibisinden bir tavırla maça “1-0” önde başlarız. Oysa erkekler, ahh o ADAMlar, yeryüzünde kötü olan kötü giden ne varsa sebebi hep onlardır.. Değil mi?
Değil!! Yeterli şartlar oluşursa, bazı kadınlar ve bazı çocuklar aslında ÇOK DAHA KÖTÜDÜR! Hadi çocuklar, adı üstünde çocukturlar, vicdan muhasebesi yap(a)maz, bencilce sadece isterler. Ama kadınlar var ya…
Eşhan: “Güler abla duydın mı, Leyla hanım gitmişaa! Evi terk etmiş!”
Güler: “Üşş.. Ev çiye ley? Nereye gitmiş?
Eşhan: (Sinsice sırıtarak)“Bilmiyom, öyle diyorlar.. Oğlını da götürmiş..”
Seyhan: “Kız geçen gece herifi bağırıp çağırordu zaten. Ne olmış anlat hele..”
Güler: “Susın kız! Bilip bilmeden ne konuşuyonuz?”
Seyhan: “Anam o çoğ bile dayandı. O herife kim dayanır?”
Güler: “Aman ha bacım, yine de kimseye bir şey demeyin, ayıptır, önce anlayak hele ne olmış.. Vahh! Vahh!!”
Geçen gece (üç gece önce):
Yaşar Bey: “Bugün yol üstü Hasret’in okuluna uğradım, öğretmeni çok şikâyetçi, ödevlerini yapmıyormuş!”
Leyla Hanım: “Yalan söylüyor. Kızım gecenin körüne kadar çalışıyor, ödevleri bitse bile amcasının kitaplarını okuyarak uyuyakalıyor. Bilmez miyim ben kızımı?”
Yaşar Bey: “Hemen itiraz et! Öğretmeni söyledi diyorum! Kadın durup dururken neden kötülesin kızımı?”
Leyla Hanım: “Beni kötülemek için!”
Yaşar Bey: “Kadın, seni niye kötülesin!?”
Leyla Hanım: “Bilmem, senin çocuklarını ben büyütüyorum ya! Ondandır..”
Yaşar Bey: “Başladı yine! Yahu kadın ne zaman son vereceksin şu şüpheciliğine?”
Leyla Hanım: “Sen beni sevmeye başladığında..”
Yaşar Bey: “Haydaaa..”
Leyla Hanım sonraki gün teyzesinin ölüm haberini alınca apar topar oğluyla beraber otobüse atlayıp memleketine gitmek zorunda kalmıştı. Yaşar Bey polis memuru olduğu için izin alması en az üç gün sürecekti. Hasret ise gazetelerden birinin düzenlediği bilgi yarışmasına okulu temsilen katılacağı için babasıyla kalmak mecburiyetindeydi ve dahası, bu kötü haberden bihaberdi.
Nurgül: “Kız Hasreet, annen evden kaçmış doğrı mı?”
Hasret: “Ne?? Ne evden kaçması? Teyzesi hasta..”
Serap: “Hadi hadiii.. Baban hep dövüyormuş onu.”
Elif: “Kız susun! Terbiyesizler! Gelirsem yolarım saçınızı başınızı ha!”
Hasret: (Ağlamaklı) “Bir saniye Elif abla! Ya ne saçmalıyorsunuz siz.. Ne dövmesi? Deli misiniz? Oynamayacam bir daha sizinle!”
Hasret buruk bir şekilde ağır adımlarla evine doğru yola koyuldu. Oyun arkadaşları ise, Elif’e çaktırmamaya çalışarak göz göze gelip gülüşmeye devam ettiler. Durumun vahametini fark eden Elif, bu muhabbetlerin artarak devam edeceğini hissetmiş olacaktı ki, derhal eve dönüp annesi Güler Abla’yı bu olaydan haberdar etmeye karar verdi.
Elif: “Annee, bu Eşhan’ın gerizekalı kızları demin bizim Hasret’le dalga geçorlardı. Güve babası annesini mi dövmiş neytmiş..”
Güler Abla: “Neyy? Allahın belaları! Gösteririm şimdi ben onlara!!”
Güler abla o kadar öfkelenmişti ki, Elif yanından geçen annesinin bir an kendisine vuracağını zannederek omuzlarını refleksle yukarı kaldırıp başını eğerek yüzünü buruşturmuştu. (Ahh ne kadar acı bir ifadedir o dayak yiyeceğini zanneden/anlayan çocuğun bir saniye önceki yüz ifadesi.. O an zamanı durdurup dövmeye yeltenen kişinin eli havada gözü kurbanındayken kendisine bir ömür izletmek gerek o ifadeyi! Ta ki kahrından ölene kadar! İnsana vurulur mu hiç? Kadına? Ya çocuğa? Hayvana peki?!) Neyse, Güler Abla kızının yanından hışımla geçerek soluğu ilk önce Seyhan’ın evinin kapısında aldı.
