Gâvur Mahlesi/18. bölüm: Haftanın Bilmecesi
Hüseyin Tepeler 15.05.2022 09:36:12
Doğru insana doğru zamanda doğru soruyu sorarsanız, o kişinin ruhunu yakalayabilirsiniz. İspatı çocukluğunuzda gizli; misal, ilkokuldaki sıra arkadaşınızın size sorduğu o bilmeceyi (hangisi olduğu fark etmez), değil de, bilmecenin sizi ne hale getirdiğini hatırlamaya çalışın:
“Deniz’in ortasında ne var?”
“Hmm.. Balık?”
“Yooğ, bilemedin..”
“Su?”
“Cık, olmadı..”
“Halla hallaaa? Ney ya olım?”
“Bana ney, bilene kadar söylemeyecim!”
“Ulan bilsem niye söyleyen ki? Şşş.. Söyle la.. Allahını seversen.. Ney olım? Hey!”
“Dur Abdullah’a da sorim..”
“La söylesene!”
Hüseyin maruz kaldığı bu zulümden sonra o günlerde “bilmece” olgusuna merak salmıştı.. Çocuklarda normaldir böyle süreçler. Bir şeye en kısa zamanda heves edip ondan en erken soğuyan yaratıklardır çocuklar..
Hüseyin: “Hasret, sana bir bilmece!”
Hasret: “Sor bakalım..”
Hüseyin: “Adımı söylediğin anda artık orda olmam.. Ben neyim?”
Hasret: “Imf! Bunu bilmekte ne var? Şeyy.. Allah!”
Hüseyin: “Yuh artık! Allah adını söyleyince yok mu oluyor?”
Hasret: “Ama adını söylemesek bile var ya kendisi?”
Hüseyin: “Ney?!!”
Hüseyin güya o günlerde merak saldığı bilmece olgusuyla Hasret’i ve zekâsını ters köşe ederek hanfendiyi(!) etkilemek istemişti, fakat yine ve yeniden kendisinin altı üstüne gelmişti. Olsundu.. Sevdiğinin karşısında alt üst olmakta o gün bugündür bir beis görmüyordu Hüseyin efendi.. Kendisi daha o gün o yaşında bile Şems’in yalancısıydı besbelli.. (Bkz: 14. Kural)
Hem zaten o yıllarda revaçta olan küfürlü çocuk tekerlemelerinin yanında bu saf bilmece merakı bile onu yaşıtlarından farklı kılmaktaydı:
“At arabacııı.. Vur kırbacııı.. Vurmazsaan..”
(Öhhö öhö..)
Neyse, hikayemize devam edelim en iyisi.. (Yazar sinsice gülümser.. Bu arada, sen ey sevgili, okur, en kısa zamanda gülüşmek üzere!)
Hüseyin: “…Bilemedin dimi?”
Hasret: “Dur ben sana bir şey sorayım?”
Hüseyin: “Sen önce.. Yav.. Cevaplamayacak mısın?”
***
(ARA FIKRA: İki kör bir gün içli köfte yemekteymiş. Körlerden biri ötekine:
“Ulan edepsiz birer birer yesene!”
Diğeri de:
“Lan oğlum sen kör ben kör, nerden anladın ikişer ikişer yediğimi?
“Ben kendimden biliyorum..”)
***
Hüseyin de işbu kıssadaki gibi kendisinden bilerek Hasret’e bir soru sormuş, etkileyeceğinden emin, cevabı beklerken, hissesine Hasret’in sorusu düşmüştü. Morali büsbütün bozulan bu beyefendi verdiği ve karşılığında aldığı cevapla adeta bozguna uğramıştı:
Hüseyin: “Sor bakalım!”
Hasret: “Beşi beş kuruştan beş yumurta kaç kuruş eder?”
Hüseyin: “Yirmi beş!!”
Hasret: “Hayır canım.. Beş!”
Hüseyin: “Olur mu ya, beşi beş.. Şey.. Haa evet.. Yaa..”
Hasret: (Hüseyin’i haddinden fazla bozduğunu fark ederek, ustaca:) “Şimdi başka bir soru.. Birbirinden farklı beş harfin bir araya gelerek ortaya çıkarabileceği en değerli şey nedir?”
Hüseyin: “Elmas!!”
Hasret: “Bilemedin kii.. Bilemedin kii..”
Tam Hüseyin dibe vurmuşken:
Hasret: “Cevap veriyoruuum: HÜSOM!!!”
Çünkü Hüseyin’le ilgili her detayı adeta bir sarraf titizliğiyle takip eden Hasret’in de bildiği üzere Hüseyin’e babası biraz da Kürtçe aroması katarak “Hıso” diye hitap ederdi.. E buna bir de sahiplik eki katmak o aşkın sahibesine düşerdi ancak..