Gâvur Mahlesi/19. Bölüm: Çöp Tenekesi & Çöplük Hayatlar
Hüseyin Tepeler 29.05.2022 10:42:28
(2000’li yıllardan sonra doğmuş olan herhangi birine izah edemeyeceğimiz kavramlardandır “çöp tenekesi”. Dizi-yazısının bu bölümü, bunu başarmayı, bunu yaparken de aynı yıllardan itibaren hayatlarını birer çöplüğe çeviren bizlere selam vermeyi amaçlamaktadır.)
Gümm! Çat.. Çatt..
Seyhan: (Evinin bahçesinden sokağa yürüyerek) “Bak haa! Gene tenekeyi fırlattı! La şerefsizler acı bi gün de şu çöp tenekesini insan gibi oraya indirina! Geberesiceler! Ovvıyş! Hele bak yarısını da zokağa dökmüşler yine! Kanser çıkaranızaa! E ka ben bilom size! Siz durun!”
Gümm! Çatt..
Çöp kamyonu öteki evlerin kapılarının önündeki tenekeleri boşaltıp bazılarını düzgünce yerine koyup bazılarını da atarak yoluna devam etti.
Lütfiye: (Yandaki evin balkonundan) “Abla hayırdır ne oldu?”
Seyhan: “Zukkumun kökü oldu. Görmon mı adamlar yine fincancı katırı gibi geçor mahleden. Tenekeleri sağa sola fırlatıp durorlar.”
Lütfiye: “Valla abla hep sana denk gelor herhal. Bizimkini hiç fırlatmorlar.”
Seyhan: “Şansımın evi yığıla!”
O sırada yoldan geçip kulak misafiri olan Leyla:
“Kız ne şansı, sizin çöpünüz çöp değil ki anam, adamcağız kaç kere elini kesti sizin yüzünüzden. (Yerdeki porselen ve cam parçalarını göstererek) Hayırlı olsun, yine çeyiz sermişsin sokağa?”
Gerçekten de o yıllarda evlerin önlerine, hemen kapının kenarına indirilen o çöp tenekeleri, o evle ilgili çok fazla ipucu verirdi. Çöpçüler de adeta buna göre muamele ederlerdi tenekelere:
Mesela Saadet abla çok cimriydi. Onların çöpü iki üç günde bir anca dolardı. Çünkü kendisini bir şeyin atık olduğuna inandırmak çok zordu. Çöpçüler en çok O’nu severlerdi.
Eşhan beceriksizdi. Doğru düzgün yemek yapamadığı için çoğu zaman dökmek zorunda kalırdı. O lezzetsiz yemekleri hazırlarken zayi ettiği malzemeler de cabasıydı. Tenekenin altından sürekli yemek suyu aktığı için o evin önündeki teneke de çöpçülerin hunharca fırlattıkları arasındaydı.
Lütfiye temizlik hastasıydı. Bunu birkaç günde bir çöpe sığmadığı için kenarına bıraktığı deterjan kutularından anlardınız. Eğer kutuların dibinde birazcık kalmışsa, onunla da çöp tenekesini yıkardı.
Seyhan’ın eşi sinirli, kendisi çılgın, çocukları çok yaramazdı. Hemen hemen her gün mutlaka evde bir şeyleri kırarlardı. Onlar bunu başaramasalar bile mesele değildi; anne ve babaları mutlaka kavga etmenin bir yolunu bulup birbirlerine tabak çanak fırlatarak bu açığı kapatırlardı. Çöp arabasının o evin önünden geçtiği saniyelerde duyacağınız şangırtılı gürültü bunun ispatıydı. Çöpçüler bu duruma her defasında daha büyük bir gürültüyle karşılık vermeye alışmışlardı. Kırk yılda bir sade(!) bir çöpe denk gelseler bile yine de tenekeyi fırlatarak yerine gönderirlerdi.
İsmihan Abla çok zengindi. O yüzden sokak hayvanları sık sık onun çöpünü devirir, içindeki kemikleri sağa sola saçarak yerlerdi. Bu yüzden çöp arabası her seferinde en uzun süre onların evinin önünde beklemek zorunda kalırdı. Çöpçüler kendisinden nefret ederlerdi.
Kadriye Hanım’ın eşi alkolikti. Bu durumdan bütün mahalle haberdardı fakat kimse bunu belli etmezdi. Çöp tenekesinin içinden mutlaka birkaç boş şişenin çıkacağını bilen eskiciler çöpçülere çok da fazla iş bırakmazlardı.
Güler Abla’nın eşi o sene belediyede işe alınmıştı, bu da kendilerine bütün belediye çalışanlarına olduğu gibi ikinci tenekeyi de indirme hakkı kazandırmıştı, fakat komşulara ayıp olmasın diye kendisi buna tenezzül etmedi. Evet, bazı haklara sessiz sedasız sahip olurdu insanlar.. Ve evet, ikinci bir çöp tenekesini sokağa indirmek ayıptı. Nedeni bilinmezdi, çünkü kimse yapmazdı.
Leyla Hanım.. Ahh o dünya güzeli hanımefendi.. Kendisi başlarda bu ritüele katılmamıştı. Sokağa bırakılan çöpler koku ve görüntü kirliliği yaratır diye çöpünü ilk günlerde her seferinde toplanıldığı zaman çıkarıp döktürmüş, bununla da kalmayıp üşenmeden çöp arabasının geliş saatlerini not almaya kalkmıştı. Altı veya yedinci denemesinde yine farklı bir saatte gelindiğini fark edince kendisi de mahallenin bu geleneğine katılmak durumunda kalmıştı. Ve fakat, çöp tenekesini kapının önüne indirmeden önce, Hasret'le beraber kovanın üzerine güzel resimler çizerek kendisi de çok uzun yıllar sonra bütün dünyada uygulanacak bir geleneği başlatan kişi olacaktı. Kızı da hiç annesinden geri durur mu, çöp kovasının üzerine belediyenin kadrolu temizlik personeline ithafen “Teşekkür ederiz!” yazmıştı. Onlara çöpçüler bile hayrandı!
(ÇÖP: Artık hiç bir işe yaramadığı veya boşu boşuna yer işgal ettiği için bir daha görülmemek üzere yaşam alanından uzaklaştırılan, kalması çirkin ve hatta zararlı sonuçlar doğurabilecek, çoğu kirli olan şeyler. Peki ya içerdekiler?)
Hayatlarımız da aslında bizi ele veren çöplüklerdir bir yerde. Yaptıklarımızla değil yapmadıklarımızla, tercihlerimizle değil ertelediklerimizle, attıklarımızla değil kurtulamadıklarımızla yıllarca doldurduğumuz birer çöplüktür aslında hayatlarımız. Mesela “elbet bir gün giyerim” diye düşünüp yıllardır gardıropta sakladığınız o gıcır gıcır elbisenizdir aslında çöp olan. En son attığınız ya da bir fakire(!) verdiğiniz değil. O fakir sizden çöp almadı merak etmeyin, çöp sizin evinizde!..
Peki nerden anlayacağız neyin çöp olup olmadığını? Cevabı basit: O şey, o yer hatta o kişiler, sizi gülümsetmiyorlarsa, çöptür!
“Elbet bir gün..” ya da “Hele şimdilik dursun bir köşede, belki lazım olur” diyerek biriktirdiğiniz şeyler hayatınızı kocaman, güzel kokulu, pahalı bir çöplüğe çevirmeden, serin çeyizlerinizi sokağa!
(Bu hafta çok kısa bir vakit de olsa gülüştüğümüz sevgili dostlara..)
>>> Devamı haftaya..