Güler: “Seyhaan.. Aç kapıyı kız! Seyhaaan!!”
Seyhan Abla: “Dur abla açtım. Allah Allaaah.. Abla heyir mi sana? Ne oldu?”
Güler: “Zukkumun kökü oldu! Kız niye Eşhan’ın yanında Leyla’yla herifinin dedikodusunu yapıyon?”
Seyhan: “Abla ben.. Bağırdılar diye.. Şey oldu..”
Güler: “Ney oldu? Senin herif her gün bağırıyor sana! Leyla da senin bitişiğinde ama bir günden bir güne lafınızı etmemiş.. Ayıp değil mi?”
Seyhan: “Tamam da abla, dün söyledim, şimdi niye kızıyon?”
Güler: “Senin Eşhan’ın yedi mahalleye yaymıştır şimdiye.. Kızları bugün Hasret’i ağlatmışlar!”
Seyhan: “Eşhan’ın kızları mı?”
Güler: “Eşhan’ın tabii.. Ne olacağtı ya? Eşşek kadarlar, utanmadan…”
Seyhan: “Ben şimdi onlara bilom..”
Seyhan abla, biraz da istemeden işlediği suçun ağırlığıyla koşar adım Eşhan’ın evine yöneldi, Güler Abla’nın lafını tamamlamasını bekleyemeden.. Evin önüne vardığında sesi kısılırcasına bağırarak o kadar ağır laflar saydı, öyle küfürler etti ki, arkasından koşup yetişen Güler Abla bile başını utancından başka tarafa çevirmek zorunda kaldı. Bütün mahalle Seyhan Abla’nın sesiyle yankılanıyor, adeta camlar titriyordu. Eşhan başlarda anlam veremediği bu tavrın sebebini Seyhan’ın küfürler arasında tek tük sarf ettiği “Sen niye..” ile başlayan ya da “..masan ölür müsün?” ile biten cümlelerden çıkarabilmişti gizlendiği o pencere arkasından. Başta yeltendiyse de, iyi ki dışarı çıkmamıştı.. Aslında çıkmasına gerek kalmadı, vicdanı ve düştüğü durum, kendisine gereksizliğinden dolayı yaşadığı bu hal yüzünden aylarca belki yıllarca yetecek cezayı vermişti..
Akşam olunca tüm komşular Yaşar Bey’in evine, yaptıkları yemeklerden birer tabak göndermiş, fakat Yaşar Bey kızının ağlayarak anlattığı mevzuya öfkelenerek gelenekleri çiğnemiş, tabakları kabul etmeden getiren çocuklarla geri göndermişti. Hatta hangi çocuğun kimin olduğunu bilmeden ağzından yanlış bir şey çıkar korkusuyla kapıyı her seferinde Hasret’e açtırmıştı. Hasret başlarda kapıyı açarak sonradan da açmaya tenezzül etmeden “Ya biz tokuz, babam istemiyor, yemek getirdiyseniz sağ olun, almıyoruz” diyerek her geleni geri çevirmişti. Biri hariç tabii..
Hüseyin: “Annem çorba gönderdi. Domates çorbası.. Sen çok severmişsin. Ben de bak ışkın getirdim sana, soyar yersin. Çok lezzetli.. Hiç yedin mi? Hem bak annem Seyhan abladan da kaşar isteyip rendeledi.. Şeyy.. Ama tepsiye koymayı unutmuş, hemen gidip getireyim mi? İster misin?”
Her cümlesinin sonunda gözleri daha da dolan Hasret’in gözlerinin her doluşuna son vermek adına bilerek yeni bir soru, yeni bir laf ekledi Hüseyin.. Oysa nerden bilebilirdi Hasret’in birazdan boynuna sarılarak hıçkıra hıçkıra vereceği o cevaba o an ve şimdi şu saatte bunu yazarken bile gözlerinin dolacağını?
Hüseyin: “…Bişey demedin? İster misin?”
Hasret: “Hüseyinim yaa! Bana ne!! Ben annemi isterim!!”
(NOT: BU YAZI, ERKEK VE/VEYA KADIN ZULMÜNDEN NASİBİNİ ALMIŞ BÜTÜN KADINLARA VE ŞU AN ARAMIZDA OLMAYAN TÜM ANNELERE, ÖZELLİKLE DE SENİ-EY OKUYUCUM(!)- DOĞURAN O “ANNELERİN EN GÜZELİ”NE-EVET SENİNKİNE(!)-İTHAF EDİLMİŞTİR.. ANNELER, GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN!)
“Elin arkanda kenetlensin, onun elinde
Güzelliklerin en güzelinde,
Hayallerinde olsun, yeter ki olsun
Tut, bırakma, yürü onunla, sakın
Elini çekme, sakın!
Elin arkanda olsun, onun elinde
Aşk var, söz veriyorum, ama
Onun elinde..”